BIST 9.725
DOLAR 35,21
EURO 36,77
ALTIN 2.975,08
HABER /  GÜNCEL

Programın alternatifi yok

Merkez Bankı Başkanı Süreyya Serdengeçti, uygulanan ekonomik istikrar programının alternatifi olmadığını söyledi.

Abone ol

Sendengeçti, enflasyonla mücadelede henüz yolun başında bulunduklarını belirtti. Serdengeçti, Gaziantep Genç İşadamları Derneği (GAGİAD) tarafından düzenlenen, ''2003 Yılı Para Politikası, Uygulamalar, Riskler'' konulu konferanstaki konuşmasında, bu programın alternatifinin geçmişte tüketildiğini, yıllardır karşı karşıya kalınan yüksek enflasyon ve kamu borcunun altından kalkabilinecek başka bir alternatifin bulunmadığını ifade etti. Bu konuda herkesin değişik düşüncelerinin olabileceğini belirten Serdengeçti, şöyle konuştu: ''Bu önerileri dinleriz ama fayda sağlayacağına inanmadığımız önerileri de kesinlikle dikkate almayız. 2001 krizinin nedeni bize göre Türkiye'nin yıllardır yaşadığı enflasyondur. Ben, IMF'ye çok yüklenildiği inancındayım. Çok gerçekçi olalım. Türkiye'yi bu hale sokan IMF değil, biziz... IMF, kendiliğinden gelmiş değil, biz çağırdığımız için var.'' Enflasyonla mücadelede de henüz yolun başında bulunulduğunu kaydeden Serdengeçti, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Türkiye'de, uzun süreli yüksek enflasyon yaşanmasına karşın, toplumda enflasyona karşı bilinç yeterince gelişmedi. Oysa, enflasyonla mücadele toplumsal uzlaşma gerektirir. Bu konuda, toplumunenflasyona karşı bilinçlenmesi ve mücadeleye destek vermesinin elde edilecek başarıda payı büyük olacaktır. Enflasyonla mücadelede henüz yolun başındayız. Enflasyonun yüzde 30'un altına düşürülmesine karşın aynı sorunu yaşayan 176 ülke içinde bizden kötü 4 ülke var. Mücadeleyi sürdürmek, enflasyonu tek haneli rakamlara düşürmek zorundayız.'' Süreyya Serdengeçti, konferans öncesinde, GAGİAD Başkanı Erhan Özmen ile birlikte Gaziantep Valisi Lütfullah Bilgin ve Gazantep Büyükşehir Belediye Başkanı Celal Doğan'ı makamlarında ziyaret edip bir süre görüştü. "PARA BASMADIK" Merkez Bankası'nın özerkleştikten bu yana para basmadığını belirten Serdengeçti, şöyle konuştu: ''Merkez Bankası ya piyasadan döviz alıp karşılığında para basar ya da hükümet ve kamu kurumlarına kredi açtığında para basar. Merkez Bankası'nın para basmasını gerektiren bir başka neden de bankalara kullandırmaktır. Bu üç nedenden para basma geçmişte olduğu gibi fazla ileri götürülürse enflasyonla karşı karşıya kalırız. İki yıldır dalgalı kur rejimindeyiz. Bu rejimde Merkez Bankası'nın döviz alma ya da satma zorunluluğu yok. Biz son zamanlarda döviz almıyoruz ama kurlarda aşırı oynaklık gördüğümüzde 2-3 ayda bir müdahalemiz oluyor tabi. Bu da o kadar önemli değil. Yani karşınızda döviz almak için para basmak zorunda olmayan bir Merkez Bankası var artık. Merkez Bankası'nın özerkleşme sonrasında kazandığı en önemli özellik, hükümet ve kamu kurumlarına kredi açmamasıdır. Kasım 2001'den bu yana hükümete ya da kamu kurumlarına kredi açmıyoruz. Yani bu nedene bağlı olarak da para basmıyoruz. Bankalara kredi kullandırmak için de para basmaya gerek duymuyoruz. Bankalara kredi açma bir yana bankalardan mevduat topluyoruz. Zaten piyasada fazla likidite var, bunu geriye çekiyoruz. Demek ki, bugünkü Merkez Bankası para basmıyor. Bu koşullarda zaten enflasyonun yukarı gitmesi arızi bir olaydan başka bir şey olarak karşımıza çıkamaz.'' ''HEM FAİZ HEM DÖVİZ KURU TAKİP EDİLEMEZ'' Serdengeçti, Türkiye'de son 30 yıldır izlenen para politikaları incelendiğinde önemli bazı sonuçlara ulaşılabildiğini vurguladı. Sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ortamda, hem faiz hem de döviz kurunun takip edilemeyeceğini vurgulayan Serdengeçti, ''Böyle bir şey olamaz. Ama hala bizden bunu yapmamızı isteyenler var. (Faizi de kuru da bir yerde tutun) diyorlar, mümkün değil'' dedi. Kur istikrarının istenebileceğini ama sabit ya da öngörülebilir bir kur politikası izlenmesinin olanaksız olduğuna dikkati çeken Serdengeçti, ''Mevcut koşullarda kuru takip etmeniz faizi kontrol edemeyeceğiniz anlamı taşımaktadır'' diye konuştu. Kimilerinin hala döviz kuru tahmini yapıp aşırı kur iddiaları ortaya atabildiklerini, bunun