BIST 10.025
DOLAR 35,16
EURO 36,68
ALTIN 2.956,54
HABER /  GÜNCEL

Patlayıcı dolu minibüs şoku! Cemaatçi polisler meğer...

Eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, yazdığı kitapta, paralel yapının emniyette kurduğunu iddia ettiği planları anlattı.

Abone ol

Sabri Uzun, 2007 yılında Van’dan Ankara’ya 580 kilo patlayıcı dolu minibüs getirilerek suikast süsü verildiğini belirtti. Sözde suikast nedeniyle operasyon yapan polislerin, bu oyun sonucu para ödülü aldığını söyledi

Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi eski Başkanı Sabri Uzun, paralel yapının emniyet içerisindeki yapılanması ve cemaatçi polislerin çalışmalarını "İn Dink cinayeti, Baykal kaseti ve diğer kompolar" kitabında yazdı. Star gazetesinden muhabir Helin Şahin, Uzun'un kitabında yer verdiği o çarpıcı iddiaları derledi.

BOMBALI VİTO ONLARIN İŞ

“Cemaat polislerinin PKK ile ilgili siyasetlerine ve kontrolü kaçırmamak için yapabileceklerine dair bir örnek vereyim. Cemaat bu kumpasla zamanın başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ı korkutmayı, "büyük operasyon" yaptıklarını göstermeyi ve bu "tuzak sonucunda" para ödülü almayı hedeflemişti.

Önce, Van'dan Mercedes Vito marka bir minibüs ayarlandı. Güya bu minibüse PKK 580 kilo patlayıcı yüklemiş ve bu patlayıcı yüklü panelvan minibüsü Ankara'ya getirmiş, Kurtuluş semtindeki çok katlı otoparka park etmişti.

Bu esnada yapılan ihbara göre PKK, 11 Eylül olaylarının yıldönümünde, yani 11 Eylül 2007 günü, Başbakan Erdoğan’a suikast planlamıştı. Başbakan öldürülecekti.

İhbar sonucu, o bomba yüklü minibüsü "polis köpekleri" otoparkta buldu(!), bomba uzmanları müdahale ettiler(!). Bu başarılı operasyon sonrasında başta Recep G. olmak üzere, tüm Cemaat polisleri nakit para ödülü alacaktı!

Yaşananların bu kadarla sınırlı kalmadığını da belirteyim.

O minibüste "bulunan" bir cep telefonundan hareketle operasyon yapıldı ve hat sahibi Alparslan Özkan, 13 Eylül 2007'de yakalandı. Özkan, telefonun kendisine ait olmadığını, hattı ise üniversite öğrencisi İdris Nakçi'nin kullandığını söyledi. İki gün sonra Eskişehir'den Ankara'ya gelirken yakalanan İdris Nakçi, PKK’nın Eskişehir’deki gençlik örgütlenmesinin sorumlusu olduğu suçlamasıyla tutuklandı. Onun ardından ODTÜ öğrencisi Ali Sayan ve Alpaslan Özkan'ın gitar kursundan arkadaşı Mustafa Bayar da bombalı minibüs olayının faili oldukları gerekçesiyle cezaevine konuldular.

Başbakan Erdoğan'a suikast düzenlemek amacıyla Van'dan getirilen "bombalı araç" işi, dört üniversite öğrencisinin üzerine kalmıştı. Yargılama sonucunda Mustafa Bayar beraat etti. İdris Nakçi 20 yıl 11 ay 20 gün; Ali Sayan 8 yıl 9 ay, Alpaslan Özkan 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Üstelik bu olay, bazı medya organlarında "Ergenekon-PKK bağlantısı"nın kanıtı olarak yazıldı çizildi!

Ey Cemaat İmamı polis müdürleri!

Bu minibüsü, bir yardımcı istihbarat elemanına siz kiralatmadınız mı?

O patlayıcı dediğiniz gübreyi siz satın aldırmadınız mı?

O minibüsü, kendi ajanınıza verip Ankara'ya siz getirtmediniz mi?

O minibüsü, Kurtuluş Katlı Otoparkı'na siz park ettirmediniz mi?

Park ettirmeden önce üç dört gün İstihbarat Dairesi'nin kapalı garajında bekletip, ABD'deki İkiz Kuleler'e yapılan 11 Eylül saldırılarını çağrıştırsın diye 11 Eylül 2007 gününü özellikle beklediniz mi?

Üzerine parmak izi bulunmasın diye İstihbarat Dairesi'nin garajında yıkattığınız minibüsü bir polis memuruna eldivenle kullandırdınız mı?

Siz, bugüne kadar "parmak izi bulunmaması için" polis tarafından yıkatılan örgüt arabası gördünüz mü?

O minibüs, Kurtuluş Otoparkı'na park etmeye götüren polis memurunun kamera kayıtlarına yakalanmaması için şapka giymesini emreden Daire Başkan Yardımcısı kim; o memur kim?

