Özkök, yapılan anlaşmalara birşey demiyor, bu anlaşmaların gizli kalmasından şikayetçi.
Abone olErtuğrul Özkök'ün 'Medya Savaşı' ile ilgili bu kaçıncı yazısıdır bilmiyoruz ama, anlaşılan o ki, Hürriyet'in yazarı, bıkmadan usanmadan haklılığını ıspat edene kadar yazmaya devam edecek..
İşte Ertuğrul Özkök'ün kaleminden, 'Medya Savaşı'nın hasar tespiti:
"GEÇENLERDE Cem Uzan'ın Star Televizyonu önünde ağlarken çekilen fotoğraflarını gördüğümde üç yıl öncesine döndüm.
Motorola olayının patladığı günlerdi.
Ankara'da eski Başbakan Mesut Yılmaz'ın Özel Kalem Müdürü Sema Erdem'in düğünü vardı.
Düğünde ANAP'ın ekonomiden sorumlu eski bakanı Işın Çelebi'ye rastlamıştım.
Konu Uzanlar'la ilgili haberlerimize gelince Çelebi, ‘‘Ne zaman bitecek bu medya savaşı’’ dedi.
Bu sözler öyle kanıma dokundu ki, yılların arkadaşı Işın Çelebi ile ciddi şekilde münakaşa ettim.
Çünkü Çelebi ekonomiden sorumlu bakanlıkta görev yapmıştı.
MEDYA SAVAŞI MI
Verdiğimiz haberlerin ne anlama geldiğini en iyi bilecek kişilerden biriydi.
Ama o bile bu haberleri ‘‘medya savaşı’’ gibi görüyordu.
Hürriyet bu üç yıl boyunca bütün gazetecilik okullarında incelenmesi gereken bir gazetecilik yaptı.
Uzan Ailesi'nin bütün yaptıklarını ortaya koydu.
Ama herkes o kadar korkmuş, o kadar sinmişti ki, devlette kimsede bu aile ile uğraşma cesareti kalmamıştı.
Bizim yazı işleri toplantılarında bile bazı arkadaşlarımız, ‘‘Bu adamlarla uğraşılmaz’’ havasındaydı.
Sanki Türkiye'de faşist bir yönetim vardı ve herkesi sindirmişti.
İstanbul'da, Ankara'da karşılaştığımız insanların çoğu Uzanlar'ın mutlaka cezalandırılmasından yanaydı.
Ama aynı insanlar bizim verdiğimiz haberleri ‘‘medya savaşı’’ olarak yorumluyorlardı.
Oysa ortada bir medya savaşı değil, apaçık bir şantaj, yolsuzluk, sindirme olayı vardı.
O günlerde bizi en çok üzen şey, işte bu ‘‘medya savaşı’’ laflarıydı.
Dediğim gibi kendi içimizden bazı insanlar bile ‘‘Uzanlar'a bulaşmamamızı’’ tavsiye ediyordu.
BEDELİ AĞIR OLDU
Biz devam ettik.
Ama bedeli de çok ağır oldu. Özel hayatımızdan ailelerimize kadar atmadıkları iftira kalmadı.
Gazetelerinde, televizyonlarında, radyolarında her gün linç edildik.
Ve işte gördüğünüz bugünlere geldik.
Kararlı bir siyasi iktidar cesur bir adım atınca, káğıttan kaplan bir anda müsvedde káğıdına döndü.
Gazetecilik okullarına, Hürriyet'in her türlü riski, karalanmayı, iftirayı göze alarak yaptığı bu gazetecilik olayını incelemelerini tavsiye ediyorum.
Çünkü bu olay, hem bir gazetecilik olayı hem de Türkiye'nin temizlenmesinde tarihi bir dönüm noktasıdır.
Neymiş bu anlaşmalar
TMSF Başkanı Ahmet Ertürk, altı batık bankanın sahipleriyle anlaşmaya varıldığını açıkladı.
Listeye baktım, yapılan anlaşmaların hiçbiri hakkında bilgimiz yok.
Anlaşmalar kapalı kapılar ardında kalmış ve kamuoyuna en küçük bir açıklama dahi yapılma ihtiyacı duyulmamış.
Anlayacağınız, sırtımıza yüklenen 77 milyar dolarlık yükün nasıl ödeneceği konusunda hiçbir fikrimiz yok.
Çukurova Grubu ile yapılan 6.2 milyar dolarlık anlaşmanın ayrıntılarını hálá bilmiyoruz.
Sabah Grubu'nun yılda 10 milyon dolara kiralandığı söylentisi var.
Bu durumda koskoca Sabah Grubu için yılda alınacak 10 milyon dolar ile hangi borç ne kadar sürede ödenecek?
TMSF Başkanı ‘‘Anlaştık’’ diyorsa, bu anlaşmanın ayrıntılarını mutlaka açıklamalıdır.
Son yılların en önemli kavramı ‘‘şeffaflık’’.
İMKB, şirketleri ‘‘corporate governance’’ ilkelerini uygulamaya davet ediyor.
Dürüst şirketler şeffaf olmaya davet edilirken, banka batırmış, milletin sırtına milyarlarca dolar borç yüklemiş şirketlerle yapılan anlaşmaların kapalı kapılar ardında kalması izahı mümkün olmayan bir çelişki değil mi?
O nedenle TMSF'nin yapılan anlaşmaları açıklamasını bekliyoruz.
Umarım bu sözlerimizi de medya savaşı olarak görmezler...