BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Paksüt savcıları şikayet etti

Ergenekon savcıları için zehir gibi bir şikayet dilekçesi verdi... İşte savcının o dilekçesi ve yazdıkları...

Abone ol

Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt, ''Ergenekon'' soruşturmasını yürüten savcılarla ilgili yaptığı suç duyurusu dilekçesinde, ''İlgililerin benim hakkımda uzun süre dinleme ve kayıt tutmaya ihtiyaç duymalarının izahı olamaz. bu yasa dışı ve yasaya karşı hile yöntemiyle yasak delil toplama işlemidir'' dedi.

Paksüt'ün, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanlığına ve Adalet Bakanlığı'na verdiği 4 sayfalık suç duyurusu dilekçesinde, ''Ergenekon'' soruşturmasını yürüten Cumhuriyet savcıları Zekeriye Öz, Mehmet Ali Pekgüzel, Nihat Taşkın, Fikret Seçen, Ercan Şafak ve Mehmet Murat Yönder'in, Türk Ceza Kanununun (TCK) 257 ''görevi kötüye kullanma'', 132/2 ''haberleşmenin gizliliğinin ihlali'' ve 133/1-3 ''Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması'' maddelerinden cezalandırılmalarına yönelik soruşturmanın başlatılması istendi.

Dilekçede, ''Ergenekon'' soruşturması kapsamında kabul edilen iddianameyle açılmış kamu davasının dosya ekinde eşi Ferda Paksüt hakkındaki delillerin kendisi tarafından görülüp, incelendiğini belirten Paksüt, bu kapsamdaki delil klasöründe yer alan iletişim tespit tutanakları arasında kendisinin de konuşmalarının aylar boyunca dinlenip, kayda alındığının, bu işlemlerin 2008 yılı Nisan ayından Temmuz ayına, muhtemelen daha da sonrasına kadar devam ettiğinin anlaşıldığını belirtti.

''SİLAHLI ÖRGÜT VEYA BU ÖRGÜTLERE SİLAH SAĞLAMA' SUÇLAMASI''

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının, Anayasa Mahkemesi Başkanlığına gönderdiği 15 Ekim 2008 tarihli yazıda kendisi hakkında, ''Eşinin kullanımındaki telefon ile telefon görüşmelerinin tespiti aşamalarında telefonu eşi Ferda Paksüt'ten alıp, aynı kişilerle görüşmeye devam ettiği tespit edilmiştir'' denildiğini ifade eden Paksüt, Ceza Muhakemesi Kanununun (CMK) 138/2. ve 135/6. maddelerine göre, konuyla ilgili iletişim tespit tutanaklarının gönderildiğinin belirtildiğini vurguladı. Paksüt, dilekçesinde, şu görüşlere yer verdi:

''Bu ifadelerden Cumhuriyet savcısının benim hakkımda 135. maddenin 6-a-13. alt bendinde yer alan 'silahlı örgüt veya bu örgütlere silah sağlama' suçlamasında bulunduğu anlaşılmaktadır. Bir hukuk devletinde herkesin suç işlemesi olasılığı bulunması, herkesin soruşturmaya tabi tutulmaya ve gereğinde yargılanarak suçlu ise cezalandırılması doğaldır. Yine hukuk devletinin gereği olarak kişiler farklı özellik ve hukuksal statülerine göre farklı soruşturma ve yargılama usullerine tabi tutulabilirler. Kişilerin hakkında ait oldukları soruşturma mercilerinin dışında soruşturma yürütülmesi, bir kişiye ait soruşturma usulünün eş veya diğer yakınlık nedeniyle diğerine fiilen teşmil edilmesi, ceza soruşturması ve yargılamasının şahsiliği ilkesini yok eden ağır bir insan hakkı ihlalidir.''

ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKAN VE ÜYELERİNİN YARGILANMASI

Türk hukuk düzeninde Anayasa Mahkemesi başkanı, başkanvekili ve üyeleri hakkında soruşturma ve yargı mercilerinin yasalardaki özel hükümlerle belirlendiğini anımsatan Paksüt, bu görevlerde bulunanların ilgili yasalar gereği işledikleri her türlü suçlarından dolayı, özel yetkili mahkemeler ve bununla görevli savcıların görev alanı dışına çıkarıldıklarını belirtti.

Anayasa Mahkemesi başkan, başkanvekili ve üyelerinin soruşturma ve yargılama usulünün Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile Anayasa Mahkemesinin iç tüzüğünde düzenlendiğini ifade eden Paksüt, buna göre, görevden doğan ve görev sırasında işlenen suçlarla, kişisel suçların tümünde soruşturmayla görevli ve yetkili mercinin Anayasa Mahkemesi olduğuna işaret etti.

