BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Papadopulos'un 'hayır'lı konuşması

Papadopulos'un konuşmasının tam metni Türkçe'ye çevrildi. Rum liderin hedefinde Türkiye vardı. İşte o metin..

Abone ol

Kıbrıs Rum yönetimi lideri Tasos Papadopulos, Annan planı için yapılacak referandumda halkını plana hayır demeye çağırdı. Papadopulos'un dün akşam televizyondan yaptığı ve Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü'nün Rumca aslından çevirdiği konuşmanın tam metni şöyle: ''Yurttaşlarım, Bu oldukça önemli tarihi koşullarda, siz egemen Kıbrıs halkına seslenmeye mecbur olduğumu hissettim. Her halk kendi tarihini belirliyor ve yazıyor. Bunu bazen kurtuluş ve toplumsal mücadelelerle, bazen de oyu aracılığı ile demokratik süreçler ile yapıyor. Şimdi Kıbrıs halkı, hepimiz birey olarak ve ortaklaşa, Kıbrıs'ın gelecekteki tarihini yazmaya davet ediliyoruz. Vatanımız tarihinin en dramatik anlarını yaşıyor. Sadece bugün ve bizim kuşağımız için değil, gelecek için ve gelecek olan kuşaklar için de belirleyici anlar yaşıyor. Bizim bugün alacağımız kararlar, gelecek kuşakların kader ve talihlerini belirliyor. Ülkemizin tüm siyasi liderleri ve sizin her birinizin, 24 Nisan'daki referandumda alacağımız kararın ciddiyetinin tam bilincinde olduğunuza ve oyumuzla üstlendiğimiz sorumluluğumuzun yükünü paylaştığınıza inanıyorum. Bu karar sadece ve sadece Kıbrıs halkına aittir. Yabancı dostlarımızın halkımıza ve Kıbrıs Cumhuriyeti'ne saygı duyacağını ümit ederim. Müdahale ve baskıların, Kıbrıs halkının saygınlığına karşı hakaret, BM Tüzüğü'ne ters ve verimsiz olarak sonuçlandığını anlayacaklarını umut ediyorum. Ortaklaşa ve bireysel olarak almaya davet edildiğimiz kararların kritikliği, kimin daha çok veya daha az vatansever olduğu yarışına girmemize izin vermiyor. Hepimizin amacı aynıdır ve hepimiz vatanımızın geleceği için aynı kaygılara sahibiz. Annan Planı'nda, gerek kısa vadede, gerek uzun vadedeki sonuçlar açısından yapılan değerlendirmelerde, analizlerde ve anlaşılması zor önlemlerde farklılıklar var. Hepinizi, fanatizme ve hakarete başvurmadan karşılıklı saygı ruhu içinde çalışmaya davet ediyorum. Partilerin güçlerini hesapladıkları siyasi seçim değil bu. Partiler kendi aralarında hesaplaşmayacak. Tarih ile hesaplaşacağız. Birliğimizi korumamız vatanımıza karşı en büyük yükümlülüğümüzdür. Referandum sonucu her ne olursa olsun saygı duymamız, ertesi güne uyum içinde ve güçlü başlamamız gerekir. Kıbrıs'ın hepimize ihtiyacı var. Hiç kimse fazlalık değil. Her iyi niyetli ve samimi görüşe saygı duyuyorum. Tarafsız olarak değerlendirmeye çalışıyorum ve önyargı, duygusallık ve doktrinlerden etkilenmeden değerlendirmeye çalışıyorum. Cumhurbaşkanı ve Kıbrıs Rum toplumunun seçilmiş temsilcisi olarak, kendi seçimim ve kararımı empoze etme çabası içinde olmadan, müzakerelerin ağır sorumluluğunu ve kararımı samimi olarak alenen açıklama yükümlülüğü taşıyorum. Nihai karar her zaman sizindi ve öyle olmaya devam ediyor. Milli iradeniz 24 Nisan referandumunda dile gelecek. Luzern'den döndüğüm günden beri çalışma arkadaşlarımla birlikte tüm zamanımı nihai Annan Planı'nın tüm boyutunu incelemeye ayırdım. Birçok değerlendirme, görüş ve analizlere kulak verdim. Kamuda oluşan diyaloğu dikkatli bir şekilde