Başbakan Erdoğan'ın hedefinde Irak'ın merkezi hükümeti ve kuzeyindeki Barzani yönetimi vardı.
Abone olBaşbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kuzey Irak'ta coğrafi yapısı itibariyle şu anda yerel yönetimin egemenliğinin bulunmadığını söyledi.
Irak'ın toprak bütünlüğünün olmadığını savunan Erdoğan, 'Bölücü terör örgütünün böyle bir yeri ele geçirmiş olması, bir ülkenin hem bir taraftan toprak bütünlüğünü konuşacak, ama toprak bütünlüğünü konuşurken birileri orada bir paylaşım gerçekleştirmiş olacak. Nerede toprak bütünlüğü? O zaman burada ya merkezi yönetimin görevini yerine getirmesi lazım veya yerel yönetimin görevini yerine getirmesi lazım” dedi.
Erdoğan, G-20 zirvesi için geldiği Kanada'nın Toronto kentinde basın toplantısı düzenledi ve çeşitli konulardaki soruları yanıtladı.
Erdoğan bir gazetecinin “Üçlü mekanizmanın işlevine” ilişkin bir sorusu üzerine şunları söyledi:
NEREDE TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ?
“Bu işin birçok boyutu var. Psikolojik, sosyolojik, güvenlik gibi birçok boyutu var. Üçlü mekanizma zaten bunların çalışmasını yürütüyor. Biliyorsunuz burada Kuzey Irak coğrafi yapısı itibarıyla şu anda yerel yönetim tarafından tamamıyla orada egemen bir yapı yok. Merkezi yönetimin zaten Kuzey Irak'ta hiçbir egemenliği yok. Yani bütün bunlar nasıl bir egemenlik noktasında yönetime alınacak, bu konuları üçlü mekanizma kendi arasında konuşuyor. Buna yönelik adımların atılması...
Çünkü bölücü terör örgütü burada belli bir bölgeyi adeta konuşlanmış yönetiyor.
Terör örgütünün böyle bir yeri ele geçirmiş olması, bir ülkenin hem bir taraftan toprak bütünlüğünü konuşacağı ama toprak bütünlüğünü konuşurken birileri orada bir paylaşım gerçekleştirmiş olacak. Nerede toprak bütünlüğü? O zaman burada ya merkezi yönetimin görevini yerine getirmesi lazım veya yerel yönetimin görevini yerine getirmesi lazım. Bizler de NATO ülkesi olarak aynı zamanda Afganistan'daki birlikteliğimiz neyse bu birlikteliklerimizi de farklı yerlerde de kararlılıkla sürdürmemiz lazım. Hele hele bu bölgede dayanışmamız çok daha farklı bir önem ifade ediyor ve üçlü mekanizma bütün bunlara dayalı olarak atılmış adımlardır. Bunun gereğini de arkadaşlarımız şu anda çalışıyor, yerine getireceğiz.”
MAVİ MARMARA SALDIRISI
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İsrail'in Mavi Marmara Gemisi'ne saldırısı ile ilgili olarak, “Biz sonuna kadar hukuk çerçevesi içerisinde gerek ulusal çünkü bu işin ulusal boyutu da var, gerek uluslararası hukuk çerçevesinde ne gerekiyorsa şu ana kadar bunları yaptık, bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz” dedi.
Erdoğan, G-20 zirvesi için geldiği Kanada'nın Toronto kentinde basın toplantısı düzenledi ve çeşitli konulardaki soruları yanıtladı.
Başbakan Erdoğan, bir gazetecinin, “İsrail'in Türkiye'nin hava sahasını kullanma talebi ile ilgili biraz önce bir soruyu yanıtlarken 'yasağımız var demiştiniz' genel bir yasak mı söz konusu yoksa son olaylardan sonra İsrail'e karşı bir tavır mı var?” şeklindeki sorusuna, “Hayır bu olaylardan sonra olan bir şey bu açıklandı zaten” yanıtını verdi.
Başbakan Erdoğan, “ABD Başkanı Obama ile bugün de bir görüşmeniz oldu, bu yeni bir başlık mıydı dünkü görüşmenin devamı mıydı?” şeklindeki soruyu da “Arkadaşlar her başlık açıklanmaz, bazıları bizde kalır” diye yanıtladı.
