BIST 9.390
DOLAR 34,44
EURO 36,39
ALTIN 2.833,84
HABER /  GÜNCEL

Patronlar ÇOK SERT

TÜSİAD toplantısında patronlar hükümeti laiklik ve AB konularında sert bir şekilde eleştirdi.

Abone ol

TÜSİAD'ın Yüksek İstişare Toplantısı hükümete yönelik eleştirilere sahne oldu. Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç ve TÜSİAD Başkanı Ömer Sabancı hükameti laiklik ve AB konusunda eleştirdi. .

Toplantıda ilk olarak Mustafa Koç söz aldı. Koç Danıştay'a yapılan saldırıya karşı sağduyunun korunmasını gerektiğinin altını çizerek şunları söyledi: "

"Demokratik reformların uyulanmasında daha kararlı olunmalı. Siyasetin gölgesinde her türlü çatışmadan uzuk durulmalı. Laik ve demokratik çizgiden sapılmaması gerekiyor. Türk ekonomisi dış şoklara karşı hala kırılgan. Laiklik ekseninden sapma gösterecek girişimlere gündemimizde yer yok. Her türlü sorun demokratik zemin üzerinde yapılmalı. Hükümetin eskisi kadar Avrupa Birliği ile ilgili bilgileri kamuoyuna yeterince vermemesi ile doğan boşluğu AB karşıtları dolduruyor. Hükümet AB konusunda yeterli kararlılığı göstermiyor. Reform uygulanmak için yapılır. Reformlar Türkiye'yi gelişmiş ülkeler arasına sokmak için yapılıyor. Kısır çekişmeler ve populist yaklaşımlar bizi küresel dünyadan uzaklaştırmaktadır."

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Sabancı, ''Yapılan her eleştiri, hükümete karşı düzenlenmiş bir komplo olarak görüldü. Laiklik ekseninde cepheleşmelere yol açacağı ayan beyan belli olan konularla Türkiye'nin gündemi dolduruldu'' dedi.

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı'nın açılışında konuşan Sabancı, Aralık ayındaki YİK'ten başlayarak tespit ettikleri eksikleri, yanlışları belirgin biçimde dile getirdiklerini, mevcut dengelerin korunabilmesi ve bu dengelere yaslanarak yatırımı, üretimi artıracak, işsizliği, bölgesel gelişme eşitsizliğini azaltacak bir atılım yapılabilme koşullarını her fırsatta tekrarladıklarını söyledi.
İSTEKSİZLİK, ATALET

Sabancı, AB ile ilişkilerde hükümette gözledikleri isteksizlik görüntüsünü ve ataleti eleştirdiklerini, gerek reformların tamamlanmasında gerekse uygulamalarda yavaş kalındığına dikkat çektiklerini, bir sanayi stratejisinden yoksun olmanın müzakerelerde kendilerini zorlayacağını dile getirdiklerini ve ekonomide rekabet gücünün artması, yabancı sermayenin daha yoğun biçimde doğrudan yatırımlara çekilebilmesi için alınması gereken tedbirleri
sıraladıklarını anlattı.

''BİZDEN OLANLAR, OLMAYANLAR ÇİZGİSİ...''

Bütün bunları dile getirirken en çok siyasi istikrarın korunması üzerinde durduklarını vurgulayan Sabancı, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Önümüze çıkan her fırsatta (AB rotasında daha sağlam duralım, ülke gündemini Türkiye'nin kalkınması ile ilişkisi olmayan konularla işgal etmeyelim, siyasi istikrara zarar verecek tartışmaları tırmandırmayalım) dedik.
Genelde eleştirilere gösterilen tepkileri hepiniz biliyorsunuz. Yapılan her eleştiri hükümete karşı düzenlenmiş bir komplo olarak görüldü. Laiklik ekseninde cepheleşmelere yol açacağı ayan beyan belli olan konularla Türkiye'nin gündemi dolduruldu. Örneğin; eğitimde  çağdaş Türkiye'nin ihtiyacı olan reformların içeriğini tartışmak yerine, dini referanslı konular gündeme taşındı ya da laiklik tanımı üzerine tartışmalar açıldı. Bizden olanlar ve olmayanlar çizgisi, her gün biraz daha derinleştirildi. O kadar ki her partide, her hükümette ortaya çıkabilecek olumsuz görüntüler karşısında çoğunlukla tavırsız kalındı. Yıpranan ve yıpratan isimleri hangi kademede olursa olsun görevden uzaklaştırma yerine, onları her şeye rağmen koruma yoluna gidildi. Türkiye'nin son üç yıldır yükselen itibarı, yavaş yavaş erozyona uğramaya başladı. Bu da ülkemizle ilgili risk algılamasını  olumsuz yönde etkiledi.''

ŞOK DALGASI

Sabancı, bir süredir siyasetin hassas konularının ekonomideki gidişatı  olumsuz etkilemesinden endişe duyduklarını ifade ederek, ''Tüm dünyayı etkisi altına alan dalgalanmalar, bizi diğerlerinden daha fazla sarsarken, hiç değilse bu alanda ne kadar güven yitirmiş olduğumuzu somut olarak ortaya sererek dolaylı bir fayda da yarattı'' dedi.

Bu şok dalgasının ekonomide ne derinlikte bir iz bırakacağını henüz bilmediklerini, bunu tam olarak söyleyebilmek için piyasaların durulduğundan emin olmaları gerektiğini belirten Sabancı, şunları kaydetti:

''Ancak şunları kesin olarak söyleyebiliriz; makro ekonomik dengeler değişikliğe uğrayacaktır. Bu nedenle istikrar politikalarının eskisinden daha büyük bir kararlılıkla sürdürülmesi gerekecektir. AB yolunda kararlılıkla ilerleyeceğimizin tüm dünyaya ve iç kamuoyuna anlatılması, müzakere sürecinin topluma mal edilmesi önemli bir zorunluluk olarak önümüzde duruyor.