izledim. Plan'ın belli bazı boyutları konusunda yabancı uluslararası ilişkiler ve anayasa uzmanlarının görüşlerini aldım. Uluslararası faktörlerin açıklamalarını soğukkanlı ve nesnel bir şekilde değerlendirdim. Yunanistan'daki partilerin ve temasa geçtiğim dış hükümetlerin değerlendirmelerini dikkatle inceledim. Ülkeye katkılarından dolayı saygı duyduğum Kıbrıs'taki siyasi partilerin nihai kararlarını bekliyorum ve dikkatli bir şekilde inceleyeceğim. Değerlendirmelerimdeki yegane kriter, Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk, tüm Kıbrıs halkının çıkarlarına ve haklarına hizmet etmekti. Vicdanım ve oyunuzla beni seçtiğiniz Cumhurbaşkanı sıfatı bunu gerektiriyordu.'' Taahhüt ettiklerim... ''Kıbrıs Rum Halkı, Yaklaşık olarak 1 yıl önce oyunuzu istediğimde, tüm gücümle ve her platformda ve atılan her adımda, o zamanki Annan planının işler ve kalıcı olması hedefiyle iyileştirilmesi için mücadele edeceğimi taahhüt ettim. İyileştirme taleplerimizin, Annan planı parametreleri dahilinde, planın genel felsefesini, temelini, esaslarını ve benden önce varılan uzlaşmaları yıkmadan olacağını taahhüt ettim. Ayrıca birleşik bir Kıbrıs çerçevesinde, Kıbrıs Rumları ve Türklerinin çıkarlarını koruyacak bir çözümü taahhüt ettim. Bizim tarafın, BM Genel Sekreteri himayesinde toplumlararası müzakereler arzu ettiği yönünde Ulusal Konsey'in sabit politikasına bağlı kalarak, Annan planı temelinde ve Ulusal Konsey'de kararlaştırılan koşullar altında, Genel Sekreter'in tekrar girişim başlatmasını istemeyi ve bu yönde baskı yapmayı sürdürdüm. Sonunda Genel Sekreter, girişim üstlenmesi için üst hakem rolünün kabul edilmesini şart koşarak, müzakerelerin yeni süreci konusunda bir anlaşmaya varmak için bizi 10 Şubat 2004'te New York'a davet etti. Genel Sekreter'in davetine olumlu cevap vermiş olmasaydım, Ulusal Konsey'in sabit politikasının aksine hareket etmiş olacaktım ve bu, soruna BM himayesi altında bir çözüm istediğimiz tezimiz ile bağdaşmayacaktı. New York'ta bana eşlik eden, büyük parti temsilcilerinin ve o zamanki Yunanistan hükümeti ile muhalefetinin onayı ile, bu farklı süreci kabul ettik. Kişisel olarak bu süreci, Kıbrıs halkının referandumda oyu ile son sözü söyleyeceğinden dolayı kabul ettim. Ulusal Konsey'in, tarafımızın aşırı yaklaşım içinde olması bize karşı eleştirilere yol açacağı konusunda değerlendirmelerinden sonra, iki toplumun çıkarlarına hizmet eden uzlaşıcı öneriler sunduk. Türk tarafının, toprak, mal-mülk ve yerlerinden edilenlerin geri dönmeleri gibi konuları gündeme getirmesi durumunda biz de ek konular gündeme getirme hakkını koruduk. Gerçekten de Türk tarafı bu konuları gündeme getirdi ve bizim taraf belgelerle gerek toprak konusunda, gerek yerlerinden edilenlerin hakları ve mal-mülk konusunda buna karşılık taleplerini gündeme getirdi. Asgari ancak çok önemli hedefimiz, halkımızın ve vatanımızın tekrar birleşmesiydi. Bir taraftan çözümün işlevselliğini güçlendirecek diğer taraftan da kurum ve görevleri birleştirecek koşulları yaratacak kurumsal değişiklikler amaçladık. Türk tarafının olumsuz ve aşırı tutumlarının yanı sıra BM'nin de Annan planı dışındaki taleplere gösterdiği tahammül, iyi niyetimize rağmen esaslı müzakerelerin yapılmasına olanak sağlamadı. BM Genel Sekreteri üst hakem rolünü kullanarak, Lefkoşa ve İsviçre'de müzakerelerde gündeme getirilen konularda bir anlaşma olmadan, 5'inci Annan planını hazırladı. 