BIST 9.661
DOLAR 35,22
EURO 36,73
ALTIN 2.962,22
HABER /  DÜNYA

Patronlardan yeni anayasa tepkisi

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz, Anayasa Komisyonu’nun dağılmasıyla ilgili, "Türkiye’nin ilk kez sivil, demokratik bir anayas...

Abone ol

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz, Anayasa Komisyonu’nun dağılmasıyla ilgili, "Türkiye’nin ilk kez sivil, demokratik bir anayasa yapmayı kaçırma noktasına gelmesi büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır" dedi.
TÜSİAD ve Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nin (İPM) düzenlediği "Demokrasinin Kurumsallaşması ve Sürdürülebilirliği" konferansında konuşan Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz, TÜSİAD olarak 20 yılı aşkın süredir Türkiye’de demokratik standartların yükseltilmesi konusunda sayısız rapor, görüş ve seminer çalışması yaptıklarını belirterek, birçok STK’nın da Türkiye’de demokrasinin gelişmesine değerli katkı sağladığını ve bu uzun ince yolda çalışmaya devam etmek zorunda olduklarını söyledi.
Demokrasinin her zaman korunması ve geliştirilmesi gereken bir kazanım olarak anlaşılması gerektiğine inandıklarını dile getiren Muharrem Yılmaz "Demokrasi alanındaki kazanımların kalıcı kılınabilmesi için yapılacak tartışmaların da kurumsallaşma ve sürdürülebilirlik eksenlerinde olması gerektiğini düşünüyorum. Demokrasinin kurumsallaşması, demokratik kurum, kurallar ve teamüllerin yerleşmesini ve istikrar kazanmasını gerektirir. Bu çerçevede erklerin o ülkenin şartlarına ve tarihi tecrübesine göre belirlenmiş bir sistem içerisinde birbirleriyle uyumlu şekilde işlemesi önemli hale gelmektedir. Sisteminizi öyle bir tasarlamalısınız ki toplumun çoğulcu yapısını yansıtsın, sorunları krize dönüşmeden kontrol edebilsin ve çarklar kırılmadan çalışabilsin" şeklinde konuştu.
Demokratik sistemlerde çoğulculuk ilkesinin iki boyutta uygulandığını anlatan Yılmaz, "Bunlardan birincisi değişik düşünce ve ideolojilerin bir arada bulunması, temsil edilebilmesi, anayasal koruma ve güvence altında olması anlamına gelen ideolojik çoğulculuktur. İkincisi ise siyasal iradeyi ortaya çıkaran ve devlet iradesini ortaya koyan kurum ve organları denetleyen, bir bölümü seçimle iş başına gelmiş kurum ve organlardan oluşmuş kurumsal çoğulculuk boyutudur. Bunlar demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır" ifadelerini kullandı.
Yılmaz, bu nedenle geleneksel kuvvetler ayrılığını temel alan denetim ve denge mekanizmalarının yanı sıra STK’lar, basın yayın kuruluşları, üniversiteler, yerel yönetimler, kamu denetçisi gibi özerk kurumlar da anayasal güvence altında olmalıdır" dedi.

"HUKUK DEVLETİNİN OLMAZSA OLMAZI YARGI DENETİMİDİR"
Demokraside devletin kurumsal yapısının hukuk devleti üzerine inşa edildiğini ve hukuk devletinin insan haklarına dayalı, bunları koruyan, güçlendiren ve kendisi de koyduğu kurallara bağlı olan devlet olduğunu söyleyen Yılmaz, sözlerine şöyle devam etti: "Hukuk devletinin olmazsa olmazı ise devletin işlem ve eylemlerini bağımsız yargının denetimine tabi olmasıdır. Demokrasinin nüvesi bireydir ve bu noktada demokratikleşme süreci kişinin birey olma sürecidir. Bireyin hak ve özgürlüklerinin, dokunulmazlığının, bireyin devlet ve toplum baskısından korunmasını demokrasinin olmazsa olmazı olarak görüyoruz. Demokrasinin başarıldığını düşündüğümüz gün dahi bu dosya kapanmayacak ve önümüzde hep daha iyiyi aramak görevi duracaktır. Toplumsal gelişmişlik düzeyini sürekli yükselterek bireyin daha eğitimli, nitelikli kılınması ve bireyin demokrasi kültürü içinde olgunlaşması demokrasi talebini canlı tutacaktır."