Bu olayda kullandığınız yardımcı istihbarat elemanına 30 bin dolar ödediniz mi?

AMAÇ KORKUTUP KADROLAŞMAK

2005 yılında Erdoğan’ın uçağına yönelik bomba ihbarına dair ilginç iddialarda bulunan Uzun, “2005’te Başbakan’a suikast yapılacak haberi ABD’de yaşayan bir vatandaşımızdan gelmişti. İhbarda, Başbakana, ‘Bize sığın, kendi kendine atama yapma. Seni ancak biz koruruz. Bizim onayımız olmayan görevlilere güvenme demek istiyordu” diye konuştu.

İSTİHBARAT DAİRE BAŞKANI

Uzun yıllar emniyet içinde görev yapan Sabri Uzun, 6 yıl Emniyet Genel Müdürlüğü istihbarat Daire Başkanlığı’nda bulundu. 2006’da Şemdinli olayları yaşandığında İstihbarat Daire Başkanıydı. “Hırsız evin içinde, kilit bozuk” diyerek sorumluları işaret etti. Şemdinli olayının ardından 2006’da görevinden alındı. Kısa süre sonra Hrant Dink öldürüldü. Dink’in öldürüleceğine dair istihbarat raporu onun döneminde İstihbarat Daire’sine bildirilmişti. Ancak Uzun, savcıya verdiği ifadesinde bu bilgilerin kendisinden gizlendiğini iddia etti.

BAŞBAKAN'IN ÖZEL UÇAĞINA SABOTAJ

Görev yaptığım süre içerisinde Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik hayali suikast iddiaları da ortaya atılmıştı. Bunlardan birini daha anlatmak isterim.

Başbakanlıkta üst düzey bir yetkili, 2005 yılı başında bir gün beni Başbakanlığa çağırdı. Bu yetkili bana, kendilerine, Başbakan'ın uçağına sabotaj gerçekleştirileceği şeklinde bilgi ulaştığını; bu konuda İstihbarat Daire Başkanlığı'na bilgi gelip gelmediğini, böyle bir bilgi gelmişse, konunun dikkatlice incelenmesini emretti.

Kendilerine bunun bir "deli saçması" olduğunu söyledikten sonra şunları ekledim:

"Bir ülkenin Başbakanı'na uçağına sabotaj yapmak suretiyle havada suikast gerçekleştireceksiniz, bu düzenbazlığı yaparken karşı tarafa (Başbakanlığa) bilgi sızdıran kişi veya kişileri de bu tuzağı kuran grubun-örgütün içine alıyorsunuz ve bu kişi hedef kişiye (Başbakan'a) bu gizli bilgiyi ulaştırıyor.

Böyle bir suikast amaçlanmışsa, hemen gerçekleştirilir, sürüncemede bırakılmaz, karşı tarafa (Başbakanlığa) bu bilginin sızdırılmasının (örgüt içinde) cezası ölümdür.

Kanaatime göre, birileri kendilerinin önemsenmesini istiyor; Başbakan'ın 'hayatını kurtaran adam' durumuna gelmek istiyor; böyle bir bilgi bize gelmedi, gelmiş olsaydı da bir saniye geciktirmez, başbakanlık makamına derhal bilgilendirirdim."

ARINÇ’A SUİKAST YALANI

Uzun’un değindiği bir başka önemli konu ise Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast iddialarıydı. “Amaç Arınç ve diğer AK Partililere korku salıp cemaate sığınmalarını sağlamaktı” diyen Uzun, şöyle devam etti: “Bu kumpasla TSK da itibarsızlaştırıldı, yalnızlaştırıldı. Ast personelin komutanlara güveni sarsıldı. Arınç’a suikast iddiası olayına bakan hakim Kadir Kayan 2011’de Yargıtay üyesi yapıldı. Savcı Mustafa Bilgi ise 28 Şubat davasına baktı.”

BAYKAL'I CEMAAT İMAMI UYARDI

Deniz Baykal’ın paralel yapı tarafından tuzağa düşürüldüğünü anlatan Uzun’a göre, söz konusu kaset yayınlanmadan önce yapının bir imamı tarafından Baykal’a verilmişti. “İmam sanki hiç ilgileri yokmuş gibi Baykal’a ‘bize böyle bir kaset veriler ama yayınlamıyoruz’ dedi. Baykal’ın da sonradan teşekkür etmesi sağlandı.