5'inci Annan planı, 3'üncü ve 4'üncü plana oranla iyileştirmeler içeriyor. Ancak bu iyileştirmeler, planın işlerliği, referandumdan sonra uygulanmaya hazır ve vatanımızın ekonomik alanda tekrar birleşmesi gibi taleplerimizi asgari derecede tatmin etmiyor. Şimdi Annan planını detaylı olarak anlatmanın ne zamanı ve ne de bu bir fırsat. Bu gelecek günlerde ve referanduma kadar yapılacak. Ancak sizi düşündüren planın bazı boyutlarına örneklerle değinmemin faydalı olacağını düşünüyorum. Annan planını ne yıkmaya ne de güzelleştirmeye çalışacağım Planın işlerliğinin sağlamlaştırılması yönündeki önerilerimiz, Başkanlık Konseyi'nin teşekkülü, Asliye Mahkemeleri'nin kurulması veya AB konularında İşbirliği Anlaşması ile sınırlı değildi. Bunun aksine, yasama, Merkez Bankası, ortak para ve maliye politikası, mülk edinme zamanının kısaltılması, geçici dönemlerin kısaltılması, Federal Hükümetin yapısı, Parlamento organları üyelerinin seçimi, yasama, toprak konusu, kayıplar konusu, Dipkarpaz gibi sunduğumuz 7 öneriyi kapsıyordu. Şunu vurgulamak istiyorum: Sunulan tüm önerilerimiz, Annan planı parametreleri dahilindeydi ve Annan planının Kıbrıs Türklerine verdiği hakları azaltmıyordu. Bunu aksine Türk tarafı, Kıbrıslı Rumların çıkarlarını olumsuz etkileyen 11 talepte bulundu ve bunlar nihai Annan planında benimseniyor. Şimdi, koymuş olduğumuz asgari hedeflerimizin nihai Annan planında ne kadar tatmin edildiğini ve temel insan haklarını koruyacak ayrıca gerek Kıbrıslı Rumlar için, gerek Türkler için ekonomik refahı sağlayacak federal bir devlet ile vatanımızın tekrar birleşmesinde ne kadar başarılı olunacağını değerlendirmemiz isteniyor.'' Temel kaygılar ''Can acısıyla, en elastik ve iyi değerlendirmeyle nihai Annan planının koymuş olduğumuz hedefleri asgari derecede tatmin etmediği sonucuna varıyorum. Esaslı önerilerimiz kabul edilmedi. İyileştirilen önlemlerde dahi fonksiyonel zorluklar, karmaşık süreçler ve tehlikeli belirsizliklerin olduğunu görüyoruz. Vatanımızın geleceği için en temel kaygılarım şunlar: Kıbrıs Türk toplumu, çözümün ilk gününden itibaren mücadele verdiği tüm temel taleplerini elde ediyor. Hatta tam olarak referandumdan 24 saat sonra. Anlaşmanın uygulanmaya başlamadan önce, Türkiye Parlamentosu tarafından onaylanıp onaylamayacağı kesin değil. 'Yasal Kurucu Devlet' olarak varlığı tanınıyor. İşgal ve istila siliniyor. Kıbrıs Türk vatandaşı olanlar AB'nin yasal vatandaşları olarak kabul ediliyorlar. Kıbrıslı Türkler, eşit 'eşbaşkanlık' ve Konsey, Komisyon gibi diğer organlarda eşit sayıda Kıbrıs Türk kurucu devletinin temsilcilerinin katılımıyla yeni Federal devletin yönetiminde eşit katılıma sahip oluyorlar. Bunun aksine, kötü bir çözümle olsa bile, Kıbrıs Rum tarafının elde etmeye çalıştığı şeyler hiçbir güvence olmadan geleceğe bırakılıyor ve bunlar Türkiye'nin yerine getirmeyi üstlendiği yükümlülüklerindeki iyi niyetine bağlı. Kısacası, sadece Türk tarafının anlaşmaya uyması yönündeki iyi niyetine karşılık 'umut satın alıyoruz.' İşgal altındaki topraklarımız, anlaşmanın imzalanmasından üç buçuk ay ile üç buçuk yıl sonra geri verilecek. Bunun