"DEMOKRATİKLEŞME YENİ ANAYASA İLE TAÇLANDIRILMALIYDI"
Yılmaz, demokrasiyi sürdürülebilir kılacak unsurlardan birinin bireyin demokrasi bilinci olduğunu belirterek, demokrasinin sürdürülebilirliğinin sağlanmasında siyasi aktörlerin uzlaşma niyetine ve demokrasi kültürünü geliştirme iradesine sahip olmalarının önemli olduğunu ifade eden Muharrem Yılmaz, "Siyasetçilere kendi ideolojilerini savunurken üsluplarının gerilime sebep olmamasına özen gösterme görevi de düşmektedir. Türkiye’nin demokratikleşme sürecine baktığımızda bu meseleyi bütüncül şekilde ele alamadığımızı görmekteyiz. 1982 Anayasası’nın ilk kapsamlı ve ciddi değişikliğinin yapıldığı 1995 yılından beri, hatta 1990’ların başındaki 141., 142. ve 163. madde değişikliklerinden beri sayısız kanun, tüzük, yönetmelik değişikliği yapılmıştır. Daha demokratik olma yolunda mevzuat temelinde çok şey denedik. Türkiye’nin demokratikleşme birikimini yeni anayasa ile taçlandırması beklenirdi" diye konuştu.

SİYASİ PARTİLERİN YENİ ANAYASA SÖZÜ VERDİĞİNİ HATIRLATTI
TBMM’deki tüm siyasi partilerin 2011 seçimleri öncesinde yeni anayasa sözü verdiğini hatırlatan Yılmaz, konuşmasına şöyle devam etti: "Tüm partilerin katılım ve eşit temsiliyle kurulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu, kurulduğu günden itibaren toplumdaki yeni anayasa beklentisini canlı tutulmasını sağlamış ve bu beklentinin karşılığı olarak toplumdan da büyük itibar görmüştü. Yeni anayasayı oluşturacak komisyonun faaliyetinin sona ereceği yönündeki açıklamalar, duyumlar demokratikleşme sürecine ilişkin umutların yükseldiği dönemde karşımıza çıktı. Türkiye’nin ilk kez sivil, demokratik bir anayasa yapmayı kaçırma noktasına gelmesi aslında büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Bu tıkanıklık hiç de azımsanacak, geçiştirilecek bir tıkanıklık değildir. Parti temsilcilerimiz bu tıkanıklığı birbirlerinin tutumuyla ilişkilendiriyor, hatta süreci 18 ay sonra yapılacak genel seçim sonrasında oluşacak meclise devretmeye yönelik değerlendirmeler de duyuyoruz. Bu tutum demokratik standartlar için atılacak adımların samimiyetini, gerçekliğini ağır bir şekilde sorgulatmaktadır."
Yılmaz, son 6 yıl içinde arzulanan yeni bir anayasanın her boyutunun tartışıldığını anlatarak, "Şimdi yeni anayasa için başa mı dönüyoruz? Yeniden akademileri, kurumları, yurttaşları nasıl heyecanlandırarak motive edeceğiz? Eğer yeni bir anayasaya ihtiyacımız yoksa niye toplum bu denli, bu konuyla bu kadar uzun meşgul edilmiştir?" diye sordu.
Tüm konularda kısa vadede uzlaşma sağlanmasının zorluğunun da kabul edilmesi gerektiğini belirten Yılmaz, "Komisyonun ve partilerimizin kaygılarımızı gidermesini beklemek hakkımızdır. Ülkemizi geriye götürdüğünü düşündüğümüz gündemler yerine geleceğimize ışık tutacak 21. yüzyıl anayasasını tartışıyor olmayı tercih ederdim. Türkiye’nin yeni anayasa ihtiyacının gelecek dönem parlamentolarına bırakılmamasını ve 24. dönem TBMM tarafından yakalanmış bu fırsatın önümüzdeki 1,5 yıl içinde en iyi şekilde değerlendirilmesini diliyoruz. TBMM’nin üstlendiği bu sorumluluğu devredeceği bir kurum, kuruluş yoktur. Süreci ertelemek ise korkarım sadece zaman kaybetmek anlamına gelecektir."
(İHA)