Prof. Dr. Doğunay Tolunay: Barajlar dolmazsa büyük kentlere su yetiştirmemiz mümkün değil
İSTANBUL Üniversitesi Orman Fakültesi Toprak İlmi ve Ekoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, İstanbul'da geçen ay yağan karın barajların doluluğuna etkisinin fazla olmayacağını belirtti. Tolunay, "Barajları yüzde 100 doluluğa ulaştıramazsak yağışlı da geçse, kurak da geçse bu kadar nüfusun toplandığı büyük kentlerde suyu yetiştirmemiz mümkün değil" dedi.
Abone olProf. Dr. Doğanay Tolunay, iklim değişikliğinin Türkiye üzerindeki etkileri, hava olayları, barajlardaki doluluk, kuraklık, su tasarrufu, su hasadı gibi konulara ilişkin açıklamalarda bulundu. Türkiye’de mevsimler arası geçişin kısaldığını, yazların daha uzun ve sıcak geçtiğini belirten Tolunay, “Türkiye’de yılların ortalamalarına baktığımızda sıcaklıklarda sürekli bir artışın olduğunu görüyoruz. 1990’lı yılların sonundan itibaren ortalamaların üzerinde bir sıcaklık seyri gördük ve zaman zaman rekorlar kırıldı. Bunlar iklim değişikliğinin bir göstergesi. Yağışlarda sürekli azalma yönünde bir eğilim görmüyoruz. Bazı yıllar daha kurak bazı yıllar yağışlı geçebiliyor.” dedi.
'Yağışlar yüzde 50 azaldı'
Prof. Dr. Tolunay, yıl içerisinde de yağış miktarında sıklıkla değişikliklerin yaşandığını ve yağışların bütün yıla düzenli olarak dağılmadığını söyledi. Yaz aylarındaki yağışların azaldığını vurgulayan Tolunay, “2020’nin ilk 6 ayı ortalamaların üzerinde yağışlıydı ancak son 6 ay önceki yıllarla karşılaştırıldığında yağışlar yüzde 50 azaldı. Tek bir yılla iklim değişikliğinin yaşanıp yaşanmadığına karar veremezsiniz. Son 20-30 yılın verilerine baktığımızda yağışların mevsimlere dağılışının kötüleştiğini, daha çok kış yağışlarının arttığını, kar yağışlarının azaldığını ve aslında tarımsal ve kentsel kullanım açısından en gerekli olan yaz ve sonbahar aylarındaki yağışların ise azaldığını görüyoruz.” diye konuştu.
‘Aşırı hava olaylarında ciddi artış var’
Uzun kurak geçen dönemlerin ardından gerçekleşen şiddetli sağanak yağışların sellere neden olduğunu belirten Prof. Dr. Tolunay, Türkiye genelinde sel, kuraklık, fırtına, hortum gibi aşırı hava olaylarındaki artışın ciddi boyutlara ulaştığını belirterek. “1990’lı yıllarda ortalama 50-60 aşırı hava olayı meydana gelirken bu 2000’li yıllarda 200’lere, 2010’lu yıllarda 500-600’e çıktı. 2020 yılının verileri açıklanmadı ama 2019 yılı 935 aşırı hava olayıyla bugüne kadar en fazla afetin yaşandığı yıldı. Bütün bunlara baktığımızda ülkemizde giderek daha fazla ısınma, yağışlarda düzensizleşme ve bunlara bağlı olarak da afet sayılarında düzensizleşme görüyoruz ve bütün bunları da iklim değişikliğine bağlıyoruz” dedi.
“2020’de evsel kullanımlar arttı ama sanayi tesisleri, restoran gibi yerlerde de su kullanılmadı” diyen Tolunay, İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) verilerine göre 2020 yılındaki su tüketiminde önceki yıla göre önemli bir artışın yaşanmadığını belirtti. Tolunay, “İlginç olan şu ki; 2020’nin son iki ayında önceki yılın aynı dönemine göre su tüketiminin azaldığını görüyoruz. Bunun da incelenmesi gerekir. Bunun nedeni insanların hijyen kurallarına dikkat etmeyişi mi yoksa su tasarrufu yapmaları mı ? diye konuştu.
'Türkiye’de su tüketiminde tarım ilk sırada'
Su tasarrufuna yönelik uygulanabilecek politikalara değinen Tolunay, kentlerin toplam su tüketiminin yüzde 10’unu, tarımın ise yüzde 71’ini kapsadığını belirtti. Su politikasının öncelikli olarak kentlerden çok, su tüketiminin fazla olduğu alanlarda uygulanması gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Tolunay, tarım ve sanayi alanında su tüketimi konusunda önlemlerin alınması gerektiğini söyledi.
Prof. Dr. Tolunay, kentlerde ise su kesintisi, suyu ücretlendirme gibi önlemlerden önce su kaybındaki en önemli faktör olan şebeke hattındaki kaçak probleminin çözülmesi gerektiğini belirterek, “İstanbul’da bir yılda tüketilen 1 milyar metreküp suyun yaklaşık yüzde 24’ü barajdan evimize gelene kadar toprağa sızıyor. Bu miktar Ömerli Barajı’nda bir yılda biriken suyun tamamı anlamına geliyor. Su havzalarında yapılaşmanın olmaması gerekiyor. Onları mutlaka korumamız gerekiyor. Çünkü yapılaştırdığınız an içme sularının kirlenmesine neden oluyorsunuz. İşin içine bir de sanayi girerse o içme suyu havzaları kirlenir.” dedi.