Başbakan Erdoğan, İsrail'in Mavi Marmara Gemisine saldırısı ve sonraki gelişmelere ilişkin bir soru üzerine de şunları söyledi:
“Biz sonuna kadar hukuk çerçevesi içerisinde gerek ulusal çünkü bu işin ulusal boyutu da var, gerek uluslararası hukuk çerçevesinde ne gerekiyorsa şu ana kadar bunları yaptık, bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz. Ama her şeyimizi belgeye ve samimi bilgiye dayalı olarak yapacağız. Bizim şahitlerimiz sipariş olmayacak. Bizim şahitlerimiz bizzat bu olayların içerisinde yaşayanlar olacak. Bu şekilde bu süreci sürdüreceğiz. Çünkü burada sıradan bir olay yok. Çok ciddi bir olay var. Biliyorsunuz biz terörü belli ölçülerde tanıdık, ama devlet terörünü de yeni yeni tanımaya başladık.
Bütün bunlara karşı da herkesin kendisine bu noktada bir çeki düzen vermesi lazım. Eğer dünya barışına katkı sağlayacaksak. Hele hele Orta Doğu barışına katkı sağlayacaksak. Biz sadece barış için çalışıyoruz. Bizim şova merakımız yok. Böyle bir şeyi asla arzu etmiyoruz. Ve bütün bu gelişmeler karşısında da çok sabırlıyız, sabırlı hareket ettik ve hala biz bu olumlu sürece eğer dönüş olunması isteniyorsa, az önce söyledik, 'şu şu şu başlıkların yerine gelmesi halinde, bu olumlu süreç için önemli bir adım olabilir' dedik. Ama yerine gelmezse o zaman aradaki bu dostluk ciddi bir örselenme sürecine girmiştir. Bunu da hatırlatmak gerekir.”
OBAMA İLE GÖRÜŞME
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Obama ile görüşmelerini anlatırken, “Son dönemde en önemli sıkıntımız olan PKK terörüyle ilgili konuyu yine kendileriyle görüşme imkanım oldu. Onu da kendileriyle paylaştık. Üçülü mekanizmanın gerekleri üzerinde durduk” dedi.
Başbakan Erdoğan, “Obama görüşmesinde İsrail ile ilgili hangi koşulların sunulduğu, ABD Başkanı'ndan hangi yanıtları aldığına” ilişkin soruya şu yanıtı verdi:
“Öncelikle Sayın Obama ile Türkiye-ABD ilişkilerini model ortaklık çerçevesi içerisinde görüşme imkanımız olduğu gibi, gerek İran'ın nükleer programı gerek Irak gerek Ortadoğu bunun yanı sıra tabii uluslararası sularda cereyan eden malum olay sebebiyle bir görüş alışverişinde bulunduk. Samimi bir ortam içinde kendileri samimi kanaatlerini bana aktarırken ben de yine aynı şekilde samimi kanaatimi çok açık net kendilerine ifade ettim. Ve yaklaşık 1 saat 15 dakika süren bu görüşmemizin bu samimi hava içerisinde geçmesi... Tabii bunun yanında son dönemde en önemli sıkıntımız olan PKK terörüyle ilgili konuyu yine kendileriyle görüşme imkanım oldu. Onu da kendileriyle paylaştık. Üçlü mekanizmanın gerekleri üzerinde durduk. Bundan sonraki süreçte neler yapılabileceği de yine kendileriyle konuştuk.”
ABD GANA FUTBOL TAKIMLARININ MAÇI
Görüşmede, ABD futbol takımının Gana'ya yenilmesi hatırlatılarak, "Obama görüşmeye girdiğinizde üzgün müydü?" sorusuna Başbakan Erdoğan, "Böyle bir şeyi böyle ciddi bir görüşmede gündeme getirirsem hem dostumuza, arkadaşımıza karşı bir saygısızlık yapmış oluruz. Tam aksine böyle bir durumda acıyı paylaşmak lazım. Böyle bir konuyu tabii kendilerine açmadık" yanıtını verdi.
