BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

"Hunger King"e davetlisiniz, gelir uçurumu ile "tanışmaya"

Macaristan'ın Budapeşte kentinde "zenginler" ve "yoksullara" farklı iki giriş sunan "Hunger King" restoranı, gelir uçurumunun ve tüketim toplumunun yarattıklarını gözler önüne seriyor. Tarık Demirkan'ın izlenimleri.

Abone ol

Budapeşte’nin en gözde mekanlarının bulunduğu, “Unesco Dünya Mirası” unvanına sahip Andrássy Bulvarı üzerinden Tuna istikametinde yürüyün.

Sağlı sollu dizilen mağazaların geniş vitrinleri, dünyanın en tanınmış markalarının satıldığı özel ve çok pahallı ürünlerle doludur.

Sıcak yaz günlerinde ağaçların gölgesinde, bulvarın geniş kaldırımlarına yayılan serin kafeler turistlerin biraz nefeslendiği vahalar gibidir.

Sütunlu, heykelli Neo-Rönesans tarzında inşa edilmiş yüz yıllık Opera Binasına kadar gelin ve sağa sapın.

Karşınıza “Hunger King” çıkacak. Yani “Açlık Kralı”

Görüntüsü, logosu tanınmış fast food restoranları anımsatıyor.

Restoran değil, performans

Ancak Hunger King, aslında “koşar adım” yemek yenen, tıka basa karın doyurulan, tüketim toplumlarının sembolü bir restoran değil. “Hunger King” sadece bir performans. Budapeşte’de son günlerde dikkat merkezine oturan bir kültür etkinliği.

Finlandiyalı sanatçı Jani Leinonen tarafından, daha önce benzerleri başka ülkelerde farklı biçimlerde gerçekleştirilen bu performans, amacına ulaştı, Macaristan’ı birkaç gün kendi sorunlarıyla yüzleştirdi.

Lüks bir ortamda, albenili, parıltılı bir atmosfer içinde açılışı yapılan restoranın amacı Macar kamuoyunun dikkatini “evsizlere” çekmekti.

Restoranın önünde iki giriş hazırlanmıştı.

Bunlardan biri “zenginler için” ibaresini taşıyan, kırmızı halılı, metal ayaklara bağlı kırmızı kordonlarla ayrılmış şatafatlı ana giriş, diğeri ise hemen yanındaki “yoksullar için” yazılı sıradan girişti.

"Kendi statünü seç"

Buraya gelen kendi statüsünü kendisi belirleyecek ve mağazaya kendi seçtiği kapıdan girecekti.

“Zenginler için” ibareli kapıdan girenler, sergilenen sanat eserleri arasından istediği ürünü, elbette oldukça yüksek bir rakam ödeyerek, sıra beklemeden satın alabilecekti.

Diğer kapından girenlere ise ilk gün “hamburger” kutusu içinde Macaristan’daki asgari ücretin bir günlük tutarına denk düsen bir para verilecekti.

Elbette açılış günü Hunger King’in önünde uzun kuyruklar oluştu.

Budapeşte’nin sokaklarını kendilerine mekân tutan evsizler sabahın erken saatlerinden itibaren “Yoksullar için” kapısında kuyruğa girdiler.

“Zenginler için” girişi ise bomboştu.

İçeride herkese şampanyalar ikram edildi.

Evsiz kalmaya ceza

Kirli giysileri içinde restorana giren, ve hamburger kutusu içinde dağıtılan parayı alan evsizler uzun bir süre olayın gerçek olduğunu kabullenemedi.

Budapeşte’de son birkaç yıldır kendilerine karşı uygulanan yaptırımlar onları gerçekten zor durumda bırakmıştı. Budapeşte belediyesi evsizleri, dilencileri merkez bölgelerden dış bölgelere doğru sürmüş, şehir merkezinde sokaklarda yaşamayı yasaklamış ve bunu “para ve hapis cezasıyla” cezalandırılabilecek bir suç fiiline dönüştürmüştü.

Performansı gerçekleştiren Fin sanatçı şöyle diyordu: “Macar yasaları, tüketim amaçlı olarak, bir mağazanın önünde kuyruklar oluşmasına izin veriyor, ama yoksul evsizin aynı yerde bankta oturmasını hoş görmüyor.”

Şimdi ise Hunger King önünde uzayan bu kuyruklar, yasalara da uygundu.

Jani Leinonen, “hayat ikiye bölündü” diyordu gazetecilere. “Hayat, parası olanlar ve olmayanlar arasında derin bir uçurumla ikiye bölündü. İşsizler ve yoksullar, varsıllar açısından artık asalaklar ve parazitler olarak görülüyor. Oradan orada itilip kakılıyor.”

Restoranın içinde her an sokağa atılmayı bekleyen, ürkek gözlerle dolaşan, titreyen parmaklarıyla kendilerine ikram edilen yiyeceklere uzanan Budapeşte’nin yoksulları sanatçının söylediklerinin kanıtı gibiydi.

“Macaristan performansımızla dünyaya sesleniyoruz” diyordu sanatçı. “Bu küresel bir sorundur. Dünyayı yöneten elit, bu işi eline yüzüne bulaştırdı. Ama şimdi artık elindeki iktidarı kimseye bırakmak istemiyor. Durum iyileşeceğine, giderek daha da bozuluyor.”

Jani Leinonen siyasetçi değil. O bir sanatçı. Her sanatçı gibi onun görevi de dünyaya bir ayna tutmak.

O sadece ayna tutuyor. “Aynada gördüklerin karşısında ne yapacağına sen karar vereceksin”, diyor.

Artık vicdanın nasıl elveriyorsa.