BIST 8.864
DOLAR 34,29
EURO 37,33
ALTIN 3.035,50
HABER /  GÜNCEL

Öztürk'ten CHP'ye şok suçlama

Atatürk için 'batıcı değildi' diyen Öztürk, "Atatürk'ün en iyi icraatı dinle ilgili olanıdır" iddiasında bulundu.

Abone ol

Yaşar Nuri Öztürk'ün Star Gazetesi'ndeki köşesinden CHP ve Atatürk'le ilgili yazısı... Atatürk'ten sonraki CHP Başlık, yeni çıkan kitabımın adı. Başka bir deyişle, bendenizin CHP serüveninin ve bu vesileyle Türkiye’ye vermek zorunda kaldığım mesajların 224 sayfalık belgesi. Kitap, benim siyaset serüvenimi anlatmak için yazılmadı. O serüven münasebetiyle farkına vardığım gerçekleri anlatmak ve bu gerçeklerden hareketle ortaya koymak niyetinde olduğum siyasal projeleri insanımıza duyurmak için yazıldı. Yani kitabın amacı kişisel öfke veya kırgınlıklara cevap aramak değil, Türkiye’ye bir şeyler söylemektir. Nedir o ‘bir şeyler?’ Yaşadığımız günlerde bir siyasal yapılanmanın hareket noktası olan o mesajlar hakkında ipuçları verebilecek bazı satırları buraya aktarmak istiyorum. CHP, tarihi boyunca kendisini ‘Atatürk’ün partisi’ olarak tanıtmış ve kitleleri sürekli bir biçimde bu söylemle cezbetmek yolunu seçmiştir. Ama başarılı olamamıştır. Neden? Çünkü: Bu söylem, Atatürk’ten sonraki CHP manzarasına uygun olarak ayaklarının üstüne oturtulduğunda şu şekli almaktadır: CHP, Atatürk’ün partisi değil, kurucusu Atatürk olan bir partidir. Bu ikisi çok ama çok farklı şeyler... Bugünkü CHP, kucusu Atatürk olmakla birlikte Atatürk’ün partisi falan değildir. Bu álemden ayrılmış bir insanın partisi olmaz. Bu söylem, her şeyden önce felsefî anlamda yanlıştır. Ama Atatürk’ün mirasına yakışan, Atatürk’ün ilkelerini, ideallerini hayata geçiren parti olabilir. Ne yazık ki CHP bu değildir. Atatürk Batıcı mıydı? Hayır, Batıcı değildi. Atatürk; çağcı, akılcı, bilimci, gerçekçi idi. Atatürk Batıcı değildi ama CHP’nin ikinci genel başkanı İnönü ve sonrakiler cümleten ve toptan Batıcı idiler. Özellikle İnönü, kapitalist, Amerikancı, liberal bir Batıcı idi. İnönü Batıcılık adına, Atatürk’ün yarattığı birçok şeyi yerle bir etmiştir. Atatürk çağdaş uygarlığın üstüne çıkma ülküsünün öncüsüydü. Bu ülküye destek verecek, ivme kazandıracak nerede ne varsa onun peşindeydi Atatürk. Dinci yobazlar, İngiliz gizli servisinin kurduğu tuzağa düşerek Atatürk’ü, ‘Müslümanları Batı’ya teslim eden zındık, deccal’ diye anadursunlar; Batı, Atatürk’ü İslam dünyasındaki bir numaralı ve en yıkıcı düşmanı ilan etmiştir. Atatürk bizi Müslüman Doğu’nun hurafe ve akıldışılıklarından uzaklaştırırken, bazılarının sandığı ve iddia ettiği gibi Hıristiyan Batı’nın, kölesi, mandası filan yapmadı. Atatürk elbette ki yüzünü Batı’ya döndü. Batı’dan çok şey aldı. Ama bunun sebebi Batı’nın aklı, bilimi, ortak-evrensel insanlık değerlerini, insan haklarını temsilde öne geçmiş olmasıydı. Bizim de bunlara ihtiyacımız vardı. Yani yitik malımız bunlardı. Nerede bulursak almalıydık; Batı’da bulduk, oradan aldık. Atatürk’ün bizi ileri ve yukarı çağıran talep ve söylemlerinde ‘Hedef Batı!’ mı deniyor yoksa, ilkelere mi yollama yapılıyor. Dediği açık: ‘Muasır medeniyet seviyesinin üstüne...’ Atatürk’ün, tersine çevrilen veya görmezlikten gelinen en önemli icraatı dinle ilgili olanıdır. En önemlidir, çünkü o icraatın göz ardı edilmesinin başımıza açtığı dert, kelimelerle anlatılacak türden değildir. Yıllardır kahrını çekiyoruz, daha nice yıllar çekeceğiz. Atatürk’ün partisi olmakla övünen CHP’nin anlamadığı ve dikkate almadığı belki de bir numaralı değer dindir. Oysaki Atatürk’ün en iyi anladığı ve birçok şeyden önce dikkate aldığı değerlerden biri dindir. Atatürk; din meselesindeki basîret, vukuf ve sezgileriyle de bir anıttır. O, bilmiştir ki, dini tanımadan insanı tanıyamazsınız. İslam’ı tanımadan Türk toplumunu ve İslam dünyasını tanıyamazsınız. Bu tanıma olmadan da Türkiye ile İslam dünyası ve İslam dünyası ile Batı arası ilişkilerde sağlıklı politikalar üretemezsiniz. Atatürk’ten sonraki CHP bunların tümünden habersiz olagelmiştir. Bunlardan önemlisi şudur: Batı, 20 yüzyılın, Arnold Toynbee (ölm. 1975) ve Andre Malraux (ölm. 1976) gibi büyük düşünür ve stratejistlerinin 1940’lı yıllardaki uyarılarını dikkatle değerlendirerek, ideolojilerin çökmekte olduğunu ve büyük dinlerin yeniden sahneye oturacaklarını, bu süreçte bir numaralı odak noktasının ise İslam olacağını fark etti ve Müslüman ülkelere ve kitlelere karşı yeni stratejiler geliştirdi. 1940’larda Toynbee’nin uyarılarıyla başlayan ve 1990’lardan itibaren Huntington tarafından siyaset projelerine dönüştürülen ‘Dinler arası muhasebeler ve İslam’ meselesinde CHP kurmaylarının olup bitenlerden tamamen habersiz olduklarını, 18 ve 19. yüzyıl pozitivist-materyalist anlayışlarına saplanıp kaldıklarını görüyoruz. Laikliğin dine sırt dönmek, dinle ilgilenme işini dinci hurafe ve istismar odaklarına bırakmak şeklindeki algılanışının yarattığı büyük hüsrana tüm Türk aydınlarının bir kez daha dikkatini çekiyorum. Bu hüsran, Türkiye’ye ve Cumhuriyet’e büyük zararlar vermiştir ve vermeye devam etmektedir. Bu hüsranın bir numaralı müsebbibi ise Atatürk’ü ve laikliği yanlış okuyan, çağın gelişmelerini ise hiç okuyamayan CHP aydınlarıdır.