ERMENİSTAN
Başbakan Erdoğan, 1915 yılı olaylarına ilişkin bir soru üzerine, bu konuyla ilgili notları Kanada Başbakanı Stepen Harper'e daha önce verdiklerini belirterek, “Uluslararası toplantılarda kendileriyle bu konuyu paylaştık, görüştük. Bildiğiniz gibi bu son malum 24 Nisan olayında Kanada'da tesirini göstermiş olacak ki olumlu yaklaşımını görmüş olduk. Bundan sonraki süreçte daha hassas davranmak suretiyle bu konu ele alınırsa, bizler de memnun oluruz” dedi.
Erdoğan, “ABD Başkanı Obama ile görüşmeniz ışığında Türkiye'nin, bu aşamadan sonra Tahran'dan veya Washington ya da 6'lıların İran'ın nükleer programıyla ilgili beklentileri nelerdir? Türkiye'nin arabuluculuk çabaları devam edecek mi?” sorusunu cevaplandırırken, şunları kaydetti:
“Öncelikle bu nükleer program konusunda müzakere sürecinin devam ettirilmesi hususunda bu yaklaşımları devam ediyor. Bizler de bu süreci aynı şekilde devam ettireceğiz. Bu müzakere süreci içerisinde ne gibi gelişmeler olur, onu kısa zaman içinde göreceğiz. Öncelikle İran'ın Uluslararası Atom Enerjisi'ne yazdığı mektup üzerine, şu anda cevabı söz konusu. Yine bu arada biliyorsunuz, (AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Catherine) Ashton ve (İran Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri ve Nükleer Başmüzakereci Said) Celili arasındaki görüşmenin olması söz konusu. Bu görüşme ne zaman olur nerede olur henüz belli değil. Ama bizler de takipçisiyiz. Dışişleri Bakanım İran Dışişleri Bakanı ile bunu takip ediyorlar ve bu süreç ayrıca devam ediyor.”
Erdoğan, bölücü terör örgütü ile mücadele konusundaki soruya, şöyle yanıt verdi:
“PKK meselesi, bununla ilgili olarak biliyorsunuz aramızda bir 3'lü mekanizma var. Burada istihbarat paylaşımı noktasında zaten başlamış olan süreç devam ediyor. Orada sıkıntı söz konusu değil. 3'lü mekanizmanın istihbarat paylaşımından öte bazı işlevlerinin olması gerekiyor. Şu anda atık bu işlevin devreye sokulması müzakere ediliyor 3'lü mekanizma içerisinde. Öyle zannediyorum ki 3'lü mekanizmanın bu konuda attığı adımlar bundan sonra daha farklı uygulama alanları bulacaktır. Bunun çalışmaları yapılıyor. Ve bu konuda da ilgili arkadaşlarım Terörle Mücadele Yüksek Kurulu Başkanı ve İçişleri Bakanı bunun sıkı bir takibi içindeler. Bizler de takip etmek suretiyle buradan en kısa zamanda netice almanın gayreti içindeyiz.”
İsrail'in Mavi Marmara Gemisine saldırısı ve ABD'nin Türkiye ile İsrail arasında nasıl bir arabuluculuk sergileyeceği sorusu üzerine Erdoğan, şöyle konuştu:
SİLAH BULUNSAYDI İSRAİL DÜNYAYI AYAĞA KALDIRIRDI
“Bu konuların hepsi aramızda görüşüldü. Bu olayın uluslararası sularda cereyan etmiş olması, uluslararası hukukun çiğnenmesidir ki bunda kimsenin tereddütü yok. Kimse burada zaten aksini savunamıyor. Kimse burada İsrail'e bir saldırı, bir tecavüz ifadesini kullanamaz. Kullananların hepsi bir defa önyargılı veyahut art niyetli olduğunu kabul edebileceğimiz tipler olabilir. Ülkeler bile demiyorum çünkü ülkeler, ülke halklarının bunu kabul etmesi mümkün değil. Burada aslolan bir şey var. Olay tamamen uluslararası sulardadır. İkincisi tamamen sivil toplum kuruluşlarının Filistin'e insani yardımıdır. Eğer bu gemilerde bir tane silah yakalanabilseydi, İsrail'in dünyayı ayağa kaldıracağını herhalde sizler de takdir edersiniz. Bir tane silah dahi bulunamamıştır. Adli tıp raporlarının paylaşılması söz konusudur. Bu belge ve bilgileri de tabiiki paylaştık, paylaşıyoruz. Uluslararası mahkemelerde de zaten bunlar oralarda değerlendirilecektir."
