BIST 9.390
DOLAR 34,47
EURO 36,34
ALTIN 2.869,04
HABER /  POLİTİKA

PKKya terör örgütü diyemem

Radikal'den Neşe Düzel, DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk ile Röportaj yaptı.

Abone ol Neden? Ahmet Türk
Geçen gün Mahmut Övür, Sabah'ta köşesinde yazdığı bir yazıda, 'Kürtler ne istiyor?' konulu bir konferansın düzenleneceğini açıkladı. Konferansı toplayacak olanlar bizzat Kürt örgütleriydi. Kürtlerin bile 'Kürtlerin ne istediğini' anlayabilmek için konferans düzenlediği tuhaf bir dönemden geçiyoruz. Çatışmalar, bombalamalar, şiddet yükseliyor. Türkiye AB'yle müzakerelere başlayıp, bu süreçte ilerlemeye, demokratikleşme adımları atmaya çalışırken, bu şiddetin böylesine yükselmesi neredeyse kimse tarafından anlaşılamıyor. Birçok insan bunu Türkiye'nin AB üyeliğine engel olmak isteyenlerin ortak senaryosu olarak değerlendiriyor. Son zamanlarda PKK'yı kınamadığı için eleştirilen ve Başbakan Erdoğan tarafından 'silahı bırak, masaya otur' çağrısına muhatap olan Demokratik Toplum Partisi'nin eşgenel başkanı Ahmet Türk'le yaşanan son şiddet olaylarını, Kürtlerin düşüncelerini, AB'ye bakışlarını, şiddetin niye yükseldiğini ve nasıl önlenebileceğini konuştuk. 1980'den önce iki dönem CHP milletvekili olarak parlamentoda bulunan, 12 Eylül döneminde Diyarbakır Cezaevi'nde yatan Ahmet Türk, 1994'te diğer DEP'li milletvekilleriyle Meclis'ten alındı ve 22 ay hapis yattı.

Siz bir Kürt politikacısısınız.Kürtlüğü vurgulayan siyasi bir partinin de başkanısınız. Biz son zamanlarda Güneydoğu'da ne olduğunu, kimin ne istediğini tam olarak anlayamıyoruz. Ne oluyor Güneydoğu'da? Aniden artan çatışmaların, bombalamaların, sokak gösterilerinin amacı ne?
1999'da bir ateşkes sağlandı, eylemsizlik kararı alındı. Ama 2004'e kadar, soruna sanki bitmiş mantığıyla yaklaşıldı. Beş yıl boyunca, sorunun toplumsal, ekonomik, psikolojik, demokratik boyutları hiç tartışılmadı. Demokratik bir proje ortaya konulmadı.
Türkiye'nin AB'ye üyelik süreci sizce yeterince demokratik bir proje değil mi? PKK'nın 2004 yılında terör eylemlerini tekrar başlatması, Türkiye'nin AB yolunda ilerlediği, bireysel ve kültürel haklar konusunda demokratikleşme adımlarını attığı, AB'den tam da müzakere tarihinin alınacağı bir döneme denk geldi hatırlarsanız. Niye?
1999'dan 2004'te dek, Kürt sorunu gene asayiş meselesi gibi görüldü. Meselenin, halkı kazanma, halka şefkatle yaklaşma boyutu eksik kaldı. Ayrıca Türkiye AB'ye uyum için yaptığı yasal değişiklikleri de içselleştirmedi, pratiğe geçirmedi. Bakın... Güneydoğu'da duygusal bir ortam var. Geçmişin yaralarını sarmak ve acıları bir daha yaşamamak, bu duygusal ortamı kaldırmak için bir demokratik siyaset projesi gerekiyor. Meseleyi sadece asayiş sorunu olarak görmek, silahla çözmeyi istemek doğru değil. AB sürecinin her şeyi çözeceğini sanmak da doğru değil. PKK'ye silahı bıraktıracak ortamı sağlamak lazım. Öyle bir açılım yapılmalı ki, insanlar, PKK silah kullandığında, 'Sen niye silah kullanıyorsun? Olumlu gelişmeler karşısında niye bunu yapıyorsun? Bunu yaptığın zaman bana da zarar veriyorsun' noktasına gelmeli.
Nitekim bölgedeki Kürt örgütleri, PKK'ya karşı böyle tepkiler göstermeye başladı. Siz sivil bir politikacısınız. Peki bu çatışmalar sizi ve partinizi nasıl etkiliyor?
Olumsuz etkiliyor. Biz, demokratik siyasetin önünün açılmasını istiyoruz. Demokratik siyaset ortamı olmadığında, yapmak istediklerimiz konusunda ikna edici olamıyoruz. Silahlar patladığında duygular, mantığın önüne geçiyor. Silahlar konuştuğu sürece, siz, 'Kürt sorununu Türkiye'nin bütünlüğü içinde demokratik siyasetle çözelim' dediğinizde inandırıcı olamıyorsunuz.
