Radikal yazarı Nuray Mert aynı gazetede köşe yazan meslektaşını 'faşist'likle suçladı. Nuray Mert, o yazarla aynı gazetede çalışmaktan çok 'utandığını' söyledi.
Abone olRadikal yazarı Nuray Mert'ten zehir-zemberek bir yazı daha. Mert, aynı gazetede köşe yazan Mine G. Kırıkkanat için 'faşist' nitelemesi yaparken, o'nunla aynı gazetede yazıyor olmaktan utandığını söyledi. Mert'in başlıklı yazısı medyada uzun süre tartışılacağı benziyor. İşte o yazı:
Yazı: Nuray Mert
Kaynak:
"Sevgi, ... kibirlenmez, çirkin muamele etmez, hiddetlenmez....
Sevgi zeval bulmaz, diller ise bitecekler, ilim ise iptal olunacaktır".
(Yeni Ahit, I. Korintoslulara, Bab 13)
Takdir edersiniz ki, eline her kalem alanı, ciddiye alınabilecek bir düşünce sahibi olarak değerlendirip, yazdıklarını tartışmak mümkün değil. Ciddiye alınıp tartışmaya değecek bir düşünce dünyasına sahip olmayan, hezeyan sahiplerinin köşe yazması, başlı başına ayrı bir sorun.
Bunları geçelim. Ama, bunun bir adım ötesinde bu hezeyan sahiplerinin gemi azıya alıp, ağızlarını bozmakta sakınca görmeme noktasına gelmeleri, bunu gazete köşelerinde rahatça yapabilmeleri kayıtsız kalınabilecek bir şey değil.
Bugüne kadar, bu gazetede yazan bir yazarın hezeyanlarını, seviyeyi düşürmemek için görmezden gelme yolunu seçtim. Ancak, Mine Kırıkkanat adlı yazarın, 27 Temmuz tarihli ve 'Halkımız Eğleniyor' başlıklı yazısı, doğal olarak, başkalarının da dikkatini çekmiş, eleştirilmiş (Ahmet Hakan Coşkun-Hürriyet, Ahmet Kekeç-Yeni Şafak, Ferhat Kentel-gazetem.net). Aslında, 'eleştirilmiş'ten ziyade 'ayıplanmış' demek gerekir, zira yazı, çoğunlukla olduğu gibi, bir düşüncenin değil, bir neftetin, aşağılama çabasının çirkin bir dille ifadesi. Yazarın bu ve buna benzer dil kullandığı birçok yazısının 'medeni' hiçbir ülkede sorunsuzca yayımlanabileceğini sanmıyorum.
Yazarın tüm yazıları özetle, 'Batılılar iyi, güzel, doğru, Doğulular çirkin, kötü ve yanlış' olarak nitelenebilecek, bir Üçüncü Dünya aşağılık kompleksi olarak tanımlanabilir. (Bu konuda Asena Günal'ın, Birikim, Nisan 2001 tarihli yazısına bakmanızı tavsiye ederim). Bu çok tanıdık bir yaklaşımın fazlasıyla karikatür bir örneği. Ancak, işi ırkçılık, rencide edici, aşağılayıcı, çirkin bir dile dökmek, hepimizi ilgilendirmesi gereken bir medya etiği sorunu.
Bu noktada, şahsen, bu dille yazan biriyle aynı gazetede yazmaktan utandığımı ve kamuoyundan özür dilemek durumunda hissettiğimi açıklamak gereği duyuyorum. Yazarın, piknik yaparken hoş görüntüler sergilemediğini düşündüğü birtakım insanları; 'Bu kadar kalın, bu kadar kısa bacaklı, bu kadar uzun kollu ve kıllarla kaplı' diye tarif etmesi, hiçbir mazeretle açıklanabilecek bir şey gibi gözükmüyor. Aynı yazar, daha önce de, buna benzer sayısız yazı yazmıştı; insanlardan 'hayvan türevleri' diye bahsetmiş (20 Şubat 2002), çocuklarını 'domuz yavruları'na benzetmiş, çok çocuk yapanların çocukları için, 'insanlar tarafından yenilip, tüketilmek' gibi bir seçenek de olmadığı için sefalet içinde yaşadığı şeklinde son derece 'ilginç' bir 'eleştiri' yazısı kaleme almıştı (24 Ekim 2000). Müslümanları ve özellikle Arap olanları açıkça aşağılayan yazılarını şimdilik bir yana bırakalım.
Söz konusu olan; ırkçı, faşist bir zihniyetin, köşe yazısı başlığı altında fütursuzca ifade edilmesi. Kırıkkanat'ın kullandığı dil, doğrudan Hitler'in Yahudiler için kullandığı dil. Hitler de Yahudileri 'siyah saçlı Yahudi genci' (Kavgam, Yağmur Yayınları, 1972, s. 322), pis insanlar olarak aşağılıyordu; "Sudan hoşlanmayan insanlardı bunlar. Onun için insan onlara baktığı zaman çok defa gözlerini kapamak zorunda kalırdı. Hele o uzun kaftanları giyenlerin kokusu kaç defa içimi bulandırdı. Elbiseleri pek kirli, dış görünüşleri bayağı idi." (s. 62) Faşizm, bir zihniyet dünyasının sonucudur, insanların o zihniyet ve algı dünyasına doğru kışkırtılması ile iktidar olur, toplumlara kan kusturur. Tam da bu nedenle, demokratik toplumlarda, faşizan görüşlerin ifadesi ve neftet kışkırtan dil kullanmak ('hate speech') bir noktadan sonra suç sayılıp yasaklanır.
Bunlar bir yana, estetik kaygıları, tercihleri olmak başka, bunlar üzerinden otorite taslamak, bunlar adına insanları aşağılamak, onlardan nefret etmek başka şeylerdir. İkincisi, ahlaken sorunlu, psikolojik olarak hastalıklı bir durumdur. Kendinizi yoklayın, mutluyken her şeyi daha olumlu görüp, insanları daha çok sevmiyor musunuz? Tam tersine mutsuzken her şey, herkes gözünüze batmıyor mu? İnsanlıkla barış, kendinizle barışık olmanızla bağlantılı bir şey değil mi? Sokaklar, parklar temizlenir, önemli olan ruhunuzun nefretle, kızgınlıkla kirlenmemesi. Bunun önüne geçmek için 'insanları seveceksiniz'. Her şey oradan başlayacak. Faşizim, sadece bir yönetim biçimi değil, sorunlu bir zihniyet, hastalıklı bir insanlık halidir, hiçbir şekilde, geçit vermemek lazım