“FURKAN DOĞAN ABD VATANDAŞIDIR”
İsrail'in Mavi Marmara Gemisine saldırısında hayatını kaybeden 8 Türk vatandaşı ile bir de Türk orijinli ABD vatandaşı olduğunu anımsatan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şöyle devam etti:
“Furkan Doğan, ABD vatandaşıdır. Dolayısıyla bizler Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, ABD de Amerika Birleşik Devletleri olarak herhalde vatandaşının hukukunu, bizler nasıl koruma mücadelesini ulusal ve uluslararası bazda veriyorsak, vereceksek, aynı şekilde ABD de bunu uluslararası bazda da ulusal bazda da gereğini yapacaktır.
Talepler nedir denilince, öncelikli 3 tane talep gündemdedir. Bunlardan biri İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkidir ki bu Türkiye'den özür dilenmesidir. Türk vatandaşlarına karşı... Burada 33 ülkeden insan var bu gemide. Ama bir de burada Türk vatandaşları var. Diğer ülkelerin aslında yönetimlerinin de burada devreye girmesi lazım. Biz Türkiye olarak, Türkiye'den özür dilenmesini istiyoruz. İkincisi Türkiye Cumhuriyeti bandralı bir gemi var. Bayrağımız var, bu bayrağın olduğu bir gemiye karşı böyle bir saldırı. Hem denizden, hem havadan indirme bindirme harekatı yapılıyor. Üçüncüsüyse biz bölgede bir barışın tesisi için Filistin'e ambargonun artık kaldırılmasının gereğini istiyoruz. Artık bu daha fazla uzatılamaz. Aksi takdirde geleceğe yönelik süreci bu işin olumlu etkilemesi de mümkün değil.
Eğer olumlu bir süreç isteniyorsa bu adımların atılması lazım. Çünkü eğer Filistin'de 2 devletli bir yapı istiyorsak bu adımın atılması olmazsa olmaz bir şart konumuna gelmiş Çünkü orada insanlar yaşıyor. Bu konuda BM'nin elimizde raporları vardır. Bu raporlar, her konuda en sıkıntılı dönemini yaşadığını ifade ediyor. Bunların takipçisi olacağımızı açıkça söylemek isterim. Temenni ederim ki 7 Temmuzda ABD'ye İsrail Başbakanının yapacağı ziyaret, olumlu neticelerin alınmasına vesile olur."
AB ÜLKELERİNİN LİDERLERİNİN YAKLAŞIMI
Başbakan Erdoğan, Mavi Marmara Gemisine yönelik İsrail saldırısıyla ilgili bilgi ve belgeleri Avrupa Birliği liderleriyle de paylaşıp paylaşmadığının ve terörle mücadelenin gündeme gelip gelmediğinin sorulması üzerine, şöyle dedi:
“Konuşmalarında hepsinin yaklaşımı olumlu. Temenni ederiz ki uygulamada da olumlu neticeler alırız. Avrupa Birliği liderleriyle paylaştık. Kendilerine, her iki konuyu da yani adli tıp bilgi ve belgeleri çerçevesinde aktardık. Paylaştık. Gerek sayın Medvedev ile yaptığımız görüşme, gerek sayın İngiltere Başbakanı Cameron ile yaptığımız görüşme, aynı şekilde Sayın Berlusconi ile görüşme, Sayın Merkel ile yaptığımız görüşme, İspanya Başbakanı Zapatero ile yaptığımız ikili görüşmelerde bunları aynı şekilde paylaştık. Görüşmelerimizde hepsi de bu acıyı bizimle beraber paylaştıklarını söylüyorlar ve üzerlerine düşeni bundan sonra da yapacaklarını söylüyorlar. Temenni ederim ki bundan sonra da yaparlar.”
İRAN KRİZİYLE İLGİLİ NE DEDİ?
[PAGE]İRAN’LA NÜKLEER ANLAŞMA
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Biz Tahran Anlaşma'nın masadan kalkmamasını, masada kalmasını ve bu sürecin de bu sözleşme çerçevesinde devamını özellikle bekliyoruz” dedi.