Güneydoğu'da bir PKK gerçeği var. PKK'nın varlığı sivil siyaseti nasıl etkiliyor?
Benim üzerinde demokratik siyaset yaptığım taban bir yerde PKK'nin de üzerinde siyaset yaptığı taban. Bana oy verenlerin çoğunun ya dağda insanı var, ya da bir yakını ölmüş. Faili meçhul olmuş ya da köyü yakılmış. 'Biz PKK'yle aynı siyaseti izliyoruz' anlamı çıkmasın ama, üzerine oturduğumuz taban bu konuda iç içe gibi bir şey.
Politikaya müdahale eden her türlü silahlı örgüt tehlikelidir. PKK da silahlı bir örgüt. Silahlı bir örgütün varlığı Kürt siyasetini tehdit ediyor mu peki?
Hayır, niye tehdit etsin. Tehdit olup olmadığının değerlendirmesini yapma hakkı da bana düşmez. Ama ben düşüncemi çok açık söylüyorum. 'Kürt sorunun çözümü demokratik siyasetten geçer. Gelin, demokratik siyasetin önünü açalım, diyalog ortamını yaratalım' diyorum. Eğer demokratik siyasetin önünü açacak projeler oluşturursanız, şiddeti tehdit olmaktan çıkarırsınız. Silahlı örgütün varlığını, gerekliliğini kaldıracak çabaları göstermek gerekir. PKK silahları bırakmalı, devlet de demokratik bir proje için adım atmalı.
Bazı Kürt örgütlerinin ve partilerinin liderleri PKK'nın 'koşulsuz' silah bırakmasını istiyorlar. Sizin öneriniz ise PKK'nın 'koşullu' olarak silah bırakması olmuyor mu?
Burada mesele, ikna etmektir. İşin altyapısını hazırlamadan, 'silah bırak' çağrısı yapmanın hiçbir anlamı yok. PKK'yi bu şekilde ikna edemezsiniz. Yarın PKK size, 'Tamam silahları bırakmaya hazırım. Şimdi ben gelip otuz yıl cezaevinde mi kalacağım? İdamla mı yargılanacağım' Yoksa normal bir vatandaş olarak ailemle yaşayıp, rahat siyaset yapabilecek miyim?' diye sorar ve 'Geçmişte iki barış grubu gönderdim. Bunlar cezaevine atıldı, her birine 15-20 yıl ceza verildi' der. Ben o söylediğiniz kişilerden çok daha fazla PKK'nin silahı bırakmasını istiyorum. Ama olaya biraz gerçekçi ve mantıklı bakalım.
Bir terör örgütüne 'koşulsuz silahı bırakacaksın' denmez mi önce?
Şimdi dağda 5 bin mi, 6 bin mi insan var. Bunları topluma kazandıracaksak, ortamını hazırlamalıyız. Dünyanın hiçbir yerinde hiç kimse bir görüşme yapılmadan, altyapısı hazırlanmadan silahını bırakmamıştır. ETA da öyledir, IRA da. Bunun mutlaka mutfağı hazırlanmıştır. Biz, 'Silah bırakmanın mutfağını hazırlayalım' diyoruz.
Önerinizi nedir? Genel af mı?
Biz, Kürt sorununun, Türkiye'nin üniter devlet yapısı içinde çözülebileceğine inancımızı defalarca belirttik. İstenen nedir? Birinci aşamada, kültürel, kimliksel taleplerdir. Yani farklılıkların birlikte yaşanması koşuluyla, farklı kültürlerin, kimliklerin kendisini ifade etmesine 'evet' demektir. İkinci aşama, dağdaki insanları topluma kazandıracak bir 'genel affın' çıkarılmasıdır.
Türkiye'nin kanlı bir karmaşaya sürüklenmek istendiği, bazı güçlerin Türklerle Kürtleri karşı karşıya getirip çatıştırmak istediği söyleniyor. Siz bir şey duydunuz mu?
Bu endişeyi taşıyoruz biz. Etnik çatışmaya götürecek bir ortama yuvarlandığımızın farkındayız. Çok tehlikeli. İnşallah yaşamayız. Bize önemli görev düşüyor. Kürt aydınları silaha ve şiddete karşı ortak ve güçlü bir ses çıkarmalı. Aslında bugün, bir etnik çatışmaya değil de, demokratik sürecin kapandığı, Kürt sorununu demokratik siyasetle değil, silahlı güçlerle çözme mantığının geliştiği tehlikeli bir noktaya doğru gidiliyor. 'Şiddet ortamından kurtulamadık. PKK eylemlerini sürdürüyor. Bölgeye güçlü biçimde gidelim ve bunların kökünü kazıyalım. Olayları silahla bitirelim' mantığı öne çıkıyor. Bu mantık sorunu çözmez.