uygulanacağı yönünde de hiçbir güvence yok. Bu toprakların Türk ordusu kontrolü altında değil de Barış Gücü kontrolü altında olması önerimiz reddedildi. Mülk veya tazminat birçok belirsizlikle ve tarafımız aleyhine birçok ekonomik zorluklarla ayrıca çok karmaşık bir süreçle çözümün imzalanmasından üç yıllık bir zaman içinde veya Mülk Konseyi kararıyla beş yıl içinde alınabilecek. Tazminat yükünün büyük bir kısmını Kıbrıslı Rumların yatırmaları istenecek. Yakın zamanda, Kıbrıslı Rumların Kıbrıs Türk kurucu devletinde ikinci bir ev alma imkanının tanınması önemli bir olay gibi sunuldu. Tabii ki bu hak otomatik ve genel olsaydı büyük önem arz edecekti. Ancak maalesef söz konusu Anayasa maddelerinde ve AB'nin onaylayacağı Uyum Belgesi'nde bu hakkın otomatik olmadığı belirtiliyor. Bunun aksine, kurucu Kıbrıs Türk devleti, kendi yasasıyla bunu düzenleme veya on beş yılla sınırlama hakkına sahip veya Kıbrıs Türk kurucu devletinde kişi başı gayri safi milli hasılanın Kıbrıs Rum kurucu devletinin yüzde 85'ine ulaştığında buna izin verme hakkına sahip. Geri dönecek olan göçmenler için öyle zaman takvimleri öngörülüyor ki, göçmenlerimizin güvenli olacakları veya 3, 10 veya 20 çocukları için okul olacağı koşullar yaratılmıyor. Maalesef tüm göçmenlerimiz de geri dönme hakkına sahip olmuyorlar. Ayrıca kurucu Kıbrıs Türk devletinde yaşayacak olan Kıbrıslı Rumlar, demokratik ilkelere aykırı olarak siyasi haklarını yerine getiremeyecek ve Senato için oy kullanamayacaklar. Nihai Annan palanıyla Kıbrıslılar değil, Türkiye'nin Kıbrıs'ı kontrol etme ve hamilik istekleri yerine getirildi. Esasında tüm yerleşimciler kalıyor. 19 yıl sonra da Kıbrıs'a yerleşecek Yunan ve Türklerin yüzde beş oranında olabileceği istisnasının iptal edilmesi olasılığı da aşikardır. Böylece Türklerin topluca Kıbrıs'a yerleşmeleri tehlikesi de görünmektedir. Çünkü 19 yıl sonra da, yüzde 5 oranının korunması, Kıbrıs Türk temsilcilerinin onayının da gerektiği Başkanlık Konseyi, Meclis ve Senato'nun bu yönde onaylayacağı yasaya bağlı. Biz, Ulusal Muhafız Ordusu'nu dağıtmışken, Kıbrıs'ta az sayıda olsa bile Türk askerinin daimi olarak kalması Kıbrıslı Rumlar için güvensiz koşullar yaratıyor. Gerek yerleşim, gerek Kıbrıs'ta Türk askerinin varlığı, Türkiye hariç ne Kıbrıslı Rumların, ne de Türklerin yararınadır. Annan plandaki ekonomik önlemlere göre, ekonominin ayakta kalabilmesi şüpheli. Söz konusu önlemlerin uygulanması, Kıbrıslı Rumlar için dayanılmaz ekonomik sonuçlarla eşdeğerde. Planın tüm yapısı Kıbrıs ekonomisinin çöküşüne yol açmasa bile, ciddi ekonomik krize yol açacak ve Kıbrıslı Rumların yaşam standartlarını olumsuz etkileyecek.'' Plan neyi sunuyor? ''Annan planının işleyişindeki zaaflar Kıbrıs'ın AB'de tek bir sesle faaliyette bulunmasını da tehlikeye sokuyor. Kıbrıs Rumlar birçok fedakarlıklarla Kıbrıs'ın AB üyeliğini elde etmelerine rağmen, gerekli olan tüm federal ve yerel yasal önlemler benimseninceye kadar, üyelik çok kolay bir şekilde yavaşlayabilir. Başka bir deyişle Annan planı, de facto bölünmüşlüğü iptal etmiyor, aksine yasallaştırıyor ve derinleştiriyor. Soru, vatanımızın birleşmesini ve çözümü isteyip istemediğimiz değil. Çünkü buna cevap ''Evet'' olur. Gerçek soru şu: Annan planı tekrar birleşmeyi mi sağlıyor, yoksa imzamızla