BIST 9.949
DOLAR 35,15
EURO 36,68
ALTIN 2.977,44
HABER /  GÜNCEL

Özkök, 23 yıl sonra açıkladı

Ertuğrul Özkök, sadece yakın çevresinin bildiği bir gerçeği tam 23 yıl sonra açıkladı. İşte Özkök'ün Bülent Ecevit'i de yakından ilgilendiren 23 yıldır kendinde sakladığı

Abone ol

Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, 23 yıl sır gibi sakladığı bir gerçeği açıkladı. Sadece yakın çevresinin bildiği 23 yıllık sır, önceki gün DSP Genel Başkanlığı ve aktif siyasetten çekilen Bülent Ecevit'in de yakından ilgilendiriyor. İşte Ertuğrul Özkök'ün yazısı "O yazıyı yazan bendim" YENİ çıkan bir kitapta açıklandığına göre, artık benim de yazmamda bir sakınca yok. Bundan 23 yıl önce bir arkadaşım, benim yazdığım yazıdan dolayı 2 ay 15 gün hapis yattı. Şimdiye kadar az sayıda insanın bildiği bu olay Veli Özdemir’in yeni yayınlanan kitabı ‘Arayış’ta açıklandı. ‘Arayış’, 12 Eylül 1980’deki askeri müdahaleden sonra Bülent Ecevit’in çıkardığı dergiydi. Bu derginin yazı kadrosunda ben de vardım. Derginin 15’inci sayısından sonra sıkıyönetim, Ecevit’in yazı yazmasını yasakladı. Biz Ecevit’in imzasız yazmaya devam edeceğini bekliyorduk. Ama o imzasız yazı yazmayı içine sindiremedi. Bunun üzerine bu yazıları biz devam ettirmeye karar verdik. İlk yazı için bizim Piyade Sokak’taki evimizde toplandık. KİMLER VARDI Toplantıda derginin Yazı İşleri Müdürü Nahit Duru, Şahin Mengü, Haluk Gerger, Mehmet Erdül, Oruç Aruoba ve ben vardık. Dün Nahit Duru’ya sordum. O, Şükrü Sina Gürel’in de bulunduğunu söylüyor. Ama ben hatırlamıyorum. Yeni başyazının formatı bu toplantıda belirlendi. Bir konu tartışılıyor, herkes hazırladığı notları veriyor, fikrini söylüyordu. Sonunda bunu kaleme alma görevi bana verildi. KAPIDAKİ POLİS 16’ncı sayıdan, derginin kapatıldığı 54’üncü sayıya kadar bütün başyazıları ben kaleme aldım. İlk zamanlar bu toplantıları düzenli yapıyorduk. Ancak bir süre sonra sadece bana kaldı. Arayış 6-7 kişinin özverili çalışmasıyla yayınını sürdürdü. Hiçbirimiz dergiden para almadık. Kapının önünde bir sivil polis arabası, bir de askeri araç bekliyordu. Sözünü ettiğim ceza, derginin 22 Ağustos 1981’de yayınlanan 27’nci sayısındaki ‘Siyasi Şov’ isimli bir başyazı dolayısıyla verildi. Yazı, Danışma Meclisi’nin yapısı ve işleyişi ile ilgiliydi. Tartışılan cümle şuydu: ‘...Yoksa Danışma Meclisi’nin ileriye yönelik hesapları olan bazı emekli aktörlerin ‘siyasi şov’ sahnesi haline dönüşmesini şimdiden kabullenmek gerekir.’ Bütün fırtına, cümledeki ‘emekli aktör’ ifadesinden kopmuştu. Nahit Duru işte bu yazıdan dolayı 3 ay hapse mahkûm edildi. Kararın gerekçesinde ilginç bir şey vardı. Yazıdaki ‘emekli aktör’ ifadesi gerekçede ‘emekli asker’ olarak yer almıştı. Kitapta bu son cümleyi Haluk Gerger’in koyduğu belirtiliyor. BENİM CÜMLEM Cümle tamamen bana aitti. ‘Aktör’ benim çok kullandığım bir kelimeydi. Ama mahkeme tamamen farklı okumuştu. Mahkemede Nahit Duru’ya bu imzasız yazıyı kimin yazdığı soruldu. Nahit Duru kimsenin adını vermedi, bütün sorumluluğu üzerine aldı. Sonunda 3 ay hapis cezası yedi. 2 ay 15 gün hapis yattı. Ne hapse girmeden önce, ne de çıktıktan sonra bu konuda bize tek kelime söylemedi. Nahit Duru benim gazetecilik hayatımda sadece bir dost değil, aynı zamanda bir kişilik örneği olarak kaldı. O döneme ait mutlaka yazmam gereken bir şey daha var. O yıllar askeri yönetim yıllarıydı. Ben Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve Sosyal Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışıyordum. Fakültenin dekanlık koltuğunda Prof. İhsan Doğramacı’nın kız kardeşi Prof. Emel Doğramacı oturuyordu. İşletme Bölümü Başkanı Prof. Gülay Coşkun’du. Bütün bu Arayış dönemi boyunca ne Emel Doğramacı ne de Gülay Coşkun bana tek kelime etmediler, en küçük müdahalede bulunmadılar. O nedenle bu iki hocam da hayatımda hep saygıyla hatırladığım çok özel bir yere sahip oldular. Gelelim mahrem soruya. Yazdığım bir yazıdan dolayı başka birinin 2 ay 15 gün hapis yatması bende nasıl bir etki yarattı? Bir suçluluk hissettim mi? Çok tuhaf, o kadar fazla hissetmedim. Çünkü o günler, ortak bir idealin ve dayanışma duygusunun yarattığı iklimde yaşıyorduk. NE HİSSEDİYORUM O ürün hepimizin ortak malıydı ve sorumluluğunu da ortak taşımalıydık. Ama itiraf edeyim, bugün geriye baktığımda o güne göre daha fazla üzülüyorum.