Zaman Gazetesi'nin kıdemli yazarı Mehmet Niyazi Özdemir, önceki haftasonu Hürriyet'te çıkan "Peyami Safa" haberinin bilinmedik yönlerini kamuoyuyla paylaştı.
Abone olHürriyet Gazetesi'nin önceki haftasonu "Peyami Safa'nın yeğeni Behçet Safa'yı bulduk" haberinden hareketle bir yazı kaleme Mehmet Niyazi Özdemir, şimdiye kadar usta yazar Peyami Safa'nın pek az kişinin bildiği gerçekleri günışığına çıkardı. Özdemir "Çirkin bir yalan" başlıklı yazısında ilginç ayrıntılara yer verdi.
Bir yayınevinin sahipleri rahmetli Peyami Safa'nın eserlerini basmak için Elbe adasında yaşayan yeğeni Behçet Safa'yı bulmuşlar. Sanki Behçet Safa sırdı. Peyami'nin ölümünden sonra, nefret ettiği amcasının mirasını reddetmekle, fikirdaşlarından, "Ne mert delikanlıymış" övgüsünü aldığını o tarihlerdeki gazeteleri okuyanlar hatırlarlar.
Zaten öldüğünde, onun da röportajda belirttiği üzere, Peyami borçluydu. O, mirası reddettiğinden veraset ilamı diğer mirasçı Peyami'nin eşi Nebahat Hanım adına çıkmıştı. Bunları en iyi Sayın Ergün Göze ağabeyimizin bilmesi lazım; zira Peyami Safa Hakk'ın rahmetine kavuştuğunda avukatı idi.
Bütün komünistler ciddi fikir adamı, emsalsiz bir romancı, eşsiz bir fıkra yazarı olan Peyami'ye düşmandırlar. Sebebi de eski tüfek bir komünistin hatıralarında; "Peyami'yi ikna edebilseydik, Türkiye'yi komünist yapardık" demesinde aranmalıdır. Gerçekten de Peyami komünist olsaydı, ülkemiz ciddi sıkıntılara girerdi. O dönemin basın yayın organlarını inceleyenler, onun komünistlerle etkili bir şekilde mücadele ettiğini görürler. İşte bundan dolayı komünistler iliklerine kadar ona düşmandırlar. Hakkında fütursuzca yalan uydururlar.
Peyami'nin kalem gücünün karşısında titreyenler, onu sadece iftiracılıkla suçlamışlardır. Fakat hiçbir zaman kim komünist değildi de, Peyami'nin ona komünist dediğini söyleyememişlerdir. Bağımsızlığımız uğruna hayatını ileri süren bu dâhiyle, Nazım'larının kapışmalarını komünistler bilirler. Hepsi Nazım'ın onun hakkında yazdıklarını söylerler; ne gariptir ki hiçbir komünist kadirşinaslık gösterip de Peyami'nin onu nasıl yerin dibine batırdığından tek kelime söz etmez. Hele Nazım'a verdiği bir örnek var ki, o yılların fikir hayatını bilenler, hatırladıkça kahkahalarla gülerler. Peyami hayatında şiir yazmadı, mücadele ettiği insan ona şiirle yüklendiğinden, o da şiirle cevap vermek ihtiyacını duydu. "Komintern taktikalı dolmalarını yutturamazsın/ Sen artık burada dikiş tutturamazsın" beyiti Peyami'nin ne kadar ileri görüşlü olduğuna işaret etmektedir.
Komünistlerin ona karşı silahları sadece yalandı; Behçet Safa da kafadarlarının izinden gidiyor: "Peyami Safa, Abidin ve Nazım Beyoğlu'ndaki lüks Konak Oteli'nin önüne gidip, oradan çıkanlara, "Pis burjuva" diye bağırırlarmış. Sonra amcam parayı bulup, şöhret olunca o otelde evlendi. Önce komünistti; çünkü Abidin'de, Nazım'da para var, onlarla beraber içmek için komünist olmuştu. Parayı görünce döndü." Bundan daha çirkin bir yalan olabilir mi? Peyami bir gün dahi komünist olmadı. Onun gibi zeki bir insan komünizmin ardında Rus emperyalizminin yattığını nasıl görmez? Öyle bir dâhinin metafiziksiz bir madde olmayacağını idrak etmemesine imkan var mı? Yalanları bunlarla da bitmiyor. Dedesi İsmail Safa'nın Sivas'ın bir köyünde, Peyami'nin oğlu Merve'nin mayın patlamasıyla öldüğünü söylüyor. Bunlar ideolojik olmayan, ama insanın zihin yapısını ortaya koyan masum yalanlar, yanlışlardır. İsmail Safa köyde değil, Sivas'ta, Merve de yedek subay öğretmenken eceliyle öldü.
Bir yayınevinin sahipleri 15 Haziran 1961'de rahmete kavuşan Peyami'nin yeğeni diye böyle bir insanla anlaşma yapıyorlar. Bu kişiler, kırküç yıldan beri Behçet efendinin neden amcasının mirasına sahip çıkmadığını nasıl düşünmezler? Bir gazetede yapılan röportajda, "Amcam burada da hortladı..... Anarşizmin egzajere edilmiş haliyim, hororistim" ve benzeri hezeyanları söyleyecek kadar kendinde olmayan insanı, mirasını reddetmemiş olsa bile, ciddiye alıp, temyiz kudretine sahipmiş gibi onunla nasıl mukavele yaparlar?
Peyami'nin ardında Sovyetler Birliği yoktu; öldüğünde kirada oturuyordu. Eşi Nebahat Hanım felçliydi; baldızı Meziyet Hanım ona bakıyordu. O yıllarda Peyami'nin maalesef cemiyetten dışlanmış bir hali vardı; hiçbir yayınevi kitaplarını basmıyordu. Felçli bir hanımla, ona bakan kardeşinin ne yiyip, ne içtiğini görmezlikten gelenlerin iyi niyetten söz etmeleri mümkün mü?
Yazı: Mehmet Niyazi
Kaynak: www.zaman.com.tr