bölünmüşlüğü mü sonsuzlaştırıyor. Annan planı iki toplumun birleşmesinden çok, dolaşım, yerleşim, mal edinme hakkı, siyasi hakların yerine getirilmesi gibi kısıtlamalar ile daimi bölünmüşlüğü öngörüyor. Ekonominin birleşmesi, Kıbrıs'a hizmet verecek şekilde ortak ekonomik hedefler, ortak ekonomik sorunlar, ortak mücadeleler ve hatta gelecekte çalışanların ortak sendikalar altında örgütlenmesi suretiyle birleşik bir dinamizme yol açabilecekken, netice itibariyle ayrı ekonomi kondu. Vatanımızın ve halkımızın tekrar birleşmesi hedefimiz başarılı olamıyor. Planın AB'nin birincil hukukuna dönüştürülmesi ile çözümün gelecekte iyileştirilmesi umudu da tükeniyor. Kıbrıs Türk tarafının ayrı yaşayacakları ve sadece işbirliği içinde olacakları iki halklı, iki devletli hedefleri tam olarak başarıya ulaşıyor. Müzakereler sürecinin uzlaşmalardan oluştuğu doğrudur. Bu, çeşitli istekleri ve anlaşmazlıklar uçurumunu azaltmaktadır ve bir al-ver sürecidir. Annan planında, hiç müzakere yapılmayan ve bizim taleplerimiz tam olarak göz ardı edilen ve kabul ettirilen uzlaşmaların birçoğundan memnun değilim. Örneğin yerlerinden edilenlerin, geri dönecek olanların sayısının düşürülmesinden memnun değilim. Bunlar Ulusal Konsey'in çözüm için değil de müzakere zemini olarak kabul ettiği üçüncü veya dördüncü Annan planında olan önlemlerden daha kötü. Şimdi bunlar Kıbrıslı Rumlar için daha da kötü olmuş durumda. Uzlaşma ruhu içinde bizden bu daha kötü düzenlemeleri kabul etmemizi istiyorlar. Böyle acı uzlaşı olmazsa çözümün olmayacağını ve bir orta çözümün bulunması gerektiğini söylüyorlar. Ancak, 'orta çözümün' doğru cevabı oluşturmadığı bazı ilkeler ve insan hakları konuları var. Mal sahibinin, mallarını kanun dışı istilacı ile paylaşması veya malından vazgeçmesi için, onda dokuzu Kıbrıs Rumları ve sadece onda biri Kıbrıs Türkleri tarafından karşılanmak üzere federal devlet garanti edeceğinden, netice itibariyle kendisinin ödeyeceği bir tazminat talep etmesi açık ve doğru bir ilke değildir. Annan planı ayrıca 19 yıl içinde veya Türkiye'nin AB üyeliğine kadar, hangisi erken gerçekleşirse, bir kurucu devlette ikamet edip o kurucu devletin ana dilini bilmeyenlerin, söz konusu kurucu devletin toplam nüfusunun üçte birini aşamayacaklarını öngörüyor. Yani Rumca konuşanlar hiçbir durumda kurucu Kıbrıs Türk devletinin nüfusunun üçte birini aşamayacaklar. Annan planına göre, Kıbrıslı Rumların ve Türklerin karşılıklı olarak kurucu devletin de sahip olabilecekleri üçte bir oranındaki toprağa, değerinin üçte biri kriteri de ekleniyor. Annan planına ilişkin en önemli kaygılarım kabul ettirilen uzlaşmalara odaklanmıyor. Ayrıca uzun zamandan beri, oldubittiler ile ve 35 bin Türk askerinin gölgesi altında bulunacak bir çözümün adil olamayacağını söylüyorum. Kıbrıs'ta çözüm bulunması için bu bedeli ödemeye hazırız. Ancak çözüm adil olmayacaksa, en azından işler olmasını hedeflemeliydik. Kararların yüzde 50-50 alınması imkanını tanıyan bir sistem, her iki tarafa devletin yönetimini aksatacak yönde zorluklar çıkarma imkanı veriyor. Bunun devam etmesi durumunda devletin yapısını da dağıtması kaçınılmazdır.'' Türklerin tüm talep ettiklerini veriyoruz ''Her zaman şunu hatırlayalım. Biz referandumdan hemen sonra Kıbrıslı Türklerin tüm