Fadime Özkan, toplumda okuma oranı düşüklüğünü medyanın tetiklediği görüşünde. Özkan, başıbozukluğun bulunduğuna ve tv'lerin çığırından çıktığını düşünüyor..
Abone olYeni Şafak Gazetesi yazarı Fadime Özkan medyaya adeta kan kusuyor. Özkan, Medya'da yer alan programların ve televizyon programlarının insanlardaki okuma alışkanlığını gittikçe körelttiğini ve gereksiz programların bir hayli yer işgal ettiğini ifade ediyor...
Milli Eğitim Bakanlığı'nın hazırlayıp kamuoyuna duyurduğu araştırmadan herkes değilse bile gazete okuyan, televizyon izleyenler haberdar olmalı. Bakanlığın tespitine göre, "televizyon izleme alışkanlığı özellikle son yıllarda okuma alışkanlığı edinmede en etkin engelleyicilerden biri."
Kitap fuarlarının birbiri ardına açıldığı, her ay birkaç yüz kitabın, derginin yayınlandığı, artık her kültür, algı ve beğeni düzeyinin yanı sıra her keseye göre de kitabın 'üretildiği' ülkemizde hâlâ, altı kişiye yılda bir kitap düşüyormuş! Bu rakam tek başına zaten yeterince acıklı ama, okuyan toplumlarla karşılaştırıldığında insanda hepten ümitsizliğe yol açabiliyor. Çünkü Japonya'da insanlar yılda 25, İsveç'te 10, Fransa'da 7 kitap okumakta imiş.
Dikkatli bir gözün herhangi bir araştırma sonucunu beklemeden de çıkarsayabileceği bir sonuç bu elbette. İlköğretim ve lise gençliğinin yaşlarına göre ellerinden düşürmediği kitapların ders kitapları ya da üniversiteye hazırlık kitapları olduğu; üniversiteye kapağı atabilmiş ama sağlıklı bir okuma alışkanlığı edinememiş gençliğin elinde çok satan moda kitapların dışında pek az kitaba rastlandığı; bir mesleğe sahip olanların ise kitapla ilişkilerini çok daha kolay kesiverdiği görünür bir durumdu zaten.
Medyaya yansıyan resim de aynen böyle. 20 ulusal, sayısız yerel ve kablolu televizyon kanalı olan bir ülke burası ama yayın saati seyredilebilir insafta ayarlanmış kaç tane kitap ya da kültür sanat programı sayabiliriz? Gazetelerdeki durumun tespiti çok daha kolay. Her gazetenin mutlaka bir ya da yarım sayfa televizyon yayınlarını, akışlarını içeren televizyon sayfası, hatta bazılarının ekleri var ama kitap eki ya da kültür sanat sayfası gerekli ve yeterli düzeyde tutulmuş sayılı gazete olduğunu inkar edebilir miyiz?
Böylesi bir ortamda bakanlık araştırmasının sonuçları hiç de şaşırtıcı değil. Yetişkinler tercihlerini televizyondan yana kullanırken, gençlerin ve küçüklerin farklı bir tutum sergilemeleri beklenemezdi herhalde. Onlar da bakanlığın çeşitli dönemlerde kendilerine yönelttiği sorulara açık yüreklikle cevap vermişler ve kitap okumak yerine televizyon seyretmeyi tercih ettiklerini belirtmişler.
Son yirmi yılda büyük gayret sarf ettiğimiz, kaliteli yapımlar yerine 'sulu zırtlak' eğlenceye ayarlı yayınlara fit olduğumuz, ne verilirse şikayetsiz kabul ettiğimiz bu alanda en nihayetinde biz de göz doldurur bir seviyeye yükselmişiz işte, beyaz cama teslim olmuşuz! Yıllar yılı televizyon toplumu olduğunu tükürür gibi söylediğimiz ABD'ye ulaşmış, son bir yılda, televizyon izleme oranımızı günde 3.5 saatten 4 saate yükseltmeyi başarmışız!
Haftanın her günü pembenin her tonunda yayınlanan dizilerle başlayan televizyon bağımlılığımız bilgiden çok şansın ödüllendirildiği yarışma programları; kafaya geçirilen kese kağıtları ile götürülen, adrenalin yükseltmeye ayarlı 'ağlak' itiraf programları; hayatın gerçeklerinden çok modern masallar üzerine kurulu yerli yapım diziler; teşhir/gözetleme/eleme üçgeninde herkesin 'güç bende artık' dediği, SMS ücretlerinin binlerce kitabın yayımına bütçe oluşturacak derece biriktirilip 'cep to cep' edildiği; aynı yöntemle yeteneğin, eğitimin ve emeğin dışlanarak 'halk sanatçısı' seçmeye yönelik ses yarışmalarını izleye izleye geldiğimiz nokta; ün tazeleme ya da para ve üne aynı anda kavuşma azmindeki 'insancık'ların itiş kakışlarına reyting kazandırma noktası olmuş durumda.
Sisler içinden belirip, ellerine geçirdiği siyah deri eldivenlerle havada daireler, yarım daireler çizerek mistik hikayeler anlatmak için geri dönen Sadettin Teksoy'a; hem oğluna gelin seçmek, hem de verilecek yüzlerce Cumhuriyet altınına kavuşmak için mahallede yaptığı kavgaları bizler için canlı yayında da tekrarlayan potansiyel kaynanalara; dünyanın en güzel kadını olduğu iddiasıyla yıllardır parmak uçlarında yükselerek pasta üstüne pasta yiyen kilolu sarışın bomba Banu Alkan'a gündüzlerimizi, gecelerimizi ayırdığımıza, artık kelimenin tam anlamıyla televizyon bağımlısı olduğumuza göre istediğimiz zaten başka bir dünya değil, bu olmalı!
"Bir Türk dünyaya bedeldir" hamasetiyle büyütülen 6 Türk'ün bugün ancak 1 Japon'un 25'te biri ediyor olmasını da umursamamalı öyleyse!
Bağımsızlığın ve Cumhuriyetin 81. yılı kutlu olsun!
YAZI: YENİ ŞAFAK