“İran'a yaptırımlarla ilgili olarak BM'deki oylamada Türkiye ve Brezilya'nın farklı bir tavrı vardı. Yüz yüze görüşmenin ABD tarafına ne demek istediğimizi daha iyi anlatmaya yardımcı olduğunu düşünüyor musunuz” sorusuna, Erdoğan şu yanıtı verdi:
“Biz bütün bu adımı atarken, bu kararı alırken ne düşündüğümüzü, ne yapmak istediğimizi bunların hepsini anlattık. Bu zaten Türkiye'de de yaptığımız çeşitli açıklamalarda gündeme getirdiğimiz konular. Bunları burada da gündeme getirdik. Yani işin kısacası biz, Tahran anlaşması ortada şu anda biliyorsunuz tek resmi sözleşmedir, bir protokoldür. Ve bunu oluşturan Türkiye, Brezilya attığı imzanın tabii ki arkasında durmak durumundadır. Eğer bu imzaların arkasında durmadığınız zaman, bu irade itibariyle siyasi irade itibariyle sizi dünya kamuoyunda da ülkenizin kamuoyunda ne duruma düşürür bunu takdir edersiniz.
Bizler bunu enine boyuna, düşünerek, üzerinde haftalarca, aylarca çalışarak bu adım atılmıştır ve bunun neticesinde bir yere gelinmiştir. Dolayısıyla bundan sonraki süreç, bu müzakere sürecinin devamdır, bunu başarabilmektir. Biz Tahran Anlaşması'nın masadan kalkmamasını, masada kalmasını ve bu sürecin de bu sözleşme çerçevesinde devamını özellikle bekliyoruz. Bunu İran tarafından da istedik. Temenni ederim ki bundan sonra da buna sadık kalmak suretiyle bu nükleer program devam eder.”
“BAŞLIK GÜZEL, ATILAN ADIM...”
Başbakan Erdoğan, bölgede nükleer silah istemediklerini vurgulayarak, şöyle devam etti:
“Kim olursa olsun. İran'ın da nükleer enerjiden öte bir adım atmaması, MPT kurallarına sadık kalmasını zaten o 10 maddelik anlaşmada kendileri de taahhüt ediyorlar. Ve bu taahhütlerine sadık kalmaları, barışcıl amaçlı adım atacaklarına dairdir. Biz bunu o metinde gördüğümüz için bu imzaları attık. Bunun da bölge barışına katkı sağlayacağına inanıyoruz. Ama diğer Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'na üye olup da EPT kurallarını kabul etmeyen bir başka ülkede şu anda nükleer silah var. Peki o ülkenin üzerinde niçin bu tür baskılar yapılmıyor? Bu da endişe vericidir, düşündürücüdür.
Burada da gerek daimi üyeler gerek geçici üyeler gerekse uluslararası camia bu olaylara daha adil yaklaşmaktadır diye düşünüyorum. Eğer bu adil yaklaşımlar olmazsa gelecekte bunun çok daha farklı örneklerini farklı ülkelerde görmek mümkün olacaktır. Ondan sonra da bizler kalkıp da şunu söyleyemeyiz. Nükleer silahların yayılmasının önlenmesi, başlık güzel, atılan adım...”
Erdoğan, bütçe açıklarına ilişkin bir soruya da şu yanıtı verdi:
“Bütçe konusunda şu anda sıkıntı yaşayan ülkelerle baktığımızda, bütçe açığı konusunda Türkiye gerçekten bu krize rağmen, krizi iyi yönettik ve bu iyi yönetmemizin neticesinde de bütçe açığımız 5, 5.5. Geçen senenin 5.5 idi. Bu sene 5'in altına düşmesi hedefleniyor. Şu andaki gelişmeler de 5'in altına düşeceği istikametindedir.”