talep ettiklerini veriyoruz ve devletimiz feshediliyor. Oysa biz toprak, mal-mülk ve yerleşim gibi konularda bize verilecek olanları gelecekte almayı bekleyeceğiz. Benim ciddi kaygılarım bu haksızlıklar ve belirsizlikler konusunda değil. Kaygılarım, Annan Planı'ndan çıkacak olan yeni Kıbrıs ile olan belirsizlik. Kaygılarım yeni devletin kurulması ve işlemesi gibi AB içinde rahatsız edici ortak değil de, yapıcı olarak çalışabilmesi yönünde. Federal Devletin vatandaşlarına ekonomik imkan ve refah fırsatını sağlayıp sağlamayacağı yönünde. Annan Planı bence ayrıca AB'ye bir mektupla başvurup Anlaşma'nın AB'nin Birincil Hukuku olmasını talep etmemi istiyor. Böylece her Kıbrıs vatandaşının AİHM'e başvurusu engellenmiş oluyor. Bunun yanı sıra Annan Planı, benim AİHM'e başvurarak bugüne kadar yapılan başvuruların geri çekilmesinin talep etmemi istiyor. Bu mümkün değil. Annan Planı'nı kabul etmekle doğacak olan tehlikelerle birlikte aynı sorumlulukla planı reddetmekle olası etkilerini de değerlendirmemiz gerekiyor. Planı destekleyenlerin halka anlattıkları yönündeki şantajları kabul etmiyorum. Halka karşı dürüst ve samimi olmalıyız. Mantıken, halk plana 'hayır' derse etkileri ne olacak sorusu soruluyor. Egemen Kıbrıs halkı oyu ile planı reddederse Kıbrıs Cumhuriyeti bir hafta içinde tam ve eşit bir şekilde AB üyesi olacak. Kıbrıs Cumhuriyeti'ni siyasi açıdan korumamız için koymuş olduğumuz bir stratejik hedefe ulaşmış olacağız. Bu girişimin Kıbrıs sorununun çözümü için son fırsat olduğu görüşü doktrinciliktir ve uluslararası siyaset kurallarının bilinmediğini göstermektedir. Bu girişimi sağlayan temel parametreler 25 Nisan'dan sonra da var olmaya devam edecek. Kıbrıs Cumhuriyeti'nin AB üyeliği kesin. Ayrıca Türkiye'nin AB üyelik süreci de devam edecek ve böylece Ankara Avrupa Müktesebatı'nı yerine getirmesi açısından sürekli değerlendirme altında olacak. Bölgemizde barışın ve iyileşmenin sağlanması yönünde uluslararası ilgi devam edecek. AB ülkeleri gibi önemli ülkelerin sahte devletin tanınması yönünde koşullar mevcut değil. Çünkü bu devletler zaten Kıbrıs Cumhuriyeti ile Üyelik Anlaşması'nı imzaladılar ve bu anlaşma bu yönde bir tanınmayı yasaklıyor. Uluslararası tecrit konusunda söylenenler ise, içi boş korkutmalardan ibaret. Kıbrıs Doğu Akdeniz'deki yükseltilmiş role ve sorumluluğa sahip olan tek ülke olacak. Kıbrıs sorununun çözümü yönünde mücadeleye son vermeyeceğiz. Tarih 1 Mayıs'ta bitmiyor. Çözüm için girişimlerde bulunmaya ve hemşehrilerimiz Kıbrıslı Türkler için önlemler sunmaya devam edeceğiz. Kıbrıslı Türk hemşehrilerimize seslenerek, kendi çıkarlarına da hizmet eden bir çözümü istediğimizi vurgulamak istiyorum. Hiçbir zaman haklarının kısıtlanmasını düşünmedim. Görüşmelerde sunduğum öneriler bunun kanıtıdır. Haklarına saygı duyulması, kendilerini güvende hissetmeleri için daha fazla hak tanınması, eşitlikleri tanınması, Kıbrıs'taki barış ve düzenliğin temel ön şartları oluşturduğuna inanıyorum. Bundan dolayı politikamızın değişmeyen hedefleridir bunlar. Biz Türkiye'nin AB ile müzakerelerine karşı değiliz, aksine kısa zamanda müzakere tarihinin belirlenmesini destekliyoruz. Çünkü üyelik süreci altında olacak bir Türkiye, sürekli baskı altında olacak. Bugünkü devletin, demokratik ilkeler