Futbol, hayatımızla iç içe olan bir spor. Politikacılar, askeler hatta Cuhmurbaşkanı dahi bir takım tutuyor. Tüm bunları, Ertuğrul Özkök, gayet normal karşılıyor.
Abone ol Ertuğrul Özkök, brokratların tututları takımlara değindi. Ortaya ilginç bir yazı çıktı. Özkök, "Yayın yönetmeni taraftar olabilir mi?" sorusunu kendisine sordu.Yazı : Ertuğrul Özkök
Kaynak : www.hurriyetim.com.tr
DÜN yazı işlerinde şu konuyu tartıştık. Başbakanlık’ta açılan spor salonunun zeminini sarı lacivert renklere boyanması doğru muydu?
Tartışmanın bir noktasında şunu fark ettim.
Biz ‘Bir başbakan bunu yapmalı mı, yapmamalı mı’ sorusunu değil, bu renklerin salona yakışıp yakışmadığını tartışıyorduk.
* * *
Önceki yıl Aziz Yıldırım’la bir öğle yemeğinde bir araya gelmiştik.
Yemekten sonra Fenerbahçe tesislerinden çıkarken, biraz ilerdeki askeri birliğin kapısındaki sarı lacivert bir flama dikkatimi çekmişti.
O sıralarda Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’tı.
Yaşar Paşa Fenerbahçeliliğini hiç saklamayan bir komutan.
Cebindeki dolmakalemin ve tarağının renginin bile sarı lacivert olduğunu övüne övüne anlatır.
Son zamanlarda bazı kimselerin ağzından şu sorunun sorulmaya başladığını işitiyorum. ‘Kamusal görevlerde bu kadar yüksek yerlere gelmiş insanların taraftarı olduğu futbol takımını bu kadar açıkça afişe etmeleri, fanatik bir taraftar olmaları doğru mudur?’
Aynı soru zaman zaman bizler için de soruluyor.
Bir gazetenin genel yayın yönetmeni tuttuğu takımı bu kadar açıkça afişe etmeli mi?
* * *
Geçen yüzyılın yöneticileri hangi takımı tuttuklarını uzun yıllar saklamayı başardılar.
Bir Demirel, bir Ecevit ancak ‘Milli Takım’ın taraftarıydı’.
Kamu yöneticileri ve siyasetçiler bu kompleksi üzerlerinden attı.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer gibi bir yönetici bile Beşiktaşlı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliyor.
Yeni siyasetçilerimiz, bırakın tuttukları takımları açıklamayı, fanatikliklerini bile rahatlıkla kamuoyu ile paylaşabiliyorlar.
Mesut Yılmaz’ın evine asılan sarı kırmızılı bayraklar, Başbakan’ın sarı lacivert kravatları, Genelkurmay Başkanı’nın Beşiktaşlılığı bizleri yadırgatmıyor.
Asıl önemlisi, rakibimiz olan bir takımı tutmasına bile kızmıyoruz.
Çünkü futbol ve taraftarlık artık hepimizin hayatını renklendiren bir sosyal olay haline geldi.
Cuma akşamlarımız, cumartesi, pazar günlerimiz bu tatlı rekabet duygusuyla çeşitleniyor.
* * *
Bizim gençliğimizde bazı sol teorisyenler futbolu ‘kitleleri uyutan bir afyon’ olarak görürlerdi.
Bu kişilerden bir kısmı hálá bazı gazetelerin köşe yazarlığını yapmaya devam ediyor.
Siyasetin hayatımızdaki yeri azaldıkça, renklerin alanı büyüyor.
Yıllardır zorla takallus ettirilmiş dimağlarımız da özgürleşiyor.
Politize olmayı toplumsal sorumluluk sahibi olmakla eş anlamlı tutan kafalar azınlıkta olmakla birlikte hálá gündemimizi meşgul edebilecek kadar cazgır ve güçlüler.
Ben iyimserim.
Etkileri giderek azalacak.
Bu kavgadan hayat ve yaşama tutkusu galip çıkacak.
* * *
Baştaki soruya dönüyorum.
Kamusal görevlerde yüksek mevkilere gelen insanlar tuttukları takımı afişe etmekte bu kadar bonkör davranmalı mı?
Cevabım kesin ve net:
Evet.
Hiçbir komplekse kapılmadan bunu haykırabilmeli, afişe edebilmeli, dışa vurabilmeli.
Hiç kimsenin komplekse kapılma nedeni yok.
Bu ülke siyasetçisiyle, askeri, işadamıyla, sanatçısı, gazetecisiyle taraftarlığı adil bir şekilde dağıtmayı başarıyor.
Beşiktaşlı cumhurbaşkanını Fenerbahçeli başbakanla; Fenerbahçeli kuvvet komutanını Beşiktaşlı genelkurmay başkanıyla, Galatasaraylı komutanla dengeliyor.
Sadece onları mı?
Derin devleti ve mafyayı bile...
Evet, onları bile takımlar arasında adil biçimde dağıtıyor