Gazeteci Cengiz Çandar, HDP’nin devre dışı kalmasını hükümet kadar PKK'nın da istediğini belirterek "Asıl sürpriz gelişmeler ise Washington-Kürtler hattında yaşanabilir" dedi.
Abone olKürt sorunu üzerine uzun yıllardır çalışan ve Ortadoğu'ya hakimliğiyle tanınan gazeteci Cengiz Çandar, HDP’nin devre dışı kalmasını hükümet kadar PKK'nın da istediğini ve 'AK Parti ve PKK'nın makasına gelmiş ya da ikisi arasında tost edilmiş bir HDP manzarası ortaya çıktığını' ileri sürerek, "Asıl sürpriz gelişmeler ise Washington-Kürtler hattında yaşanabilir" dedi.
Harvard Üniversitesi'nin Türkiye'de son haftalarda yaşanan gelişmelerin ardından mı konuşma yapmak üzere davet ettiği Çandar, Hürriyet'ten Cansu Çamlıbel'e verdiği röportajda, Abdullah Öcalan'ın enstrümantalize edildiğini söyledi.
"DEMİRTAŞ, PKK İÇİN EKARTE EDİLMESİ GEREKEN KİŞİ GÖRÜNTÜSÜNDE"
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş için "Bir demokratik Kürt şahsiyeti olarak ilerde PKK'nın da işine yarayacak bir rol üstlenebilecek geleceği de parlak bir siyasi figür." betimlemesinde bulunan Çandar, PKK'nın belki de tam bu durumdan rahatsızlık duymuş olabileceğini ve dolayısıyla 'makasa getirilerek ekarte edilmesi gereken kişi olarak algılamış gibi davrandığını' ileri sürdü.
"Silahlar patlayınca Demirtaş bas bağırdı 'nereden gelirse gelsin kim yapıyorsa yapsın şiddet son bulmalı' diye. PKK ile aynı zemin üzerinde olduğu varsayılan bir hareketin temsilcilerinden bugüne kadar duyulmamış sözlerdi. Fakat bu cüretin nereden geldiğini de görmemiz lazım." diyen Çandar, Türkiye'de terör üzerine yapılan çalışmalarda PKK ve HDP ilişkisinin 'Sinn Fein-IRA ilişkiai'ne benzetildiğine dikkat çekerek şöyle konuştu:
"Legaldaki parti Sinn Fein HDP, PKK ise IRA'ymiş gibi. Oysa hiçbir zaman böyle olmadı durum. Ben Kuzey İrlanda barışı üzerinde bizzat taraflarıyla konuşarak uğraşmış biri olarak benzer örnekler olmadığını hep savundum. Çünkü Sinn Fein ile IRA birbirinden çok farklı değildi. Sinn fein'in liderleri IRA'in eski komutanları. Gerry Adams ya da Michael McGuiness'in IRA'e bir telkini olduğu zaman IRA dinlemek zorundaydı çünkü zaten onlar eski komutanlarıydı."
"AKP İLE PKK'NIN MAKASINA GELMİŞ BİR HDP VAR"
HDP, öncülleri de dahil olmak üzere, PKK eğilimli ve ona sempati gösteren Kürt kadrolardı. Ama PKK'lı değildi bunlar. PKK'lı olan PKK'ya gidiyor zaten. HDP öncüllerinden de farklı. Belkemiği eski BDP ve DTP fakat halka halka daha da büyümüş. Barajı yüzde 13 ile geçip 6 milyon oy alınca da biraz rüştünü ispat durumu var. O durumda olduğu için de el pençe divan Cemil Bayık bana bir talimat versin de ona göre davranayım gibi bir psikozun dışına kendisini çıkarabileceği bir durum oluştu. Muhtemelen PKK bunu sezdi. HDP'nin artık rüştünü ispat etmiş bir Kürt temsiliyeti olarak fonksiyon göstereceğini sezdi. 'Bunu bir sınırlarına çekelim, yine de asıl olan biziz' şeklinde bir ayar vermek istedi. Ayarı da çok kabullenmedi yalnız Demirtaş. Tırnak içinde fırçayı yedikten sonra ağzını açmasaydı ayar verilmiş olurdu. Tersine sürekli PKK'ya ters gelecek beyanlara devam etti. Netice itibarıyla AKP ve PKK'nın makasına gelmiş ya da ikisi arasında tost edilmiş bir HDP manzarası ortaya çıktı.
İşte Çandar'ın o açıklamalarından çarpıcı satırlar:
(...)