HİLMİ ÖZKÖK'E SUİKAST TEZGAHI

ChronIcle dergisinde 2007’de yayınlanan bir haberde Genelkurmay eski Başkanı Hilmi Özkök’e suikast yapılacağının yazılı olduğunu anlatan Uzun, “Bu suikaste benim adım da karıştırılmıştı. Benim ve Ankara Merkez Komutanı Tuğgeneral Fehmi Büyükbayram’ın bu suikasti engellediği yazılıyordu.Eğer ben veya Büyükbayram konuyla ilgili bir açıklama yapsaydık plan başarıya ulaşacaktı. Böylece TSK üzerinde demokratik görünümlü cemaat baskısı tesis edilecekti. Sözde suikast iddiasının kaynağı İngiltere’den gelen bir telefondu. 4 Şubat 2004 günü bu konuyla ilgili emniyet, MİT ve Genelkurmay’dan isimlerle toplantı yaptık. Bazı orgenerallerin hanımları kendi aralarında yaptıkları sohbette Hilmi Özkök için ‘Hacı Hilmi Erdoğan’ diyorlardı. Bu konuşma üslubu TSK’da hiç görülmemişti. Gerçekten bir suikast olacağını düşünüyorum ancak STV’de yapılan yayında suikastçilerin Levent Ersöz ve Şükrü Sarıışık oldukları iddia edilince bu fikrim değişmişti.Bu iddialarla Balyoz ve Ergenekon davaları başladı” dedi.

BÖCEK NASIL YERLEŞTİRİLDİ?

Aralık 2011’de Başbakanlık ofisine yerleştirilen böceklerle ilgili önemli iddialarda bulunan Uzun, “Bu konuyla ilgili 10 Nisan 2013’te TBMM Yasadışı Dinlemeleri İnceleme Komisyonuna dinlemelerin nasıl yapıldığını anlattım. Bu dinlemelerin Anayasa dışı bir güç merkezi yani cemaatin en üst şurasınca yapıldığını ve 8 gün süre vermeleri halinde olayı çözeceğimi bildirdim. Gözaltına alınacak iki kişiyle bu olay çözülebilirdi. Bunlardan biri çilingir Hasan Usta’nın kalfasıydı. Bu kişi iyi niyetli şekilde devlete yardımcı olmuş görevini yapmıştı. Ancak onun açtığı kapıdan girilerek böcek yerleştirilecekti. İkinci kişi ise adliyede çalışan N adlı kişinin ablasıydı. Bu kişiler cemaatin arka yüzünü gözler önüne serecekti. Sonrasında herkes sustu. TBMM komisyonu, adli makamlar ve güvenlikçiler sinmişti.

ŞİKE SORUŞTURMASI PARA İÇİN

Sabri Uzun, Şike davasının da “Para kazanmak” amacıyla yapıldığını öne sürdü. Uzun, paralel yapının önce futbolcuları şakirt yaptığını ve sonra da Futbol Federasyonu’nu ele geçirmeyi, böylece 8.5 milyar dolarlık futbol piyasasını elde etmeye çalıştığını belirtti. “Çok iyi biliyorum ki cemaat, TFF Tahkim Kurulu’na önemli bir imam yerleştirdi” diyen Sabri Uzun, “Buna Sivasspor Klubü Başkanı Mecnun Odyakmaz ‘bilmeden ricacı’ odu. Aziz Yıldırım da ‘bilmeden destek’ verdi. Odyakmaz bu kişiyi sadece Sivaslı bir hemşerisi olduğu için seçilmesini istemişti. Bu kişinin adı Şike dosyasında Odyakmaz ve Yıldırım arasında geçen telefon konuşması tapelerinden çıkarılmıştı” diye konuştu.

SAMAST'IN GÖRÜNTÜLERİ NASIL SIZDI?

Mustafa İlhan Samsun İl emniyet müdürüyken yaşanan Dink cinayetinde zanlı Ogün Samast’ın emniyette çektirilen tartışmalı fotoğrafıyla ilgili çarpıcı açıklamalar yapan Uzun, “Müdüriyette Ogün Samast ile fotoğraf çeken polislerin görüntüleri cemaatçi bir polis e-postayla Ankara’daki ‘cemaat operasyonun başındaki’ kişiye yolladı. O kişi de fotoğrafı ‘cemaat medyası’nın başındaki kişiye gönderdi. Medya aracılığıyla Samsun Emniyet Müdürü Mustafa İlhan’a operasyon yapıldı yerine cemaatçi biri getirilecekti. İstanbul’daki cemaat gazetecisine emir verildi. ‘Samsun’a git cep telefonun açık olsun. Samsun jandarma Komutanlığı’nı cep numaranla ara, bir süre santral görevlisiyle konuş. Sonra telefonunu kapat. 2 saat sonra tekrar aç, sonra İstanbul’a dön. Geldikten sonra bana uğra’ denildi. Muhabir denileni yaptı ve İstanbul’a geldiğinde kendisine Ogün Samast’ın Samsun emniyetindeki fotoğrafı verildi. Haberden sonra Mustafa İlhan görevden alındı. Böylece fotoğrafı sızdıranlar gizlendi.