ve insan haklarına tam saygı gösterecek Federasyon'a dönüşmesi için her zaman hazırız. Avrupa Birliği sistemi ve hukuk ilkelerine üyeliğimiz bu yönelimlerimizin teminatıdır. Bu teminat Kıbrıslı Türkleri ve Türkiye'nin güvenlik ihtiyaçlarını da kapsıyor. Kıbrıslı Türk hemşehrilerimizden şunu anlamalarını istiyorum: Kendi haklarının ve çıkarlarının ne kadar çiğnenmesini istemiyorsan, Kıbrıslı Rumların haklarını ve çıkarlarını da o kadar korumakla mükellefim. Annan Planı'nın reddedilmesi ile olası sonuçlarını Plan'daki tehlikeler ile karşılaştırmamız gerekir. Ayrıca Kıbrıs Helenizmi'ne haksızlık yapan Annan Planı'nın kabulü ile ödeyeceğimiz bedelin bizi düşündürmesi gerekir. AB üyeliği ile uluslararası siyasi ağırlığın arttığı bir anda Kıbrıs Cumhuriyeti'ni feshetmemiz isteniyor. Yeni düzenin olası yıkılması ile doğacak tehlikeleri ciddi bir şekilde değerlendirmemiz gerekir. Federal Devlet'in yıkılması hepimizin istemediği sonucu doğurur: iki kurucu devletin uluslararası alanda tanınması ile bölünmüşlük.'' Tanınan bir devlet devraldım ''Kıbrıs Rum halkı, Kıbrıs Cumhurbaşkanı olarak ve Kıbrıs Rum toplumu temsilcisi olarak müzakerelerin yapılması yönünde ağır sorumluluk üstlendim. Kendi değerlendirmemi ve kararımı samimi şekilde alenen açıklama yönünde sorumluluk hissediyorum. Müzakerelerden çıkacak herhangi bir çözümü imzalamam için değil, Annan planı temelinde Kıbrıs sorununa çözüm bulma müzakerelerini yürütme yetkisiyle yönetime geldim. Oluşturulacak yeni anayasa temelinde ülkenin yönetiminde yer almayacağım. Ne de halk tarafından değerlendirmeye sunulacak herhangi yeni bir anayasayı imzalamaya yetkim var. Duygularım sizinkinden farklı değil. Kendimi sizin hizmetinize sunmuş bulunuyorum. Her hareketimin amacı, halkın çıkarından başka bir şey değildir. Nihai karar her zaman sizindi ve sizin olmaya devam ediyor. İradeniz, 24 nisan referandumunda belli olacak. Soğukkanlı ve objektif şekilde tüm koşulları değerlendirerek ve üzerime düşen sorumlulukla nihai şeklini alan Annan planını imzalayamadığım ve kabul edemediğim için gerçekten çok üzgünüm. Uluslararası alanda tanınan bir devlet devraldım. Uluslararası alanda söz hakkına sahip olmayan bir toplum teslim etmeyeceğim. Yurttaşlarım, 24 nisanda Annan planına evet ya da hayır diyeceksiniz. Kıbrıs'ın bugünü ve geleceği için karar vereceksiniz. Kuşağımız, hatta bizden sonra gelecekler için karar vereceksiniz. Kararınıza güveniyorum. Sahte ikilemler içinde olmayacağınızdan ve sözde uluslararası tecrit tehditlerinin sizi korkutmadığından eminim. Son fırsatlara kanmayacağınızdan eminim. Halkımızın, kültürümüzün ve tarihi ulusal yaşantımızın ahlaki ilkelerinin sizin için anlam ifade ettiğinden eminim. Kıbrıs Rum halkı, Evet ile hayır terazisinde evet'in sonuçları ve zorlukları daha ağır olacak. Seni Annan planını reddetmeye davet ediyorum. Seni 24 nisanda güçlü bir hayır demeye davet ediyorum. Seni, adaleti, tarihini ve itibarını savunmaya davet ediyorum. Tarih ve Kıbrıs halkının bugünü ve geleceği karşısındaki sorumluluk duygusuyla geleceği, Türkiye'nin siyasi iradesinin ipoteği altına sokma. Kıbrıs cumhuriyetini, dağılmasına hayır diyerek korumalısın. AB aracılığıyla vatanımızın tekrar birleşmesi yönünde yeni ve daha umut verici bir sürecin içinde ol.''