Ramazan’ın canına okuyorduk..!
Adına korona dediğimiz ve gözle görülmeyen bir virüs sayesinde bu yıl bütün bu müptezellikleri yapamayacağız!
Bir gün gelecek bugün şikayetçi olduğumuz korona virüsünün insanlığa kazandırmış olduğu faydalardan söz edilecek. Hatta belki de o “bir gün” gelmeden de koronanın faydalarını görmeye başladık. Ne dersiniz?
İçimde, son zamanlarda adeta bir ekonomik pazara dönüştürdüğümüz Ramazan ayının bu yıl aslına daha uygun olarak yaşanacağına dair bir ümit taşımaktayım.
İtiraf etmeliyim ki geçmişte uzun yıllar yayıncılık yapmış birisi olarak Ramazan ayını adeta bir “nakit” kapısı olarak görüyorduk.
Sultanahmet’e veya Beyazıt’a kurulacak çadırlar için aylar öncesinden adeta bir yer kapma yarışına giriyor, hangi köşenin daha çok müşteri çekeceğini hesaplıyor, hangi yazarın daha çok satacağını düşünüyor, daha çok para kazanmanın yollarını arıyorduk.
Mübarek Ramazan ayında Kur’an-ı Kerim okumakla meşgul olması gereken gözlerimiz müşteri yolu gözler olmuştu.
Eşimiz ve çocuklarımızla huşu içerisinde beklememiz gereken iftar sofrasını adeta ayak üstü, hızlı bir şekilde geçiştirir olmuştuk. Gecenin geç vakitlerine kadar süren satışlardan sonra yorgun argın gittiğimiz evimizde ne çocuk görüyordu gözümüz ne de eş…
Sadece ticaret ile uğraşanlar mı? Hayır, halk da Ramazan’ı adeta bir “turizm” faaliyetine döndürmüştü.
Türbe türbe gezmekten, türbelere adak adayıp bez bağlamaktan, falanca evliyanın ruhundan imdat talep etmekten ayaklarımıza kara sular iniyor, yorgun argın döndüğümüz evimizde yorgunluktan adeta sızıp kalıyorduk.
Kelli felli hocalarımız televizyonlarda adeta köşe kapmaca oynuyordu.
Program başına talep edilen ücretler ise dudak uçuklatacak cinstendi. Milyonlarca insanın bir yıl alın teri dökerek kazanamadığı parayı bir gecede kazanıyordu hocalarımız.
Ya o meydanlara kurulan canlı yayın çadırlarında adeta saç baş yoldurtan abuk subuk sorulara ne demeli…
Acaba hangi soru veya cevap bize kendimizi sorgulamaya itiyordu?
Heyhat, bırak sorgulamayı birçok soru karşısında göbeğimizi tuta tuta kahkahalar atıyorduk!
Ya israfın adeta “dibine” vurduğumuz o iftar sofralarına ne demeli?
Beş yıldızlı mekanlarda -ki o mekanların birçoğu sair zamanlarda ne günahlara sakilik yapıyordu- açılan iftar sofraları ne gösterişlere ve israflara sahne oluyordu…
Gösterişten başka bir işe yaramayan o sofralarda açlıkla terbiye ettiğimiz nefsimizi ödüllendiriyor, yediğimiz yemekleri eritmek için soda şişelerine akın ediyorduk.
En vahimi de 11 ay Müslümanın değerlerine düşman icraatlar sergileyen siyasilerimizin güya oruç tutmuş gibi, halkın iftar sofrasına ortak olmasına ve daha ezan okunmadan oruçlarını açmalarına (!) şahit oluyorduk.
Ramazan sofralarını adeta birer oy devşirme aracına döndürmüştük.
Velhasıl kelam Ramazan’ın ruhuna aykırı ne kadar icraat ve eylem varsa utanmadan ve sıkılmadan hayata geçiriyorduk.
“Ramazan’ın canına okuyorduk” desem abartmış olmayacağım Ramazanlar yaşıyorduk maalesef.
Adına korona dediğimiz ve gözle görülmeyen bir virüs sayesinde bu yıl bütün bu müptezellikleri yapamayacağız!
Ne yayıncılar olarak gelecek olan nakit paranın hesabını yapabileceğiz, ne halk olarak türbe türbe gezip evliyalardan medet umacağız, ne kelli felli hocalarımız meydanlarda abuk subuk sorulara cevap verebilecek, ne israfın en alasını yaşadığımız iftar sofraları kurabileceğiz ne de siyasetçilerimizin ezan okunmadan oruç açmalarına şahit olacağız.
Elhamdülillah ki bu yıl Ramazan’ı evimizde eşimiz ve çocuklarımızla ihya etme imkanına sahip olduk.
Elhamdülillah bu yıl dünya ticareti yerine, para sayan parmaklarımız evimizde Kur’an-ı Kerim sayfalarını çevirme imkanına sahip oldu.
Elhamdülillah bu yıl beş yıldızlı mekanlarda israf sofraları açılmayacak.
Elhamdülillah bu yıl oy devşirme peşinde olan siyasetçileri iftar soframızda ağırlamak zorunda kalmayacağız.
Ve bütün bunları gözle görülmeyen bir virüse borçluyuz.
Elhamdülillah…
Ey korona, sen nelere kadirmişsin…
Bütün bunları düşününce, senin insanları terbiye etmek için Allah tarafından gönderilmiş bir askeri olduğuna dair olan inancım daha da kuvvetlendi.
Allah, koca koca belaların kendine getiremediği insanı, gözle görülmeyen bir virüsle terbiye ediyor…