Paksüt, Anayasa Mahkemesince soruşturma açılmasına gerek görülmesi halinde mahkeme içinden seçilerek oluşturulacak Soruşturma Kurulunun, kamu davası açılmasına karar vermesi halinde görevle ilgili suçlarla yargılama mercinin Yüce Divan, kişisel suçlarda ise Yargıtay olduğunu hatırlattı. Osman Paksüt, dilekçesinde şöyle devam etti:

''Hukukun gereği böyle olmakla birlikte iddia olunan 'Ergenekon' silahlı terör örgütü soruşturmasını yürüten Cumhuriyet savcılarınca Nisan 2008 başından, Temmuz 2008 sonuna kadar ve muhtemelen Ekim 2008 ortasına kadar hakkımda iletişim tespiti ve kayda alınması işlemleri yürütülmüş. Bunun sonucunda 199 sayfalık dinleme tutanağı toplanarak, ilk kayıttan 6,5 ay sonra Anayasa Mahkemesine gönderilmiştir. İlgililerin benim hakkımda uzun süre dinleme ve kayıt tutmaya ihtiyaç duymalarının izahı olamaz. Bu yasa dışı ve yasaya karşı hile yöntemiyle yasak delil toplama işlemidir. Nitekim iddianamenin sanıklarından olan ve benim de görüştüğüm ileri sürülen bir şahısla Ferda Paksüt'ün tek bir telefon konuşması, kendisinin de şüpheli sayılarak soruşturmaya dahil edilmesine yeterli sayılmıştır.''

''KASTIN VARLIĞININ KABULÜ GEREKTİĞİ AÇIK''

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının Anayasa Mahkemesine gönderdiği 15 Ekim 2008 tarihli yazıda, yapılan işlemlerin dayanağının CMK 135/6. ve 138/2. fıkraları olarak gösterildiğini kaydeden Paksüt, CMK'nın 135/2. fıkrasında, şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimin kayda alınamayacağının, kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması halinde, kayıtların derhal yok edileceğinin öngörüldüğünü anımsattı. Paksüt, şunları kaydetti:

''Buna rağmen benim, şüpheli konumundaki eşimle olan konuşmalarım da kayda alınarak deliller arasına yerleştirilmiştir. 7157 sayılı iletişim tespit tutanağında kayıtlı 'Arka planda konuşan Osman Paksüt...' veya 'Osman Paksüt eşine hitaben...' şeklinde nakledilen konuşmaların bir elektronik ortamda (telefon, e-posta) yapılmadığından 135/2 kapsamına girmediğinin ileri sürülmesi de mümkün değildir. Bu takdirde, bu kayıtlar yasa dışı ve suç niteliğinde ortam dinlemesi hükmünde olup, bu konuşmaları kayda alan ve kullananlann TCK 132. ve 133. maddeleri gereğince cezalandırılmaları gerekmektedir. Bu denli ciddi ve sürekli hukuk ihlallerindeki süreklilik ve kararlılık karşısında, kastın varlığının kabulü gerektiği açıktır.''

Osman Paksüt, 5 Nisan 2008 ve 31 Temmuz 2008 tarihli iletişim tespit tutanaklarında, ''Hedef şahıs: Ferda Paksüt/Osman Paksüt'' şeklinde açıkça belirtilerek ayın dinleme ve kayıt işlemlerinin kendisi hakkında da sürdürülmesinin, ''kastın yoğunluğunu ortaya koyduğunu'' savundu.

''Şahsına yönelik olarak hukuk dışı soruşturma işlemlerinin, CMK 138/2 kapsamında, 'tesadüfen elde edilen deliller' şeklinde gösterilerek Anayasa Mahkemesi Başkanına gönderildiğini'' de belirten Paksüt, ilgili yasalara göre, yürütülmekte olan soruşturma kapsamında olmayan delillerin diğerlerinden ayrılarak ait oluğu savcılığa yani kendisi hakkında Anayasa Mahkemesine derhal gönderilmesi gerektiğini vurguladı.

Paksüt, eşi Ferda Paksüt hakkında suçun sübut delili olarak Ağır Ceza Mahkemesine sunulan 99 sayfa iletişim tespit tutanağının da yasalar gereği başka bir suç oluştursa bile başka bir makama gönderilemeyeceğine işaret ederek, ''Hukuk bunu emrettiği halde farklı soruşturma süreçlerine tabi olan bana ve eşime ait iletişim kayıtlarının birlikte ve 199 sayfalık dosya halinde Anayasa Mahkemesi Başkanına gönderilmesinde güdülen amaç oldukça manidardır'' ifadelerini kullandı.

YARGITAY KARARI ÖRNEĞİ

''Haklarında soruşturma yapılan kişiler yönünden yöntemine uygun dinleme kararı olmadıkça, bunların başkalarının dinlemeye alınan telefonlarında sarf ettiği sözlerin yasak sorgu yöntemiyle sağlandığından yasal kanıt kabul edilemeyeceğinin, ceza yargılamasında delil olarak kullanılamayacağının, Yargıtay 1. Başkanlık Kurulu'nun 29 Haziran tarihli kararında belirtildiğini'' ifade eden Paksüt, dilekçesini şöyle tamamladı:

''Özel yetkili Cumhuriyet savcıları olan ilgililerin bu ve başka benzer içtihatlardan habersiz olması düşünülemez.

Yasaları ve kişilik haklarımı açıkça ihlal eden eylemler kasıtlı olarak yapıldığından, ilgili İstanbul Cumhuriyet Savcıları hakkında gerek disiplin soruşturması açılması, gerek TCK 257, TCK 132, TCK 133/1 gereğince cezalandırılmalarına yönelik soruşturmanın başlatılmasını, Anayasa Mahkemesi Başkanına gönderilen 199 sayfalık iletişim tespit tutanağının ve CD'nin örneğinin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından getirtilmesini ve tarafıma da verilmesini, yapılacak işlemlerin sonucundan bilgilendirilmemi, suçtan zarar gören sıfatıyla Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, yasaları ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden kaynaklanan her türlü haklarının mahfuz tutulduğunu saygılarımla arz ederim.''