BIST 9.916
DOLAR 35,22
EURO 36,64
ALTIN 2.974,06
HABER /  GÜNCEL

PKK'dan Gülen cemaatine çağrı!

PKK'nın Avrupa kanadı liderlerinden Aydar, çözüm sürecinin güçlenmesi için herkesle iyi geçinmek istediklerini ve cemaat da dahil kimseye kapıyı kapatmadıklarını belirtti

Abone ol

PKK'nın Avrupa kanadı liderlerinden Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) Yürütme Konseyi üyesi Zübeyir Aydar, hükümet ile Gülen cemaati arasında dershane tartışmalarıyla başlayan gerilimi değerlendirdi. Dershane konusunun iddia edildiği gibi Oslo’da konuşulmadığını belirten Aydar, “Türkiye’de birlikte yaşama arzusundaki herkese kapımız açık” dedi.

Taraf si yazarı Amberin Zaman’a konuşan PKK’nın Avrupa kanadı liderlerinden Zübeyir Aydar, ateşkesin en azından yerel seçimlerin sonuna kadar süreceğini ve seçimlere silahla girmeyeceklerini de söyledi. Taraf gazetesinde yer alan söyleşinin ilgili bölümü şöyle:

ROJAVA KIRMIZI ÇİZGİMİZDİR

Abdullah Öcalan, “Rojava kırmızı çizgimizdir” dedi. Bu konuyu açar mısınız?

Burada iki taraf birbirini çok fazla etkiliyor. Hem Rojava hem Kuzey (Türkiye). Yani çok iç içedir. Bir taraftan “Birisiyle yani Kuzey’le ben çözüm arıyorum, görüşmeler yapıyorum” diyeceksin öbür taraftan Kürtlerin kendi kaderleri hakkında söz sahibi olma arayışlarının önüne her türlü seti çekeceksin. Bu, sizin her türlü inandırıcılığınızı ortadan kaldırır.

BARIŞI SONUNA KADAR ZORLARIZ

Bu sizin de inandırıcılığınızı ortadan kaldırmaz mı? Yani eğer Türkiye’nin Rojava politikası değişmez ve siz de görüşmeleri buna rağmen sürdürürseniz?

Kuşkusuz birbirini etkiler. Ama biz burada Türkiye ile bir yıl önce bir süreç başlatmışız. Bu süreçte samimiyiz. Bütün aksiliklere rağmen, yerine getirmedikleri sözlere rağmen “Biz acaba bir motivasyon yaratarak bu işi barışçıl biçimde götürebilir miyiz” anlayışıyla devam ediyoruz. Bütün olumsuzluklara rağmen... Onun için Başkan Apo “Bahara kadar bekleyeceğim” dedi. Barışı sonuna kadar zorlarız. Ama “Bu iş bir türlü gitmiyor hükümetin adım atmaya niyeti yok” dediğimiz anda kesilir. Hâlen şimdiye kadar tek taraflı adımlarla götürdük. Rojava’da farklı durumda olmalarına rağmen (hükümeti kastediyor) buraya kadar getirdik. Ama Başkan Apo’nun dediği sürecin sonunda yeni bir değerlendirmeye ihtiyaç var.

SEÇİM ORTAMI RAHAT GEÇSİN İSTİYORUZ

“Bahar” ile kastettiğiniz seçim öncesi mi, sonrası mı?

Yani, herhalde kimse çıkıp seçime bir hafta kala farklı kararlar almaz. Biz seçim ortamının rahat geçmesinden yanayız. Derler ya Türkiye kamuoyunda, bunlar seçime silahla girmek istiyorlar öyle bir şey yok. Seçimlerin anlamına uygun biçimde bir ortamda yapılmasından yanayız.

Bu sürecin Oslo’dan farkı nedir? Devletin, hükümetin barış iradesi daha mı güçlü bu kez?

Biz üçüncü bir tarafın, bir devletin hakemliğini istiyoruz çünkü bunun sıkıntısı yaşanıyor. Oslo’da üçüncü taraf vardı. Oslo’da devletin sergilediği ketumluk aynen devam ediyor. Yani hep olacak, yapacağız demelerine rağmen bir yerlerde tıkanıyor.

KAMUOYU SÜRECİN DEVAM ETTİĞİNİ BİLİYOR

Ama şöyle önemli bir fark yok mu? Abdullah Öcalan, görüşmelerin merkezine oturtuldu.

Oslo’da da merkezindeydi. Baştan öyle değildi, ama bir süre sonra merkezine oturtuldu. 2009’da merkezindeydi. Bizim talebimizdi o zaman. Fakat bu sürecin farkı şöyle. Oslo tamamen gizliydi. Bu kısmen kamuoyuna açıktır. En azından kamuoyu böyle bir sürecin devam ettiğini biliyor.

Oslo’nun bir ucunu Barzani ile Talabani tutuyordu. Şimdi onlar da dâhiller mi sürece?