'Kentleri çok fazla büyütmemek gerekiyor'
Nüfusun artışıyla birlikte ihtiyaç duyulan su miktarının da artacağını ifade eden Tolunay, “Kentleri çok fazla büyütmemek gerekiyor. Çünkü nüfusu belli bir yere toplarsanız ihtiyacınız olan su miktarı da artacaktır. Bir İstanbullu şebeke kayıp suyuyla birlikte günlük 190 litre su kullanıyor. Tükettiğiniz suyun farkında değilsiniz çünkü duş alırken 50-60 litre gidebiliyor, sifona bastığınızda gidiyor, bulaşık ve çamaşır yıkarken bu suyu tüketiyoruz. Nüfus arttıkça her bir kişiye 190 litre su temin etmeniz gerekiyor. Dolayısıyla nüfus arttıkça su ihtiyacı da artıyor ve kent büyüdükçe su kaynaklarınız genişlemiyor. Bunun için çok ciddi önlemlerin alınması gerekiyor.” diye konuştu.
‘Su kesintisi çok doğru bir karar değil’
Su tasarrufu için kentlerde uygulanan su kesintilerinin su politikası için doğru bir yaklaşım olmayabileceği konusuna değinen Prof. Dr. Tolunay, “İnsanlar pandemi koşullarında hijyene dikkat etmek zorunda kaldıkları için su kesintilerine gidildiği zaman suyu depolamaya yönelebilirler. Bu da baraj seviyesinin hızla aşağıya düşmesine neden olabilir. Bunun yerine su tasarrufu kültürünün oturtulması gerekiyor” dedi.
‘İnsanlar suyu nerelerde tükettiğini bilmiyor’
Prof. Dr. Tolunay, insanların suyu evlerinin hangi alanlarında ne kadar tükettiğini bilmediğine dikkat çekerken, tüketimin çoğunun banyo ve mutfaklarda gerçekleştiğini belirterek, şöyle devam etti:
“Banyo ve mutfaklarda yapılan su tasarrufu daha etkili olacaktır. Örneğin duş alırken, elde çamaşır bulaşık yıkarken su ısınana kadar beklersiniz. Bu sırada 5-10 litre su kaybedebilirsiniz. O suyu bir kovada biriktirirseniz bulaşıklarınızı durulamada, banyo temizliğinde, tuvaletlerde kullanabilirsiniz. Tuvaletlerin rezervuarlarındaki kapasiteyi düşürebilirsiniz. Çamaşır yıkarken de makinaların tam dolu olmasına dikkat etmek gerekiyor. 3 parça eşya için makine çalıştırmamak gibi önlemler almak gerekiyor. Özellikle pandemide evde kaldığımız zamanlarda bir giydiğimizi bir daha giyelim. Bulaşığı elde değil makinada yıkayalım. Örneğin bulaşıkları makinaya koyarken bile sudan geçirerek koyuyoruz. Bunun yerine bir bezle silmek, fırçayla temizlemek ciddi su tasarrufu sağlıyor. Evde alınan bu önlemlerin etkisi tarımda alınacak önlemlere kıyasla çok daha az çünkü suyumuzun en önemli kısmını tarımda kullanıyoruz. Hava değişiklikleri de en fazla tarım alanlarını etkiliyor."
‘Kuraklıkla birlikte tarım alanında ürün kayıpları bekliyoruz’
Tarım alanlarında yaşanan kuraklık nedeniyle köylülerin derelerden su çektiğini ve bunun sonucunda derelerin suyunun tamamen bitebildiğini belirten Tolunay, “Hiç düşünmüyoruz ama o derede de bir sürü canlı yaşıyor. Derelerin beslediği göllerde de su seviyeleri düşüyor bu su yaşamını etkileyebilir” dedi.
'Yer altı suları bizim hazinemiz’
Kuraklıkla birlikte tarım alanlarında ürün kayıplarının beklendiğini ifade eden Prof. Dr. Tolunay, “Yağmur yağmazsa tohum çimlenmez ve o seneki ürünü kaybedebilirler. Köylüler mecbur kaldıklarında tarımsal sulama için yer altı sularını da kullanabiliyorlar. Yer altı sularını da planlı kullanmamız, hoyratça kullanmamamız gerekiyor çünkü gelecekte iklim değişikliğine bağlı olarak yaşanabilecek kuraklıklarda o yer altı suları bizim kuraklıkları atlatmada en büyük değerimiz, hazinemiz olacak.” diye konuştu. Tarımda damla sulama gibi çeşitli sulama yöntemleriyle tarımda tasarrufun sağlanabileceğinin mümkün olduğunu vurgulayan Tolunay, yörenin iklim koşullarına göre uygun ürün yetiştirilmesi gerektiğinin altını çizdi.