Nereden baksanız şu görülüyor; Tayyip Erdoğan da AKP yönetimi de HDP'ye büyük öfke duyuyorlar. Bu çok anlaşılabilir bir şey. Sizin belli bir planınız ve hedefleriniz var, bir de iktidar kullanıyorsunuz. Sonra bakıyorsunuz HDP'nin elde ettiği aritmetik sizi bütün hesaplarınızdan mahrum kılıyor. E o zaman HDP'ye kızarsınız tabii. Bir de HDP, PKK'nın temsilinin çok üstüne çıkıp AKP'nin elinden bir sürü silahını aldığı için büyük rahatsızlık verdi. Buradan hareketle iktidarın HDP'yi kuşatma ve zayıflatmaya çalışma yönünde bir politik yöne girmesinde anlaşılmayacak bir şey yok. Bir sürü insan –ben dahil- bundan hoşlanmasa bile bu durum açıklanabilir bir durum. Oradan yola çıkarak denebilir ki; peki PKK da HDP'yi zora sokmadı mı? Soktu! Açık beyanları oldu, mesela Duran Kalkan neredeyse Selahattin Demirtaş için 'O kim oluyor, neyi başarmış' demeye getirdi. Şöyle bir fotoğraf çıktı; AKP ne kadar HDP'nin devre dışı kalmasını ve zayıflamasını istiyorsa PKK da aynısını istiyor.
"PKK SAVAŞ ÖRGÜTÜ, KARARGAHINDA NİFAK ÇIKMAZ"
PKK içindeki ekipler muhabbeti insan zihnini çok zorlayan ve mantıken de olabilecek bir şey. Ama fiiliyatta çok fazla bir değeri olduğu kanısında değilim. PKK savaş nizamında olan bir örgüt. Bunu Türkiye'de yapmadığı sırada Suriye'de yapıyordu. Irak'ta IŞİD harekete geçtiği zaman bir baktık Mahmur'a, Kerkük'e falan güç gönderen, IŞİD'e karşı peşmergeden çok daha fonksiyonel olarak durabilen PKK oldu. Böyle bir örgüt bir tartışma kulübüne benzemez. Bir savaş örgütü. Dolayısıyla onun bir savaş disiplinine uyabilecek bir yapısı ve bir karargâhı var. E karargâhını da biliyoruz, çok bilinmeyen bir tarafı yok onun. Cemil Bayık, Murat Karayılan, Duran Kalkan, Mustafa Karasu, Sabri Ok. Birinci halka bu. Bir de Bese Hozat gibi isimler çıkıyor ama PKK'yı bir miktar bilen ve izleyen nüve beşlinin bu beşli olduğunu biliyor. Bunlar zaten birbirlerini her gün ya da haftada birkaç gün görecek fiziki ilişkiler ağı içinde yaşıyorlar. Buradan nifak çıkmaz. Birbirlerine tutundukları takdirde var olabilirler.
"SAVAŞ PKK İLE HDP ARASINDAKİ ÇATLAKLARIN ÜSTÜNÜ SIVADI"
(...) Olaylar öyle bir yol aldı ki bunu deşip anlamaya vaktimiz de olmadı. Bu ayrılıklar ne kadar derindir, bir yere varır mı diye bir bakmaya vakit olmadan olayların hızı aslında tüm bunları anlamsız bıraktı. Şu anda dokunulmazlığı kaldırılmak üzere girişimde bulunulan, Cizre'ye sokulmayan, Türkiye'nin güvenlik güçleri tarafından horlanan, Cumhurbaşkanı ve Başbakan sıfatı taşıyan kişiler tarafından hakaretamiz sözcüklerin hedefi haline getirilen bir Selahattin Demirtaş var. Şimdi bu Selahattin Demirtaş'ın Duran Kalkan'la bir çizgi farklılığı ortaya koymak için bir gayret göstermesinin bir sebebi var mı? Bence Demirtaş PKK'nın bazı unsurlarından farklılık ortaya koyacak sinyalleri vermekteydi. Fakat bugün gelinen noktada bunu yapması için hiçbir sebep kalmadı. Tam tersine olayların gelişimi PKK ile HDP arasında olabilecek çatlakların üstünü sıvadı, örttü. İşte şekil bir Cizre.
"PKK İLE PYD AYNI, ABD BİLMİYOR MU?"
Dürüst konuşmak gerekiyorsa PYD ve PKK'nın görüntüde ayrı organizmalar olması Amerikalıların zevahiri kurtarmasından başka hiçbir şeye hizmet etmiyor. Çünkü YPG ile HPG aynı şey. PYD ile PKK arasında da bir fark yok. Tek fark PYD'nin kurulduğu tarihte PYD'lilerin Suriye vatandaşı olarak kayıtlı olmasından gelen fark. Suriye'deki krizden itibaren bu fark da ortadan kalktı çünkü sınır kalktı ortadan. Tabii benim bu söylediklerimi Amerikalıların bilmemesi söz konusu değil. Amerika neyin ne olduğunu gayet iyi biliyor. Şu sırada işine böyle geldiği için bunu yapıyor.
