BIST 8.645
DOLAR 34,35
EURO 37,47
ALTIN 3.026,27
HABER /  GÜNCEL

Paris'teki baskının günü tesadüf değilmiş!

Paris'te karikatür dergisi Charlie Hebdo'ya baskın Fransa'da İslam karşıtı romanın piyasaya çıktığı güne denk getirilmiş.

Abone ol

Habertürk gazetesi yazarı Ruşen Çakır, Paris'te 12 kişinin ölümüyle sonuçlanan Charlie Hebdo baskınının Fransa'da İslam karşıtı roman "Soumission"unla (İtaat) aynı güne denk getirildiğini yazdı.

Yazısında Fransa'da yaşayan Türk Sosyolog Nilüfer Göle ile Türkiyeli araştırmacı Riva Kastoryano'nun saldırıya ilişkin görüşlerini de paylaşan Çakır, şunları yazdı:

"Charlie - Hebdo saldırısından birkaç saat sonra Prof. Göle ile konuşma imkânı buldum.
Şok içindeydi. "Durum çok vahim. Çok korkunç. Artık bu terör de değil, tam bir barbarlık" diyordu. Ona göre zaten Almanya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde yaşanan İslam düşmanlığı iyice tırmanacaktı. Ve bu durumdan Avrupa'daki tüm Müslümanlar gibi Türkler de çok olumsuz olarak etkilenecekti.

"Peki ne yapılabilir?"
diye sorduğumdaysa umutsuz bir cevap aldım:

"Eğer Türkiye'de, bundan mesela 5 yıl önceki, Batı'nın da önem ve değer verdiği AKP iktidarı olsaydı ve bu iktidar bu barbarlığa karşı net bir şekilde çıkabilseydi belki bir şeyler olabilirdi. Ama böyle bir şey olacağa benzemiyor. Bu yüzden feci bir durumdayız."

İSLAM KARŞITI ROMANLA AYNI GÜN

Daha sonra Paris'teki Uluslararası İncelemeler ve Araştırmalar Merkezi'nde göç, yabancı düşmanlığı gibi konularda çalışan Türkiyeli araştırmacı Riva Kastoryano ile konuştum. O da Cezayir kökenli Silahlı İslami Grup'a (GIA) atfedilen 1994'teki şehir içi tren saldırısından sonraki en büyük terör eyleminin son derece profesyonelce gerçekleştirilmiş olduğunun altını çizdi.

Öte yandan saldırının, Fransa'da günlerdir gündemin ilk sırasında yer alan İslam karşıtı "Soumission" (İtaat) romanının piyasaya çıkacağı güne denk gelmiş olmasına dikkat çekti.
Charlie-Hebdo'nun da son sayısında kapak olan romanda, İslam düşmanı tutumuyla bilinen kışkırtıcı yazar Michel Houellebecq, 2022 yılında cumhurbaşkanlığı seçimini, aşırı sağcı Ulusal Cephe'ye karşı diğer partilerin de desteğiyle Müslüman bir adayın kazanacağını anlatmış.

PEKİ NE YAPMALI?

Çakır yazısına "Peki ne yapmalı?" sorusuna yanıt arayarak son verdi:

"11 Eylül'ün ardından şöyle yazmıştım:

"Henüz vakit geçmeden İslam dünyası; dindarı, dinsizi, sağcısı, solcusu, Arap'ı, Türk'ü, Acem'iyle kendi gerçeğiyle yüzleşmek ve kendisiyle hesaplaşmak durumundadır. Bu kaçınılmaz ve daha fazla ertelenemez bir zorunluluk.

Hiç kuşkusuz bunu ABD ya da Batı istiyor diye yapacak durumda değiliz. Kaldı ki, biz bu özeleştiride ne kadar başarılı olursak, Batı da kendi içindeki şeytanla o denli yüzleşmek zorunda kalacaktır."

Bu da 15-20 Kasım'ın ardından Birikim'e yazdığım yazının son paragrafı:

"Hiçbir işe yaramayan 'İslam'da terör yoktur', 'Müslüman olan bunu yapmaz' sözleri yerine, İslam ülkelerini demokratikleştirme, buralarda sivil toplumu güçlendirme, insan hak ve özgürlüklerini egemen kılma, hukuk devletini tesis etmeye çalışmak gerekiyor. Ama işimiz çok ama çok zor, hatta galiba imkânsız. Çünkü hiçbirimiz kendi içimizdeki şeytanla yüzleşmeye razı ve hazır değiliz. Ve her birimiz bıkıp usanmadan, karşımızdakini kendi muhasebesini yapmaya çağırıyoruz. Bu gidişle hep birlikte bu enkazın altında kalacağız." Evet, maalesef enkazın altında kalmış durumdayız. Hep birlikte!