Şu anda hiç kimse yok. Oslo hakkında da bilgileri vardı ama direkt taraf olarak görüşmelere katılmadılar. Talabani’nin o ilişkilerin sağlanmasında, zeminin oluşmasında rolü vardı. O kadar. Oslo’da edinilen tecrübenin İmralı sürecine katkısı var. Ancak her şeye rağmen, Biz geri dönülmeyecek noktadayız” diyemiyoruz.

BDP HEYETİ ÖNEMLİ, ÖCALAN'IN ÖNÜ AÇILMALI

En önemli engel nedir?

Başkan’ın önünün açılması psikolojik olarak bizim cenahı çok rahatlatır. Sürece güven artar. Halk, “Devlet bunu yapıyorsa demek ki gerisi gelecek” der. Geçen senenin başında BDP ’li bir parlamenter heyetinin gitmesi çok önemli etki yaptı. Bu da yoktu Oslo’da.

Hükümet neden bu kadar yavaştan alıyor? Seçimler yüzünden mi?

Seçimle ilgili olduğunu sanmıyorum. Kamuoyundan sürece destek var. “Acaba temel konularda taviz vermeden Kürtleri entegre ve asimile edebilir miyim” anlayışı hâkim sanki.

TÜRK ANNELER GERİLLA ANNELERİ İLE EKRANA ÇIKSA...

Öyle diyorsunuz ama Başbakan’ın tabanında dahi bir kuşku var. Tam da görüşmeler şeffaf olmadığından...

Dokuz-on aydır cenaze kalkmıyor, bu çok önemli olay. Başbakan’ı, bütün herkesi çok rahatlanan bir durum. Barış sürecini daha cesaretli bir biçimde savunabilse inanın CHP tabanından da kendine destek bulur. Kendi partisindeki itirazları kat kat aşacak kadar destek bulur. Keşke Türk annelerini, gerilla annelerini biraraya getirip, televizyonlara çıkartıp konuştursalar. Bunların hepsi barış zeminini güçlendirir. Neticede, bize göre ortada bir mutabakat var ve bu mutabakata göre birinci ve ikinci aşamayı bitirmiş olmalıydık. Üçüncü taraf bu tür şeyler için lazım. Ben bir şey söylüyorum, karşı taraf başka bir şey söylüyor (mutabakatın işleyişine ilişkin demek istiyor). Hakemlik şart.

Artık askerin etkisi daha az.

Oslo sürecinde de asker eskisi kadar güçlü değildi ama şu anda etkisi daha da az. Vesayetin kırılması önemlidir. En önemli kazanım karşılıklı ateşkes yaşanması. Bunu kendi tabanımıza da söylüyoruz.

Yeni anayasa çalışmaları başarısızlıkla bitti.

Çok kötü oldu. Burada suç, hata var ise iktidar partisindedir. Demokratik öneriyle gelmedi. Bizim önceliğimiz demokratik anayasa.

GÜLEN CEMAATİNE DE KAPIMIZ AÇIK

Gülen hareketine yakın medyada dershane meselesinin İmralı mutabakatının bir parçası olduğu iddia ediliyor. Doğru mu?

Diyorlar ya Oslo’da konuşuldu. Bizim işimiz gücümüz yok mu hükümet ile cemaat arasındaki meseleyi tartışacağız. Bunu söylemek, abesle iştigâl etmektir. Bizim hükümetle cemaat üzerinden konuşacak hiçbir şeyimiz yok. Cemaatin politikalarını beğenmiyoruz. Onların bizde oluşturdukları kanaat, sürece karşı oldukları yönünde. KCK operasyonları, yaptıkları açıklamalar. Hepsini yan yana koyduğumuzda bu kanaat oluşuyor.

7 Şubat’ta Hakan Fidan’ın ifade vermek için savcılığa çağırılması da bunun bir parçası mı?

O tarihte süreç zaten kesilmişti. Oradaki mesele süreci sabote etmek değil, suçlu arayışıydı. Yani Hakan Fidan’ı tasfiye etmek, hükümeti zor durumda bırakmak hamlesiydi. Cemaat devlet içinde paralel devlet oluşturdu. Bunu hiçbir iktidar kabul etmez. Mesele dershane olayı değildir. Cemaat’in geldiği nokta itibarıyla hükümet rahatsız. Askerden tutun tüm devlet rahatsız. Hanefi Avcı’nın kitabını okuyunuz, anlarsınız rahatsızlığı.

Kim daha güçlü konumda?

Bence hükümet güçlü konumda.

Cemaat size el uzatsa, o eli alır mısınız?

Biz Türkiye’de yaşayacağız, o ülkede ağırlığı olan her kim varsa herkesle iyi geçinmek isteriz. Kimseyi inkâr etmiyoruz. Cemaat de Türkiye’nin bir gerçeği. Bu konularda kimseye kapıyı kapatmıyoruz. Birisi eli uzatınca elbette birbirimize söyleyecek şeylerimiz olur.

Cemaatle diyalogun barışa katkısı olur mu?

Olurdu, her zaman da olur. Cemaatin her zaman bir gücü var. Nasıl sabote edebiliyorsa o kadar da katkı yapabilir.