"BAYIK'IN ABD'YE ARABULUCULUK DAVETİNİN ARKA PLANINDA TEMASLAR OLABİLİR"
Amerika'da arananlar listesine ismi geçirilmemiş olan ama PKK'lı olduğu bilinen birini Amerika'da bilmemne toplantısında konuşmacı olarak görürsün mesela. Bu tür görüntüler verebilirler. Türkiye ile ilişkilerinin seyrine bağlı. ABD, Kürtleri dünya siyaset sahnesine yeni çıkmakta olan diri ve kendilerine dost bir güç olarak gördüğü sürece politikalarını sürekli modifiye etmeye yönelebilir. Iraklı Kürtlerle zaten böyle durum. Suriyeli Kürtlerle yol yordam aranıyor ne yapılabilir diye. Cemil Bayık ikide bir Amerika'yı üçüncü taraf olarak arabuluculuğa davet ediyor. Marksist kökenden geldiği bilinen bir örgütün şu anda sesi en çok duyulan ismi Amerika'ya davetkar bir halde. E bunlar kaydedilmiyor mu Washington'da?
"SALİH MÜSLİM'E WASHINGTON MESAJINI İLETEN KANDİL'E İLETMEZ Mİ?"
Cemil Bayık zaten çıktı 'bizim direk, indirek temaslarımız var' dedi. Hemen ertesi gün ABD sözcüsü 'yoktur' diye yalanladı. ABD diyor ki 'PKK terör örgütü, konuşmuyoruz'. E PYD ile konuşuyorsun. Ayrıca Washington yönetimi HDP ile görüşmüyor mu? HDP'nin Washington'da temsilciliği var. Selahattin Demirtaş ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland gibi isimler ile görüşüyor. Salih Müslim'e Washington'ın mesajını ileten Kandil'e iletmez mi?
"ÖCALAN'IN SESİNİ DUYMUYORSAK DEVLETLE ARASINDAKİ MAKAS AÇILMIŞTIR"
Öcalan tamamen enstrümantalize ediliyor. Daha çok hükümet tarafından 'Öcalan böyle düşünüyor, şöyle yapardı, aslında şöyle...' gibi açıklamalar yapılıyor. Eğer durum hükümet tarafının dediği gibiyse bunun kolay yolu var. 6-8 Ekim olayları Öcalan'ın sözüyle durmuşsa, demek ki Öcalan'ın sözünün Kürtlerin üzerinde altın kurşun değeri var. O bir şey söyleyince bugüne kadar uygulandı. Madem bu kadar kritik durum var. Madem Öcalan da sizin söylediğiniz gibi HDP'nin ciddi dayak yiyeceği, PKK'nın Kandil'deki lider kadrosunun fena halde itibar kaybedeceği bir yaklaşım içinde. E o zaman bırakın desin. Memleketin bundan daha fazla hayrına bir şey olabilir mi? Hem HDP'ye ayar versin, hem de PKK liderlerinin bütün itibarını ortadan kaldırsın. Hükümet tarafı buna inanıyorsa e o zaman tepe tepe kullan, konuştur Öcalan'ı. Ama Öcalan'ın yakalandığı 99 yılından bundan 6-7 ay öncesine kadar yaşanan deneyimlerin bize söylediği şu; Öcalan ne zaman ağzını açmıyorsa ya da konuşması sağlanmıyor ise devletle Öcalan'ın arasında bir mutabakat durumu yok demektir. Devletle Öcalan arasında taktiksel bir örtüşme olduğu anda Öcalan'ın sesinin duyulmasına izin veriliyor. Sesinin hiç duyulmadığı dönemler Öcalan'ın devletle arasındaki makasın açıldığı dönemler olarak algılanabilir.
"SÜREÇ BOYUNCA DEVLET VE PKK BİRBİRİNE GÜVENMEMİŞ"
Çözüm sürecini gerçek anlamda bir çözüm süreci haline getirecek olan gerçek anlamda bir Kürt temsiliyeti. E 80 tane milletvekili çıkartmış bir parti var. HDP'nin devreden çıkartılmaya ve canavarlaştırılmaya çalışılması bir anlamda Kürt temsiliyetini Türkiye'nin yasal sisteminin dışına atarak Kürtlerin kendilerini silahla ifade etmesine zemin hazırlamak demek. Olan da bu oldu zaten. Bu olunca, durum PKK için mükemmel bir hale geldi. İş çığırından çıktı.HDP'nin devreden çıkartılması Türkiye Kürt hareketinin yasal zemin içinde barışa doğru yol alabilmesinin önüne en büyük engel oldu. İkincisi, bu durum kendiliğinden Kürtler nezdinde PKK'yı canlandırdı ve anlamlandırdı. Böyle bir dönemde HDP'yi şehirlere bile sokmazsanız, oylarını aldıkları seçmene bile ulaşamaz bir HDP olursa o zaman zaten Kürtlerin bütün temsil fonksiyonunu PKK'ya teslim etmiş olursun. PKK'nın da yolu, varoluş nedeni silahlı mücadele. Zaten bütün bir çözüm süreci boyunca bunun antremanını yapmış. Ne Türkiye devletinin ne de PKK'nın birbirlerine süreç boyunca katiyen güvenmemiş oldukları anlaşılıyor. Bu barış süreci denen ateşkes dönemini taraflar bir dahaki savaş raundunun hazırlığıyla geçirmiş.