"Barış Ödülü"ne layık görülen Orhan Pamuk, Emin Pazarcı'nın kalemine takıldı. Pazarcı, Pamuk'u kutladı. Ama "Ahlaki duruşu"na söyleyecek bir çift sözü vardı.
Abone ol Orhan Pamuk, "Barış Ödülü"nü de kariyerine ekledi. Emin Pazarcı, bunun gayet doğal olduğunu ve Pamuk'un hakkıyla bu ödülü aldığını yazdı. Fakat Pazarcı, "Ahlâki duruş" konusunda Pamuk'a bazı eleştiriler yönetti.Yazı : Emin Pazarcı
Kaynak : www.tercumangazete.com
Orhan Pamuk, Alman Kitapçılar Birliği'nin "Barış Ödülü"nü kaptı. Böylece, dışarıdan aldığı ödüllere bir yenisini daha ekledi.
Peki bu ödül neden verildi?
Orhan Pamuk'un kendisinden dinleyelim:
- Ödülün gerekçesinde de belirtildiği gibi, yazarın sadece kitaplarına ve edebi niteliklerine değil, ahlâki duruşuna da veriliyor.
Yani...
Sadece yazarın yazdıklarına bakılmıyor. Meşrebi de inceleniyor. Eğer, belirlenen kriterlere uygunsa ödüle hak kazanıyor. Orhan Pamuk'un "ahlâki duruş" dediği bu.
Yoksa, bizde genel kabul gören "ahlâk" anlayışından bahsetmiyor.
***
Şimdi, Orhan Pamuk'un "duruşuna" bir bakalım...
Zaman zaman Türkiye'deki bölücülere göz kırpıyor. Zaman zaman da "Ermenileri katlettik" türünden ifadeler sarfediyor. Üstelik, tek tek saymış gibi rakam bile veriyor:
- Tam 1,5 milyon Ermeni katledildi.
Orman Pamuk tarihçi değil. Ermenilerle ya da Osmanlı tarihi ile ilgili hiç bir araştırması yok. Belki de hayatının hiç bir döneminde Osmanlı Arşivleri'nin önünden bile geçmedi.
Buna rağmen bir hüküm verebiliyor:
- Ermenileri öldürdük.
Niye?
"Ahlâki duruşunu" göstermek için! Türkiye'ye karşı belli saplantılar içinde bulunan batılılar da bakıyorlar, hemen hükümlerini veriyorlar:
- İşte bizim istediğimiz duruş!
Orhan Pamuk da ödülü kapıyor.
. . . . . . . . . .
Şimdi size peş peşe birkaç soru: Orhan Pamuk, bugüne kadar söylediklerinin tersini dillendirseydi?.. "Haklılar" demek yerine, Ermenilerin yalanlarını tek tek sıralasaydı?.. PKK'nın "Kanlı bir terör örgütü olduğunu" ifade etseydi?.. Milli değerlerimizi savunup, "ulusalcı" bir kişilik ortaya koysaydı?..
Ne olurdu dersiniz?
Hemen söyleyeyim:
Bu ödülleri hâyâl bile edemezdi. Batı'da, O'nun "edebi kişiliğini" takan bir Allah'ın kulu çıkmazdı. Dünyanın hiç bir ülkesinde esamisi okunmazdı.
Çünkü, devir "al-ver" devri!
***
Aynı durumu Nazım Hikmet'te de görüyoruz...
Nazım Hikmet, hayatının bütün bölümünü bu ülkede geçirseydi?.. Sovyetler Birliği'ne sığınmasaydı?.. Türkiye ile mücadele etmeseydi?.. Tam tersini yapıp, Türk'ün ve Türkiye'nin değerlerini savunsaydı?..
Bugün, O'nu da dünya üzerinde pek tanıyan olmayacaktı!
O da "dünya çapında bir şahsiyet" haline gelmeyecekti!
Nazım Hikmet "büyük şair"miş, mısralarında harikalar yaratmış, kimin umurunda? O'nun "büyük şair" olmasında, Orhan Pamuk'un dediği gibi, en önemli rolü "duruşu" oynadı.
Oysa, bizde nice büyük şairler geldi, geçti...
Mehmet Akif'i, Yahya Kemal'i, ya da Necip Fazıl'ı dünya üzerinde tanıyan var mı? Ünlü romancımız Tarık Buğra'ya ödül veren çıktı mı?
Onlar dünya çapında tanınmayıp, ödül alamadıklarına göre...
Demek ki, meşrepleri müsait değildi!
Çünkü, onlar bu ülkenin milli değerleri ile mücadele etmediler. Toplumun hassasiyetlerine savaş açmadılar. Yüzlerini bir başka yöne değil, Türk Milleti'ne doğru döndüler.
Doğal olarak da ödüle layık görülmediler.
Onlar da Orhan Pamuk gibi davransalardı...
Hiç şüpheniz olmasın ki, onlar da ödüle boğulurlardı!