Serdar Turgut, yurtdışına gönderdiği muhabirlerden rüşvet istiyor. Turgut, bu alışkanlığı Ertuğrul Özkök sayesinde edindi.
Abone olSerdar Turgut, son zamanlarda rüşvet alışkanlığı edinmiş. Bu alışkanlığı da Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni olan Ertuğrul Özkök'ten kapmış. Turgut, diyerek olayı şöyle anlattı.
Ben son zamanlarda yeni bir meslek ilkesi edindim. Açıkça söylemeliyim ki bu ilkeyi de Ertuğrul Özkök'ten öğrendim. Yurtdışına yolladığım her muhabirden, geri dönerken bana da bir rüşvet getirmeleri şartını koydum. Bu rüşvetin de adını net olarak koydum, işi muğlakta bırakmadım. İstediğim de bir şişe şarap o kadar.
Şimdi Özkök yıllardır her çıktığım yurtdışı gezisinden benim de kendisine böyle bir hediye getirmemi bekleyip durmuştu. Ancak ben param yok diye bir gerekçeyle bu kuralına ısrarlı bir şekilde uymadım.
Yani bana da bir arkadaşım, benim param yok, dese ve hiç şarap getirmese bunu da anlarım tabii ki... Ne yapacağım yani, kendim aynı şekilde davranmışım yıllardır şimdi de iş bana yapılıyor diye başka mı davranacağım, değil mi ama? Ancak bu liberal yaklaşımıma rağmen son olarak bana büyük darbe vuran bir olay yaşadım.
Bunu siz sevgili okurlarıma anlattığımda bana tamamen hak vereceğinizi, bu kötülüğü bana yapan insanı nasıl olup da hala daha öldürmediğimi merak da edeceksiniz buna eminim. Arkadaş İtalya'ya gitti ve tabii ki ben ondan bir şişe şarap istedim. Ben ilkeli bir insanım; prensiplerimi ayaklar altına aldırmam arkadaş. Yazı işlerinden Emre Yalçın'ın dönüşünü hayatta bugüne kadar hiçbir gazeteciyi beklemediğim kadar heyecanla bekledim, onun sağlığını bile merak ettim. Sonunda geldi, bana da bir adet harika bir şarap getirmiş. Şimdi bundan sizlere de tattıramayacağıma göre ne kadar harika olduğunu anlatabilmem için sadece adını yazmam umarım yeterli olacaktır. Eğer bu ad da bir şey ifade etmiyorsa, size benim yapabileceğim bir şey kalmıyor ortada, sadece bu yazıyı şu ana kadar okumakla vakit kaybettiğiniz de kesindir. Şarabın adını yazayım da gereksiz stres bitsin bari: Marchese Antinori Chianti Classico Reserva 2000 (yazının bu aşamasında bir not koymak zorundayım: Sevgili Özkök, bu şarabı sen olmadan içtik diye üzülme; çünkü acil durumlar için gereken tedbirleri had safhada almış durumdayım, bilmem anlatabiliyor muyum?)
Şimdi biliyorum ki şu anda hepiniz, eeee ne olmuş ki, neden şikayet etmektesin ki, diye soruyorsunuz biliyorum. Merak etmeyin onu da açıklayacağım: Böyle bir şarabın küçük şişesinin bana verilmesi bir insanlık ayıbı hatta küçük çaplı bir jenosit girişimi değil midir ve de böyle bir işi yapan kişi de vatan haini de değil midir? Gayet tabii ki öyledir. Muhteşem toprak kokuları saçmakta olan şarabı daha açarken yere bir damla döküverseniz şişe bitiverecek, şişe öylesine minik. Böyle bir şarabı küçük şişede bana vermek yerine, şarabı bari mini barlarda duran türde cüce şişeler içinde numunelik olarak getirmek daha iyi olurdu, çünkü en azından o durumda beklentilerim artmazdı.
Diyeceksiniz ki; be adam şişeyi daha açmadan ne boyda olduğunu başta anlamadın mı da ümitli gittin eve kadar. Hayır anlamadım, çünkü malum ben şaşıyım, bazen bir cismi olduğundan iki misli büyük, bazen de eğer yorgun isem iki misli küçük görebilirim. Bu nedenle yorgunken kendi çıplak halimi hiç görmemeye çalışırım, çünkü eğer yorgun gözle kendi çıplak halimi görürsem, kendi vücut organlarımın boyutu hakkında tamamen yanlış bilgilere sahip olurum. Gerçi yorgun olmadığımda da baktığımda kendim hakkında yanlış bilgileniyorum ve de bu da bazen yersiz yere övünmeme neden oluyor ama benim şaşılığımdan haberdar olanlar (ki bundan haberdar da olmamak mümkün değil tabii ki) bu övünmelerimi sadece sessiz kalarak benim konuşmamın bitmesini bekleyerek atlatıyorlar. Aranızda bazı ukalaların, ama şaşılık böyle olmaz ki, insan boyuna değil de enine yanlış görür dünyayı, diyeceğini biliyorum. Biliyorum ama şaşılık üstüne üstlük insan bir de had safhada astigmat da olursa, dünyayı hem boyuna hem enine yanlış görür. Dolayısıyla bazen bu şaşılığım nedeniyle bazı cücelere hangi basket takımında oynadıklarını bile sorduğum olmuştur, ama bunun da tersi olabiliyor. Çok eskiden bir kez, New York Nicks basket takımını sokakta yürürken gördüğümde yanımdaki arkadaşa 'ne oluyor New York sirkinden cüceler mi kaçtı ki sokağa?' diye de sormuştum.
Şaşı bakarak sokakta yürüdüğümde beni gasp etme niyeti taşıyan insanların suratıma bir kez bakınca benden kaçtıkları da olmuştur. Gözlerime bakınca durup dururken kendilerini öldürmeye başlayacağım gibi bir hisse kapılabiliyorlar.
YAZI:Serdar TURGUT
AKŞAM