Polis neden Başbakan Erdoğan'ı dinlemedi?
Hani bilirsiniz. Bazen çok rating alan dizilerin oyuncularına sorulur, "Önümüzdeki bölümlerde neler olacak" diye.
Önce şu meseleyi açıklığa kavuşturalım.. Herkes birbirine
polisin Gezi Parkı'na neden Erdoğan'ın belirttiği tarihin aksine
cumartesi gecesi operasyon yaptığını soruyor.
Nedenini bu kardeşiniz size açıklasın.
Cumartesi günü öğleden sonra polis SDP'nin bazı inlerine baskın
yaptı. Baskın yapılan bir büro katında çok sayıda polis giysisi ve
yine çok sayıda havai fişek ile molotof kokteyl bulundu. Bunların
bazılarının diğer militanlara dağıtıldığı tespit edildi ama ele
geçirilemedi.
Yapılan sorgularda bu militanların aynı gece Gezi Parkı'na polis
kıyafetiyle saldırıp çadırları içindekilerle beraber yakacağı ve
havai fişekleri patlatıp suçu polisin üstüne atacağı tespit
edildi.
Derhal harekete geçen polis, Gezi Parkı'na sivil ekipleri sokarak
çevreci eylemcileri uyardı. Buna inananlar kendiliğinden boşalttı.
Boşaltmayanlar ise 40 dakika uyarıldı çıkmaları için. Eylemciler
çıkmayınca müdahele oldu.
Mesele bundan ibaret!
Şimdi asıl konumuza dönelim.
Hani bilirsiniz. Bazen çok rating alan dizilerin oyuncularına
sorulur, "Önümüzdeki bölümlerde neler olacak"
diye...
Cevap basittir: "Onu dizinin yönetmeni ve senaristi
bilir."
Yurdun batısında sahnelenen, 60 ilinde gösterime aynı anda giren
oyun böyle bir oyundu işte... Figüranların konusunu bilmediği,
senarist ve yönetmenlerin ise çok net bildiği kirli mi kirli bir
oyun...
Kameranın kadrajına istemeden de olsa giren "masum
çevreci" rolündeki bahçıvanları bir kenara bırakalım.
"Aşk filmi çekiyoruz" yalanıyla kandırılıp, bir
ülkenin geleceğine, istikbaline tecavüzün sahneleneceği porno
filmini görüp hemen uzaklaşan ehli namusları da diğer kenara
ayıralım.
Geri kalanları zaten "Çapulcuyum çapulcu" diye
naralar atarken saray soytarısı rolünde üstün başarı
sağladıklarının farkında değil...
Filmin yönetmenleri uluslararası yönetmenlerdi, yardımcı yönetmen
koltuğunda da bazı sözde Türkler vardı. Filmin başında masum
çevreci eylemciler, "Benim ağacımı kesemezsin"
diyor, orada bulunan bazı polisler de, "Hem keserim, hem de
su sıkarım" diyerek TOMA'lardan su
fışkırtıyordu.
Bunun üzerine Türkiye'deki yardımcı yönetmenler, üniversite, özel
şirket ve bankaların önünden kaldırdıkları yüzlerce otobüsün içine
istifledikleri gençleri filmin sahnelendiği platforma
taşıyordu.
Ne hikmetse gelen herkes, "Sen ki benim ağacımı devirdin.
Bende Başbakan'ı devirmeye çalışırım ulan" diyordu.
Filmin alternatif sonları hazırlanmıştı ama, adı belliydi:
"Türk Baharı: İktidarı devirme oyunu"
Sosyal medyadan şeytanın yüzünü kızartacak yalanlar köpürtülüyor,
"Başbakan inine girdi, saklandı, korktu, kaçtı"
diyerek birbirlerine cesaret iğneleri vuruyorlardı adeta...
18 gün, böyle sergilendi bu oyun..
Ta ki millet zaplama düğmesine basıp, ratinglerine son verinceye
kadar. Birden apışıp kaldılar, mecburi sezon finali yaptılar.
Film böyleydi.
Her filmde olduğu gibi bu filmde de bazı olaylar pek tabi ki
abartılarak sunuldu ekran başındakilere... Twitter'i açtığında
darbe tamamlanmış görünüyordu. Ama sokağa çıktığında iktidarın
makamı da koltuğu da yerli yerinde duruyordu.
Kaçtı dedikleri başbakan bırakın kaçmayı, olayların patlak
vermesinin hemen ardından İstanbul'un kalbine, cehennemin tam orta
yerine girmiş, Dolmabahçe'deki ofisine geçerek hem dünyaya, hem de
Türkiye'deki darbe filminin alçak yönetmenlerine, "Ben
buradayım" mesajı veriyordu.
***
Filmi bırakalım da şu son 3-4 gün içinde yaşananlara bakalım.
Başbakan özellikle yurtdışından döndükten sonra gerek havaalanında,
gerekse Ankara ve İstanbul'da yaptığı mitinglerle herkese tarihler
boyu anılacak bir mesaj veriyor.
"Ben bu oyunu bozarım" diyor Başbakan.
"Halkın yüzde 25-30'unu sokağa dökerek beni
yıldıramazsınız. Beni indirmeniz için bu canı bu tenden ayırmanız
gerek" diyor.
Mitinglerine dalga dalga akın eden taraftarları ise bambaşka bir
mesajla arşı titretiyor: "Oyum da, oy verdiğim adam da
benim namusum. namusuma uzattığın eli kırarım. Geri bas!"
diyor milyonlar.
Sen "gitsin" mi diyorsun, ben
"gitmeyecek" diyorum. Sen
"asarım" mı diyorsun, ben
"astırmam" diyorum. Sen "zorla, zorbalıkla
indiririm" mi diyorsun. Ben "indirmene müsade
etmem. Sadece sandıkta indirebilirsin" diyorum.