Beklentilerin doğru olarak yönetilmesi, yaşadığımız örnekte de görüldüğü gibi büyük önem taşıyor. Bu nedenle gündem oluşturma konusunda daha itinalı, makro ekonomik koordinasyon konusunda daha dikkatli olunmalıdır. Bağımsız kurum ve kurullara müdahale görüntüsü vermekten titizlikle kaçınılmalıdır. Kamu hizmetlerinde gerçekleştirilen görevlendirmelerde liyakat ve yönetişim ilkelerine yüksek itina gösterilmelidir.''

-LAİKLİK-

Eğitimi çağdaşlaştıracak, müfredatı yenileyecek, üniversiteleri geliştirecek, eğiticileri eğitecek, sanayiye, hizmetler sektörüne gereken ara elemanı yetiştirecek, çağdaş okul öncesi eğitimi yaygınlaştıracak reformların devreye konulmasını zorunlu olduğunu vurgulayan Sabancı, ''Bütün bu ihtiyaçlarımızın laiklik tartışmalarının gölgesinde kalmasına izin vermemeliyiz. Laiklik, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumsal yapısına ve tüm toplumsal hücrelerimize derinlemesine nüfuz etmiş ve özümsenmiş bir yaşam biçimidir. Bu yüzden zaman zaman dünya basınında dile getirilen endişelerin yerinde olmadığını, bu temel değerimizin değişikliğe uğramayacağının güvencesinin bizzat Türk insanı olduğunu da burada yeri gelmişken dile getirmek istiyorum'' diye konuştu.

ERKEN SEÇİM OLMASIN

Sabancı, ''Bize göre ekonomide son günlerde yaşadığımız bu dalgalanma, erken seçimi de kesin olarak gündemden çıkarmıştır, çıkarmış olmalıdır'' dedi. TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı'nın açılışında konuşan
Sabancı, analistlerin dünya piyasalarındaki dalgalanmanın durulması ertesinde, yeni dengenin farklı düzeyde kurulacağını, eski dengelere geriye dönüşün söz konusu olamayacağını belirttiklerini söyledi. Bu öngörünün doğrulanması halinde Türkiye ekonomisinin de enflasyon beklentilerini yukarı, büyüme beklentilerini aşağı çekmek zorunda kalacağını aktaran Sabancı, şunları kaydetti:

''Büyüme, enflasyon ve faizle sınırlı kalması mümkün olmayan bu değişimin etki alanına, ithalattan yatırıma, istihdamdan bölgesel kalkınmaya, dış borçtan açık pozisyonlara dek pek çok önemli büyüklük girecek ve bunlara ilişkin rakamlar değişecek. Kısacası; tüm hesapların yeniden yapılması, planların gözden geçirilmesi, zamanlamaların yeniden düşünülmesi zorunlu hale gelecek. Toplamda nispeten olumsuz yöndeki değişikliklerin ciddi biçimde ağır basacağını söylemek de bir kehanet olmayacak.''

Türkiye'nin, küresel planda yaşanan bu olumsuz gelişmelerden AB ve IMF çıpalarına rağmen diğer yükselen pazarlara oranla daha fazla etkilendiğini ifade eden Sabancı, Türkiye'nin esas olarak kısa vadede siyasi istikrarını ve reformların sürdürülebileceği konusunda piyasaların güvenini sarsmış olduğu için bu dalgalanmalardan bu kadar olumsuz etkilendiğini kaydetti.

''ELİMİZ DEĞİL GÖVDEMİZ TAŞIN ALTINDADIR'

Ömer Sabancı, erken seçim konusuna değinirken de şunları söyledi:

''Bize göre ekonomide son günlerde yaşadığımız dalgalanma, erken seçimi de kesin olarak gündemden çıkarmıştır, çıkarmış olmalıdır. Hem ekonomimiz hem de siyasi sorunlarla yüz yüze olduğumuzu düşünerek erken seçimi savunanlar, şu noktayı göz ardı etmektedirler. Tam olarak ne zaman durulacağını kestiremediğimiz bu dalgalanmanın yaratacağı etkilerin ekonomi içinde özümsenmesi zaman alacaktır.

Etkiler daha tam olarak hazmedilmeden, bir de seçim şoku yaşamak hedefleri iyice bulanıklaştıracak ve ekonomide ciddi bir geriye dönüş tehlikesi yaratacaktır.Yani bir erken seçim, siyasi ve ekonomik sorunları daha da
ağırlaşmış olarak bir sonraki döneme taşıyacaktır. İhtiyacımız olan şey, sorunları ertelemek değildir. Türkiye her sıkıştığında seçime başvuran bir ülke olmaktan çıkmalı, bunun yerine toplumsal uzlaşma kültürünü geliştirmeli ve sorunlarına bu yolla çözüm bulmalıdır.

Bu, hükümetin, devletin, toplumun, hepimizin sorumluluğudur. Toplumsal uzlaşma yolunda atılacak her adım, hükümetin inandırıcılığını ve Türkiye'nin itibarını artıracaktır. Türk iş dünyası olarak bu dönemde görevlerimizin bilincindeyiz. Yalnız elimiz değil gövdemiz taşın altındadır. Bu ülkenin geleceğine inanıyoruz ve inancımız, öncelikle kendimize olan güvenden kaynaklanıyor.''