sürdürülebilir olmadığını ve peşinden enflasyon yaşanacağı, bunun sürdürülebilir olmadığı ve ardından devalüasyonun geleceğini düşünebildiklerini kaydeden Serdengeçti, şunları anlattı: ''Bu iddiaları hayretle izleme yanında zaman zaman açıklığa kavuşturmaya çalışıyoruz. Dalgalı kurda Merkez Bankası'nın bir taahhüdü olmadığına göre piyasa oyuncuları düşünceleri çerçevesinde davranacaklar, kuru olması gereken yere getireceklerdir. Ama bazıları kura ilişkin hala Merkez Bankası'nın bir şeyler yaptığı, kuru bir yerde tuttuğu düşüncesi var. Bu düşünce doğru değil.'' YANLIŞ BİLİNEN İLİŞKİ Serdengeçti, Türkiye'de enflasyonla baş edilememesinin en önemli 2 nedeninden birinin, büyümeyle enflasyonun yanlış ilişkilendirilmesi olduğunu bildirdi. Büyümeyle enflasyon arasında aynı yönlü bir ilişki olduğu yanılgısına düşüldüğünü belirten Serdengeçti, para politikaları biraz gevşetilerek, enflasyon biraz yükseltilerek büyüme oranının artırılabileceğinin sanıldığını ifade etti. Serdengeçti, ''Böyle bir şey yoktur, Türkiye buna en iyi örnektir. 30 yıldır enflasyonla yaşamamıza karşın gelişmekte olan ülkeler kadar büyüyemedik. Biz büyümemiz gerektiği gibi büyüyemedik, bunun nedeni de enflasyondur'' dedi. Merkez Bankası'nın kısa vadeli faizleri bir politika aracı olarak kullandığına, kısa vadeli faiz oranlarındaki değişiklikleri gelecekteki enflasyona, ekonominin her alanındaki göstergelere bakarak yaptığına dikkati çeken Serdengeçti, bunun beklentileri olumlu etkilediğini savundu. ''REEL FAİZLER YÜKSEK'' Serdengeçti, Türkiye'de reel faizlerin yüksek olduğuna ilişkin iddianın doğru olduğunu, bu olumsuzluğun, Türkiye'nin ezelden bu yana yaşadığı ekonomik krizlerden ve yüksek enflasyondan kaynaklandığını bildirdi. Ekonomik istikrar programının kararlılıkla uygulanması halinde reel faizlerin kabul edilebilir oranlara düşeceğini öne süren Serdengeçti, şu görüşleri savundu: ''2002'de dahi bunun örnekleri vardır, ama yeterli değil, programımıza devam etmemiz gerekir. Sermayenin kullanım maliyetinin makul seviyelerde olması sürdürülebilir bir büyümenin ve dünyayla sağlıklı bir bütünleşmenin ön koşuludur. Bunun için öncelikle enflasyonla mücadele ile maliye ve para politikaları kararlılıkla sürdürülmeli, başta bankacılık olmak üzere ekonomide verimliliği artıracak yapısal reformlar süratle hayata geçirilmeli. Kamu maliyesinde disiplini sağladığınız ölçüde, reformları aksatmadan sürdürdüğünüz sürece, uygulanan ekonomik istikrar programının en başından beri öngörüldüğü gibi faizlerin ilerleyen dönemde daha çok düşmesi söz konusudur. Yapmamız gerekeni yaparsak bunu başarabiliriz.'' RİSKLER Serdengeçti, sağlanan bazı olumlu gelişmelere karşın, Türkiye'nin büyüme ve enflasyon hedeflerinin önünde ciddi riskler bulunduğunu kaydetti. Büyüme ve enflasyon hedeflerinin önündeki ilk riskin yanlış düşünce ve saplantılar olduğunu kaydeden Serdengeçti, büyüme hedefinin tutturulamaması halinde enflasyon hedefinin de tutturulamayacağını ifade etti. Serdengeçti, konuşmasını şöyle tamamladı: ''Rehavete kapılmak da bir risk. Bunu bu dönem için söylemiyorum ama geçmiş 20-30 yıl şunu gösteriyor, bu ülkede ne zaman bir istikrar programı uygulasak bir süre sonra rehavete kapılıyor, yanlışlar yapıyoruz. Örneğin, kamu harcamalarını artırmaya çalışıyoruz, yapısal reformları aksatmaya başlıyoruz sonra da çok tatsız durumlarla karşılaşıyoruz. Biz geçen yıl yüzde 35 hedef belirlediğimizde kimse bize inanmadı, çalıştık, ciddi olduğumuzu gösterdik enflasyonu yüzde 30'un altına düşürdük, ama sakın ha bizi tebrik etmeye kalkmayın dedik. Hala enflasyon oranında dünyada 5. sıradaysak, kutlanacak ya da rehavete kapılacak halimiz yok. Daha almamız gereken çok yol var. Bir başka risk de seçim sürecinde gevşemiş olan kamu maliyesinin düzeltilememesi riskidir. Son açıklanan paketle birlikte bu risk en aşağı düzeye inmiştir, alınan tedbirler oldukça ciddidir. Kamu mallarına istikrar programına göre değil de kamu kesiminin finansman ihtiyacı doğrultusunda zam yapılması, vergi yükünün sanayi ve ticaret kesimi üzerinde eşit dağıtılmamış olması, dünya petrol fiyatlarının yükselmesi de uygulanan ekonomik program için mevcut risklerdir.''