TARIM TOPLUMUNDAN, SANAYİ TOPLUMUNA GEÇİŞ SÜRECİ
İşsizlik oranında ciddi bir düşüşün söz konusu olduğunu belirten Erdoğan, şöyle konuştu:
“Hedefimiz de bu yıl sonuna kadar bunu 10,11 aralığına çekebilmektir. Görevi devraldığımız dönemin işsizlik oranına gelmeyi hedefliyoruz bu yıl sonuna kadar. Bunu başardığımız anda, hedefimizi yakalamış olacağız. Bundan sonraki süreç, bunu 10'un altına yeniden düşürmektir. Tabii burada bir gerçeği sizlerle paylaşmak isterim. Türkiye biliyorsunuz artık bir tarım toplumu değil. Yani tarım toplumundan, sanayi toplumuna geçme sürecinde olan bir toplum. Bu şu demektir, yani emek yoğun çalışan bir topluluk değil, artık teknoloji yoğun bir çalışma süreci içerisindeyiz. Tabii teknoloji yoğun çalışınca istihdamdaki yapı tamamen değişiyor. İstihdamdaki bu yapı değişince de daha önce diyelim ki tekstil sektöründe aynı fabrikada 500 kişi çalıştırırken, şimdi 100 kişi çalıştırıyor ve maliyetleri de ciddi oranda düşürüyorsunuz. Bu istihdam da ister istemez işsizliği azaltma noktasındaki gücünüzü hakikaten tehdit ediyor ve buradaki işsizlikle mücadelede gücünüz gerçekten zayıflıyor ama biz buna rağmen yatırımlarla birlikte hizmet sektöründe yaptığımız sıçramalarla şu anda geldiğimiz başarıyı yakaladık.”
TECRÜBELERİMİZİ PAYLAŞTIK
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, G-20 zirvesinde, gerek ekonomik krizin etkilerinin sınırlandırılması, gerekse uzun dönemli büyümenin artırılması konusundaki tecrübelerini G-20 ülkeleriyle paylaşma fırsatı bulduklarını bildirdi.
Erdoğan, bugün Kanada'da G-20 ülke liderleri olarak dördüncü toplantılarını gerçekleştirdiklerini hatırlatarak, şunları kaydetti:
“Bugün gerçekleştirdiğimiz Zirve, G-20;nin küresel ekonomik koordinasyon alanında temel platform olarak ilan edilmesinden sonra yaptığımız ilk toplantı olma niteliği taşımaktadır. 2008 yılı Kasım ayında ABD'nin başkenti Washington'da yaptığımız ilk zirveden bugüne küresel krizle mücadelede ciddi mesafe kaydettik. O dönemde ortaya koyduğumuz ve bugüne kadar devam ettirdiğimiz uluslararası işbirliği ve birlikte hareket etme iradesi sayesinde bugün küresel ekonomi toparlanma sürecine girmiştir.
Gelişmiş ülkelerde çökme noktasına gelen finans sektörü tekrar işler hale gelmiş ve dünya ticaretindeki daralma sınırlandırılabilmiştir. Almış olduğumuz kararlar ışığında, küresel ekonominin iyileşme yoluna girdiğini görmekten büyük memnuniyet duyuyoruz.”
“Bugünkü zirvede öne çıkan hususları ve ülkemizin hangi alanlara dikkat çektiğini ve katkı sağladığını sizlerle kısaca paylaşmak istiyorum” diyen Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Doğal olarak G-20 ülkelerinin en öncelikli konusu, küresel ekonomide başlayan toparlanma sürecinin desteklenmesi ve küresel büyümenin güçlü ve sürüdürülebilir bir yapıya kavuşturulması olmuştur. Bu kapsamda G-20 ülkeleri olarak kısa ve orta vadede hangi adımları atabileceğimizi ayrıntılarıyla konuştuk ve bir dizi politika üzerinde anlaşmaya vardık. Bugün anlaşmaya vardığımız politikaların ana unsurlarını şu şekilde paylaşabilirim; Gelişmiş ülkelerde bir taraftan mali destek politikalarına devam edilirken, diğer taraftan uygulanacak büyüme dostu mali uyum planlarının şimdiden ilan edilmesi. Bazı gelişmekte olan ülkelerde sosyal güvenlik ağlarının güçlendirilmesi, kurumsal yönetimin iyileştirilmesi, finans piyasaların geliştirilmesi, altyapı yatırımlarının artırılması ve döviz kuru esnekliğinin sağlanması. Tüm G-20 üyelerinde yapısal reformların sürdürülmesi ve küresel cari işlemler dengesizliklerinin azaltılmasında ilerleme kaydedilmesi.”