Türkiye'nin önü tam açılmışken, AB'ye uyum için demokratik adımlar atıyorken ve AB'den tarihi alacakken, PKK hareketlendi. Türkiye'de sanki hiçbir demokratik gelişme olmuyormuş gibi tekrar şiddete başvurdu. Niye?
Siz öyle diyorsunuz, ben farklı düşünüyorum. Ben, Türkiye'nin AB'ye girmemesi için, AB sürecini kesmek için, derin devletin, statükocu kesimlerin güçlü bir şekilde devreye girdiğine inanıyorum. Türkiye'de söz ve para sahibi olan güçler hiçbir zaman AB'ye inanmadı ve bu birliğe girmek istemedi. Bu süreci kesintiye uğratmak için hep bahane aradılar. Sorunun bugün bu boyutlara gelmesi, o kesimin ekmeğine yağ sürüyor. Bugün işte bu yaşanıyor.
Abdülmelik Fırat gibi siz de PKK'nın, AB'yi ve demokratikleşmeyi istemeyenler tarafından kullanıldığını mı söylüyorsunuz?
Ben, devlet açısından söyledim. Devlette iktidarı ve gücü elinde tutan statükocu kesim, Türkiye'nin dönüşümünü istemiyor. Benim söylediğim bu.
Peki sizce, terör eylemlerini başlatarak, şiddeti tırmandırarak PKK bu senaryonun uygulamaya konması için elinden geleni yapmış olmuyor mu? PKK AB karşıtlarıyla birlikte davranmış olmuyor mu?
Onun değerlendirmesini ben yapamam. Soruyu onlara sorun. Ben siyasetçi olarak Avurupa Birliği sürecinin desteklenmesi gerektiğine inanıyorum.
Başbakan, 'silahı kınayın, masaya gelin' dedi. Silahlı mücadeleyi kınayıp masaya oturmayı düşünüyor musunuz?
Türkiye'de 50'den fazla siyasi parti var. Hepsi de PKK'yi terör örgütü ilan ediyor ve ona silahı bırak diyor. Peki kınamakla, söylemekle sorun çözülüyor mu? Bunu söylemek, barışçıl bir sürecin başlamasına imkân verdi mi? Biraz önce söyledim. Benim bölgede eza ve cefa görmüş bir tabanım var. Çocuğu faili meçhul olmuş ya da yıllarca cezaevinde kalmış. 12 Eylül'de işkenceden geçmemiş çok az insan var bölgede. Ben, 'PKK teröristtir, kınıyorum' dediğim zaman, bunun, silahı bırakması üzerinde etkisi mi olur? Onu hesaplamak lazım. 'PKK'yi teröristtir' diye ilan ettiğim gün, benim halkı ikna etme şansım kalıyor mu? Halkın bazı talepleri varken ve devlet çözüm için bir formül geliştirmezken, halk bana ne diyecek? Önemli olan, Güneydoğu'daki insanı da ikna edecek, onun mesajını Başbakan'a götürecek bir çalışma yapmaktır. Politika, 'kınayın, bitsin' denilecek kadar ucuz bir şey değil. Keşke kınayıp bitirebilsek. Kürtleri anlamıyorsunuz... Bütün sıkıntı burada...
Bir Kürt siyasetçisi PKK'ya silahlı mücadeleyi bırak diyebilir mi?
Ben, 'Silahları bırakın. Sorun, silahla ve şiddetle çözülmez' diye açıkça söylüyorum. Ama bunun için ikna etmem lazım. Küfrederek, şey ilan ederek benim etkim olmaz ki. Bunu anlatamıyoruz bir türlü kamuoyuna.
PKK'ya muhalefet eden Kürt politikacıların vurularak öldürülmesi Kürt siyasetini nasıl etkiledi ?
Olumsuz etkiliyor. Farklı düşünüyor diye birini öldürürseniz, bu, Kürt siyasetini olumsuz etkiler. Ne kadar muhalif olursa olsun, kime muhalif olursa olsun yaşama yönelik bir eylemi halk da, Kürt aydını da tasvip etmez.
Türkiye, Avrupa Birliği'ne üye olabilmek için müzakere sürecine girdi. Türkiye'nin AB üyeliği Kürtlere ne kazandırır, ne kaybettirir?
AB üyeliği, Türkiye'nin demokratikleşmesini getirir. Bu Kürtleri rahatlatır. Demokratik bir Türkiye'den Kürtler de yararlanır. Tartışılacak, çözümlenecek çok sorun var. 'Türkiye AB'ye gidiyor, mesele bitti' diye de düşünülmemeli. Türkiye'nin AB'ye girebilmesi için en az on beş yıl gerekiyor. Kürtlere, on beş yıl susun demek doğru değil.
