Nobel ödüllü yOrhan Pamuk'un farklı yüzü. Bu kez siyaset yok futbol var. Alman Der Spiegel Dergisi'ne konuştu.
Abone ol Türk Milli takımı kaybettiğinde ’dayanamadığını’, Ermenistan maçından, ’futbol açısından açık ara üstün’ dediği Türkiye’nin kesin galibiyetle çıkacağını savunan Pamuk, şöyle konuştu: "Terim’e rağmen, Türkiye’yi tutuyorum."Almanya'nın etkin dergilerinden Der Spiegel’de, Nobel’li yazar Orhan Pamuk’la Türkiye’de futbol üzerine bir söyleşi yayınlandı. ’
Futbol sözden hızlıdır’ başlıklı söyleşide, babası ile gittiği Fenerbahçe maçlarını anlatan Pamuk, Ultra-milliyetçi dediği Terim’e rağmen Euro 2008’de Türkiye’yi desteklediğini söylüyor. Pamuk’un söyleşisinden bazı bölümler şöyle:
Ailem fanatikti
"Euro 2008 maçlarını tabii izleyeceğim. Ancak Türk takımı kaybettiği zaman dayanamıyorum. Hevesim kırılıyor. Fenerbahçe-Chelsea maçının ikinci yarısını izlemedim, çünkü yeniliyorlardı. Bizim oyuncuların topu sürekli çocuklar gibi kaptırmaları üzücüydü. Küçükken Fener tutkunuydum. Bizim evdeki hava bugün fanatiklik denilen tarzdaydı. Babamla maçlara giderdik. Aklımda kalan büyük anlar, goller değil, takımın sarılı formaları ile sahaya fırladıkları anlardı. Sarı kanaryalar adeta bir kafesten sahaya yayılırdı. Bunu severdim, şiir gibiydi.
Din gibidir
Takım tutkusu din gibidir. Nedeni niçini yoktur. Bugün hala Fener’in 1959 yılı takımını ezbere sayabilirim. Şeref tribününde otururduk. Yanımızda Brecht’in eserlerindeki kapitalistlere benzeyen tipler oturur, puro içerlerdi. Oyunculara aptal işçilerini azarlayan patronlar gibi hakaret ederlerdi. Bunu çok kötü bulurdum. O zamanki ünlü oyuncuların çikletten çıkan kartlarını toplardım. Şimdi bunları Ebay’den almaya çalışıyorum. 18 ay büyük erkek kardeşimle halı üstünde bilyalarla maçları yeniden oynardık. Birimiz radyo gibi yayın yapardı. Bir futbolcunun ismini yanlış söylerse, sessizce işaret edip söylerdim. Çünkü bizi milyonların dinlediğini düşlerdik.
Edebiyatta futbolu bir ara yazmıştım. 1990’da yayınlanan Kara Kitap’ta İstanbul’a gelip karısını arayan bir kahraman vardı. O yıllarda milli takım elemelerde İngiltere’ye 8-0 yenilmişti. Adam radyoda bu maçı dinliyordu. İngiliz futbolcular bizimkilerle alay etmişlerdi. Benim için bu yenilgiler ülkenin durumu için bir metafor ve aşağılanma duygusuydu. Kitap çok kalın olduğu için sonra bu bölümleri kitaptan çıkardım. Şimdi pişmanım.
Çok ayıp ettik
Portekiz diktatörü Salazar, ülkesini futbol yardımıyla da yönetmişti. Futbol ona göre halkın afyonuydu. Bizde de böyle olsa sevinirdim. Ama burada futbol afyon değil, milliyetçilik, yabancı düşmanlığı ve otoriter düşünce üreten bir makina gibi. Ayrıca galibiyetlerin değil, yenilgilerin milliyetçiliği körüklediğini düşünüyorum. Milliyetçilik, deprem ya da kaybedilen savaşlar gibi felaketlerden doğuyor. İngilizlere karşı 8-0’lık yenilgi de böyle bir felaketti. Türkiye’de bugün futbol milliyetçiliğe hizmet ediyor, ama millete değil.
Ermenistan’ı yeneriz
Sonbaharda Ermenistan’la Dünya Kupası eleme maçı oynanacak. Türkiye kazanır, çünkü sportif olarak takım açıkça daha üstün. Umarım böyle olur. Tabii bir yenilgi durumunda Türkler "Farketmez, Ermeniler de bizim gibi insan" derler! Böyle bir tutum olabilir mi? Hayır, o kadar naif değilim. Milli Takım Teknik Direktörü Fatih Terim bir ultra-milliyetçi olsa da, Avrupa Şampiyonası’nda tabii ki Türkiye’yi tutuyorum, tıpkı sizin Alman milli takımını tuttuğunuz gibi. Ama fanatik değilim.Bir şey daha; Fransa Başkanı Sarkozy, Türkiye’nin Avrupa’ya ait olmadığını söylüyorsa, biz de ona şöyle diyebiliriz: Fenerbahçe, 50 yıldır Avrupa’nın parçasıdır.