“KAMU BORÇ STOKUNUN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ”
Başbakan Erdoğan, son yedi yılda Türkiye'nin büyüme potansiyelini artıran birçok yapısal reformu hayata geçirdiklerini vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Bu reformların derinliği ve doğurduğu olumlu etkiler dikkate alındığında, diğer ülkelere örnek gösterilebilecek niteliktedir. Son dönemde krize karşı hayata geçirdiğimiz ölçülü, planlı ve iyi hedeflenmiş tedbirler de krizin etkilerinin hafifletilmesine gayet olumlu katkılarda bulunmuştur. Bu vesileyle gerek krizin etkilerinin sınırlandırılması, gerekse uzun dönemli büyümenin artırılması konusundaki tecrübelerimizi de G-20 ülkeleriyle paylaşma fırsatı bulduk. Üzerinde en çok durulan ve bizim de önemini vurguladığımız bir diğer konu, gelişmiş ülkelerde kamu borç sürdürülebilirliğine ilişkin endişelerin bir an önce giderilmesi için gerekli adımların tutarlı, ihtiyatlı, inandırıcı bir orta vadeli çerçeve içerisinde atılmaya başlanmasıdır. Bu konuda bugün gelişmiş ülkeler bazı sayısal hedefler ortaya koymak suretiyle önemli bir adım attı. Ben de çok daha evvel, 2009 Eylül ayında, orta vadeli plan çerçevesinde ilan ettiğimiz kriz tedbirlerinden çıkış stratejimizin dayandığı temel ilkeleri paylaşarak güveni ve öngörülebilirliği nasıl sağladığımızı anlattım.”
“İHTİYATİ DÜZENLEMELER”
Küresel krizin, gelişmiş ülkelerin finans sektöründeki zayıflıkların tetiklediğine dikkati çeken Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
“Söz konusu kırılganlıkların giderilebilmesi ve krizin tekrarlanmaması için, G-20 ciddi bir finansal sektör reformu gündemi ortaya koymuştur.
Özellikle bugün, finansal sektör düzenlemelerine ilişkin olarak üç hususun altını çizmekte fayda gördüm. Bunlardan bir tanesi ihtiyati düzenlemeler. Bir diğeri kredi derecelendirme kuruluşları ve kriz maliyetlerinin paylaşılmasıdır. Yeni ihtiyatı düzenlemelerin gelişmekte olan ülkelere olan sermaye akımını azaltmamasına ve kaynak maliyetini yükseltmemesine dikkat etmemiz gerektiğini belirtmek istedim. Bu çerçevede özellikle azınlık haklarının ana sermaye tanımına dahil edilmemesi ve ülke kredi notu belli bir düzeyin altında olan ülkelerin yabancı para tahvillerinin likit sayılmaması gibi öneriler gelişmekte ülkeleri olumsuz etkileyebilecektir. Bu ve benzeri önerilerin Basel Komitesince belirtilen çalışmalarda belirttiğim hususlar dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiğini kendileriyle paylaştık.”
KREDİ DERECELENDİRME KURULUŞLARININ YAPISI
Başbakan Erdoğan, kredi derecelendirme kuruluşlarıyla ilgili olarak uluslararası camiada birçok eleştirilerin dile getirildiğini anımsatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Özellikle kredi derecelendirme kuruluşlarının, siyasal bir zeminde veyahut da siyasal bir bakış açısı sergilediği bu eleştiriler arasında önemli bir yer tutmaktadır. Eleştirilerin odağı olan bu yapıyı tekrar gözen geçirmek suretiyle bu kurumların, bu durumları en can alıcı şekilde masaya yatırması, bu kapsamda kredi derecelendirme kuruluşlarının, finansal sistem üzerindeki rolünün gözden geçirilmesi yönündeki girişimi çok önemli gördüğümüzü de ifade ettim.”