AB süreci bu değil ki. AB süreci canlı bir süreç. Türkiye üye olduktan sonra demokratikleşmeyecek. Türkiye demokratikleştikten sonra üye olabilecek. Yani Türkiye, AB sürecini yaşarken durmadan sürekli demokratikleşecek.
Türkiye bu yapısıyla, yaklaşımıyla, içine sindirmediği demokratik adımlarıyla AB'ye giremez. Gücü elinde bulunduran kesimlerin 'AB'ye gireceğiz, hazırlanalım' diye bir mantığı yok.
Bugün çatışmaları kışkırtan Türklerin de Kürtlerin de AB'nin yolunu kesmeye çalıştıkları çok açık. PKK, AB'ye karşı çıkanların Kürt ayağı görüntüsünde. PKK, niye AB'nin yolunu kesmek istiyor?
En radikal Kürtten en ılımlı Kürte, PKK dahil, Kürtlerin çok büyük çoğunluğu AB'ye girilmesini istiyor.
Şiddet eylemleri birdenbire tekrar başlatıldı. PKK terörü, Türkiye'deki AB karşıtlarının eline büyük koz veriyor. Bu garip çıkar birliği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu süreçte, AB'ye karşı olanların eline hiçbir koz verilmemesi gerekir. Bir diyalog sürecinin başlaması gerekir.
Siz bir Kürt politikacısı olarak Kürtlere AB'nin vereceğinden daha fazla ne öneriyorsunuz?
Türkiye bir kültürler mozaiğidir. Türkiye'de farklı kimlikler var. Burada tek ırk yok. Tek ırka, tek millet anlayışına dayalı bir mantık doğru değil. Kürtler üç, dört bin yıldır Mezopotamya'da yaşayan bir halk. Türkiye'nin bütünlüğü içinde Kürtlerin kendisini kimliğiyle, diliyle ifade edebilmeli.
AB üyeliği bu bireysel ve kültürel hakları öngörüyor. Türkiye'nin AB üyeliğiyle, Kürt sorununda çözülmeyecek olan nedir sizce?
Kürt sorunu çözülmeyecek. AB üyeliği her şeyi çözseydi , Bask ve IRA'yı da çözerdi. İspanya, AB'ye girdikten çok uzun süre sonra diyalog sonucunda verilen bazı haklarla bu noktaya geldi.
Kürt sorunu ve PKK sorunu aynı şey midir?
Ortada bir Kürt sorunu varsa; bunun birçok da tarafı vardır. Melik Fırat da, PKK de taraftır. DTP de taraftır. Ben PKK'nin politikasının doğruluğunu yanlışlığını tartışmıyorum ama PKK bugün bölgede etkin bir güçtür. PKK'yi dışlayarak, onu ikna etmeden etkili olma şansınız yok. AB üyeliği, Türkiye'nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun demokratik çözümü, Kürtlerin bazı haklarının güvenceye alınması konusunda önemli bir adım ama yeterli değil. Bizim projemiz çok açıktır, kimliksel ve kültürel haklardır. Genel affın çıkarılmasıdır. Mesela Anayasa'nın üçüncü maddesi, 'Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türktür' diyor. Böyle bir madde kucaklayıcı değil. Türkiyelilik bir üstkimlik olabilir. Ayrıca Kürtlerin yoğun olduğu bölgelerde anadiliyle eğitim hakkı verilmelidir.
Kürtler bağımsızlık istiyor mu?
Kürtler, demokratik bir Türkiye'de çok daha mutlu olacağına inanıyor. Türkiye'de Türk halkıyla eşit ve özgür yaşamayı hedefliyor. Kürtlerin gündeminde bağımsızlık yok. Genel çoğunluk bağımsızlık istemiyor. Avrupa vatandaşı olmak Kürtlerin lehinedir.
Türkiye, AB üyesi olursa PKK'nın varlığı sürebilir mi?
Yurttaşının taleplerini yerine getirmiş olan bir Türkiye'de ne PKK'nin, ne de silahın, şiddetin yeri olur.
Türkiye AB'ye girerse ve Kürtler herkesle eşit Avrupa vatandaşı olursa PKK Kürtlere ne önerecek? Varlığını nasıl sürdürecek?
Kürtlerin bugün PKK'ye destek vermesinin nedeni, devletin demokratik bir yapıda olmamasından dolayıdır. Devlet demokratik bir yapıya kavuşursa ve kucaklayıcı olursa, PKK'nin varlığı biraz tartışılır. Kısa süre sonra da PKK varolma nedenlerini izah edecek durumdan çıkar. Demokrasi olmadığı için... Kürtleri inkâr ve imha politikası olduğu için, bugün PKK var. Bu nedenler ortadan kalkarsa, PKK'nin varlığı da ortadan kalkar...