"Ne olacak şimdi, sokakta birbirimizin gırtlağına mı
yapışalım. Birbirimizi mi boğazlayalım istiyorsun?" diye
soruyor aklı selim..
Mesele Recep Tayyip Erdoğan değil arkadaş!
Bu ülkenin aklını, vicdanını ve imanını yitirmemiş halkı, Erdoğan
üzerinden ülkesine yapılan hayasızca akını bertaraf etme, inancına
ve iradesine tecavüze yeltenenleri hadım edilmiş olarak gerisin
geri gönderme sevdasında.
Sen hala anlamadın mı"
***
Öyle bir çıldırmışlık ki, bu sözlere kimse aldırış etmiyor, yanlışı
doğru olarak görüyor.
Komediye bakın ki eylemciler, kendisini donuna kadar soyan
kapitalist banka ve faiz baronlarıyla birlikte, sömürücülerle
birlikte antikapitalizm sloganları atıyor. Birileri de buna
özgürlük ve demokrasi mücadelesi adını veriyor.
Vatanperverliğe bakın ki, Almanya'da neredeyse her ay Türkler
düzenlenen saldırılar sonucu katledilirken, bizim eylemciler bu
ülkenin Yeşiller Partisi'nin temsilcisi ROTH ile kolkola polise
karşı direniyor. Kimse dönüp, "Ulan sen önce ülkende
katledilen kardeşlerimin hesabını ver alçak kadın"
diyemiyor. Bunun adına da "eylemcilere uluslararası
destek" deniyor!
Alçaklığa bakın ki, eylemciler masum vatandaşın arabasını,
otobüsünü, dükkanını binasını yakıyor, özgürlük timsali
aydınlarımız bunun adına "Hak arayışı" adı
veriyor.
Namussuzluğa bakın ki; kapitalistlerin banka ve şirket
reklamlarında oynayarak trilyonları cebine indiren ne kadar sanatçı
müsveddesi varsa "Darbe çığlığı" atıyor, kalemi ne
kadar kirli gazeteci ve yazar çizer varsa, onlar da dün
yaptırdıkları askeri darbeleri unutmuşcasına "Halk
devrimi" ünvanıyla bu terörü destekliyor.
Onlardan bu gücü alan ergenler de polise taş molotof atıyor, araba
ev yakıyor, polis gaz bombası, biber gazı atınca zırlamaya
başlıyor. Zengin ailenin şımarık züppeleri gibi, "Annnee
yaaa. Polis amcalar araba yakmama izin vermiyoooo. Gözüme biber
gazı püskürtüyooo" diyor.
Sanki polise gül atmış da gülsuyu bekliyor hergele!
Kabul edin.
Devletin gücü sınandı. Devlet de askeriyle ve polisiyle azametini
gösterdi, "Bu bir oyun ve bu oyunla bana diz
çöktüremezsiniz" dedi. Demokratik bir ülkede sonsuza dek
kendinizi yasaların dışında ve hatta üstünde tutmayı
başaramazsınız.
Denerseniz, alaşağı edilirsiniz.
Biz oyun dedik, "Bunlar oyun. Bu oyuna alet
olmayın" dedik diye sövüldü.
Vallahi oyun, billahi oyun, tillahi oyun a benim aklını
kullanamayan kardeşim.
İki kulağının arasındaki boşlukta beyin adında birşey varsa bu
oynanan kocaman bir oyun bunu anla artık. Sen ileriki bölümlerde
neler olacağını bilmeden oynayan bir figüransın idrakın bu kadar mı
kıt?
Bu oyun, Baykal'ın kaset komplosuyla bertaraf edilmesiyle başladı.
Baykal bu oyunun figüranı olacak adam değildi çünkü. Hatırla
Baykal'a komplo iddianamesinde neler yazıyordu?
"Baykal uzaklaştırılmalı, Kemal Kılıçdaroğlu
desteklenmeli" denmiyor muydu? "Başarılı olmamız
için bu Halk TV mutlak ele geçirilmeli, bize teslim
edilmeli" denmiyor muydu? O halk TV değil mi bugün ülkede
adeta darbeyi destekleyici yayınlar yapan?
Hale bakın ki, bu Halk TV geçen gün 9 yaşında bir kız çocuğuyla
söyleşi yapıyor. "Bu eylemler hakkında ne
diyorsun" diye soruyor.
Çocuk ne dese beğenirsiniz?
"Allah sizi inandırsın 3 yaşından beri eylemlere katılırım.
Ben böyle vahşet görmedim. Bu vahşet" diyor masum çocuk.
Belli ki ezberletilmiş. Belli ki böyle söyle denmiş. Halk TV,
"Evet sayın seyirciler görüyorsunuz küçük çocuklar bile
artık isyan ediyor" diyor.
Aynı kanal, "Eylemciler beni kolumdan tuttu köprüden
attı" diyen bir başka 9 yaşındaki çocuğun sözlerine ise
itibar edilmemesi gerektiğini söylüyor.
Bunlar sana hiç mi mesaj olmuyor a benim okumuş gencim?
Bunları diyor diye insanlara "Makarnacı, kömürcü
takımı" deme güzel kardeşim. Yakında bankalardan balya
balya taşınan ama seri numarası devlet tarafından alınmış 200
TL'lik banknotların kimlerin elinden kimlere dağıtıldığını okuyunca
mahcup olacaksın.
Bunları sana söyleyenlere "koyun sürüsü" deme
canım kardeşim! Bulunduğun çevreye çok iyi bak.
Koyunların arasındaki 'koç'u çok iyi
göreceksin!
twitter.com/slymnoz
facebook.com/slymnoz