IMF'DE KOTA PAYLARININ ARTTIRILMASI
Erdoğan, şunları kaydetti:
“Küresel krizin, gelişmekte olan ülkelere olumsuz etkilerinin hafifletilmesi ve kriz öncesi kırılganlıkların ileride tekrar oluşmaması için, G-20 toplantılarında ısrarla takip ettiğimiz önemli bir reform gündemi de uluslararası finans kuruluşlarının kaynaklarının ve etkinliklerinin artırılmasıdır. Burada gelişmekte olan ülkelerin IMF;deki kota paylarının artırılması için, bir sonraki kota gözden geçirmesinin ve öngörülen yönetim reformlarının Kasım ayında yapılacak olan Seul Zirvesine kadar tamamlanması konusunda mutabık kalınmıştı.
IMF'nin daha etkin bir kurum hale gelmesi açısından önemli gördüğümüz bu taahhüdün gecikilmeden yerine getirilmesini toplantıda dile getirdik. Bu sürecin nasıl daha etkin bir şekilde ilerletilebileceğine ilişkin önerilerde sunmuş olduk.”
G-20;nin en büyük başarılarından birinin de genellikle kriz dönemlerinde canlanan korumacılık eğilimlerinin kontrol altında tutulması olduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
“Bildiğiniz üzere bazı ülkeler bu yönde adımlar attı, ancak biz Türkiye olarak buna hep karşı çıktık. G-20 olarak, yatırımlar ile mal ve hizmet ticaretine yeni engeller çıkartılmaması ve korumacılığa karşı çıkılması yönündeki güçlü taahhüdümüzü bugün yeniledik. Daha katılımcı ve küresel ekonomiyi daha fazla destekleyecek bir uluslararası ticaret sisteminin inşa edilebilmesi için Doha Kalkınma Gündeminin en kısa zamanda başarı ile sonuçlandırılması konusunda çağrıda bulunduk.
G-20, krizden bu yana ilk defa, bu sene, kalkınma konusunu münferit bir başlık olarak gündemine almıştır. Biz de Türkiye olarak, ülkeler arasındaki gelişmişlik farklarının azaltılması, düşük gelirli ülkelerin dünya ekonomisine daha fazla entegre edilmesi konularında hassasiyet sergilemekteyiz.
2010 yılı, kalkınma konuları açısından önemli bir yıldır. Binyıl Kalkınma Hedefleri;ne ulaşılması için önümüzde sadece beş yıl kalmıştır. G-20 ve diğer platformlarda, gelişmekte olan ülkelerin kalkınma sorunlarına ilişkin görüşlerimizi kuvvetli bir şekilde dile getirmeyi sürdüreceğiz.”
Erdoğan, 2011 yılı Haziran ayında, Türkiye'de 'Birleşmiş Milletler Dördüncü En Az Gelişmiş Ülkeler Konferansı'nı gerçekleşeceğini belirterek, şöyle konuştu:
“Az gelişmiş ülkelerin sorunlarının dünya kamuoyunun gündemine taşınmasına yönelik bu çabalarımızın G-20 ülkeleri tarafından takdirle karşılandığını belirtmek isterim.
Küçük ölçekli işletmelerin finansmana erişiminin kolaylaştırılması; yolsuzlukla mücadele; iklim değişikliği müzakerelerinin sonuçlanması; aşırı tüketime neden olan fosil yakıt sübvansiyonlarının rasyonelleştirilmesi gibi birçok konu başlığı altında çalışmalarımızı yürütüyoruz. Seul;de birçok konuda önemli kararlar alınacak ve G-20 çalışmaları yeni bir düzleme taşınacak. Daha sağlam temellere dayanan, refahın daha adil paylaşıldığı, insanlara çalışabilecekleri nitelikli işler sağlayan ve dünya kaynaklarını daha etkin dağıtan bir uluslararası ekonomik yapıya ihtiyacımız var. Küresel ekonominin sorumlu bir üyesi olarak, diğer G-20 ülkeleriyle birlikte, bu yapıyı inşa etmeye çalışıyoruz. Türkiye, uluslararası platformlarda, artan rolüne paralel olarak, eskisine kıyasla bu çalışmalara çok daha fazla katkı vermekte ve yeni sorumluluklar üstlenmektedir. Bu çalışmalarımızın zaman içerisinde gerek ülkemiz gerekse küresel ekonomi için son derece olumlu sonuçlar doğuracağına inanıyorum.”