Özgürlük savaşçısı Türkiye
Oyunu görünce ABD’li Yahudi iş adamı Rockefeller’in yüzyılın itiraflarını bir kez daha hatırlamak gerek.Çünkü tezgah aynı!.
Türkiye resmen yeni bir kurtuluş savaşı yaşıyor...
Çünkü inanılmaz bir kuşatma altında...
Karar net;
Ya dizlerimizin üzerinde boyun eğeceğiz...
Ya da sonu ne olursa olsun dimdik duracağız...
Tabi ki dik durmanın bedeli var...
İşte bugün bunu yaşıyoruz...
Yani Türkiye'ye bugün bağımsız dik bir duruş sergilemenin bedeli ödettirilmek isteniyor.
Artık geçmişten ders alıp geleceğe yürüyen, küresel güçlerin emir kulu olmayan, sesini gür bir şekilde çıkaran, Ortadoğu coğrafyasında ki gelişmelere kayıtsız kalmayan, büyüyen gelişen bağımsız kararlar alan bir Türkiye, ABD ve Batı’yı çıldırtıyor..
Üzerine birde Rusya ile kurulan büyük dostluk köprüsü mükemmel iş birliğinin Ortadoğu’daki ittifaka kadar gitmesi daha da çıldırtıyor küresel güçleri!..
Artan terör olaylarının ardından Rus Büyükelçisi'nin Ankara’da bir polis tarafından suikasta kurban gitmesinin resmen büyük bir provokasyon olduğunu dünya alem biliyor.
Yani kumpas sürüyor!..
Üst akıl Türkiye üzerinde bir türlü istediği oyunu kuramıyor!
Çünkü artık o eski Türkiye, o eski liderler, o eski millet yok.
15 Temmuz'un milat olduğu gibi tankların önüne yatan,kurşanlara göğsünü geren uyanan bir Türk milleti var!..
O nedenle oyunu görmek için biraz tarihe dönmek gerekir.
Çünkü 'alışmış kudurmuştan beterdir ' misali bir ABD bir Batı...
ABD yönetiminin gizli bir parçası olan ABD’li Yahudi bankacı iş adamı David Rockefeller, yıllar önce son yüzyılın en büyük itiraflarını yaptığı açıklamalar hiç bir zaman unutulmazdır..
Derstir..
Bir çoğunuz okumuş olabilirsiniz, ama yeniden okumakta bugünleri anlamakta bir kez daha fayda olduğunu düşünüyorum.
Belki yazı uzun olabilir,vaktinizi alabilir ama okuyun ve neler olduğunu görün. Rockefeller’in bu itirafları, aslında hepimizin bildiği ama ne yazık ki o tarihlerde üstünde durmadığımız tarihi gerçekler...
İyi okuyun!.
Bakın üst aklın tezgahlarına...
İşte David Rockefeller'in itirafları; .
***
TÜRKİYE’YE “MARSHALL YARDIMI” İLE EL
ATTIK…
Türkler de yıllar boyu komünizm'e karşı savaşmıştır. 1950’lerde
ülke yönetimine bize desteğimizle Adnan Menderes gelmişti. Aslında
Menderes bizimle başta gayet güzel bir diyalog kurmuştu. Bizden
seçimde aldığı destek karşılığında, Marshall yardımı adı altında
devamlı borç alıyor ve ülkesinde yatırımlar yaparak sanayi yapısını
geliştiriyordu. Fakat o kadar plansız ve programsız harcama
yapıyordu ki ödeme günleri geldiğinde, bizden borç ödemek için
tekrar tekrar borç istemeye başladı. Biz de kendisinden ülkesini
yabancı sermayeye açmasını ve bizim şirketlerimize özel imtiyazlar
tanımasını, diğer bir deyişle Osmanlı İmparatorluğu’na dayatılan
kapitülasyonlar benzeri şeyler talep ettik. Menderes bize bunu
hiçbir zaman kabul etmeyeceğini söyledi ve bizden uzaklaşamaya
başladı. Ülke insanı ilk defa asfalt yollarla tanışıyor, fabrikalar
arka arkaya dikiliyordu. Ülkenin çoğunluğu Müslüman olduğu için
ülkenin her yerine camiler yaptırıyordu. Menderes bu şartlarda
iktidarda ki yerini uzunca bir süre için, sağlamlaştırdığını
sanıyordu. Bir darbe ile bu işe bir son verildi ve sonunun öyle
bitmesini istemediğimiz halde, çalışma arkadaşlarıyla beraber idam
edildi. Sadece CELAL BAYAR kurtuldu, çünkü yakın arkadaşı
Papa Roncalli ya da diğer adıyla 23. John, Vatikan’ın baskısıyla
onu idamdan kurtardı.
1980 DARBESİ BİZİM İSTEĞİMİZDİ…
Türkiye'de gerçekleşen 1980 darbesi de bizim isteklerimiz
doğrultusunda yapıldı. O zamanlar ülkede bir solcular, bir sağcılar
iktidara geliyor ve bizim isteklerimiz doğrultusunda ülke
ekonomisini yönlendiriyorlardı. Fakat Amerika ve Avrupa’da gelişmiş
ülkelerin piyasaları doyuma ulaşmışlar ve biz yeteri kadar mal
satamaz olmuştuk. Bunun üzerine diğer az gelişmiş ülkelere
uyguladığımız planı onları da uygulamak istedik ve serbest piyasa
ekonomisine geçmelerini ve ithalatın serbest bırakılmasını talep
ettik. Bu istediğimizi kabul etmiş görünüyorlar, fakat işi
uzatıyorlardı.
TÜRK GENCİ UYDURMA İDEOJİLER UĞRUNA CAN
VERDİ..
En sonunda bu ikilem yine bildiğimiz yollarla, Ordo Ab Chaos ile
çözüldü. Yani önce kaos, sonra düzen. Provokatörlerimiz
aracılığıyla sağ ve sol ideoloji kavgaları başlatıldı. Aslında
başında onay vermiş gibi göründüğümüz Kıbrıs Savaşı’ndan sonra
ülkeye uygulanan ambargo sayesinde halk canından bezmiş, ülkede yağ
ve tuz bile bulunamaz olmuştu. Karaborsacılar zenginleşirken halk
iyice sefalete düşmüştü. Ülkeye gönderilen provokatörlerimiz için
bu halkı kışkırtmak hiç zor olmadı. Ülke halkı sağcı ve solcu
olarak iyiye bölündü ve çatışmaya başladılar. Olaylar öyle bir
dereceye geldi ki, her gün elli altmış kişi sokak çatışmalarında
ölmeye başlamıştı. Bütün ülke terör korkusu altında eziliyordu.
İnsanlar akşamları sokağa çıkamaz olmuştu. Her an bir serseri
kurşuna hedef olmak vardı. Binlerce Türk genci uydurma ideolojiler
uğruna can vermişti.
Hükümetler birbiri arkasına iktidara geliyor fakat olayları
önleyemiyorlardı. Sonra darbe geldi ve bütün olaylar bıçak gibi
kesiliverdi. Zavallı ülke halkı bu sözde başarıyı darbenin bir
neticesi olarak gördüler. Çünkü nihayet terörizm sona ermiş, ülkeye
huzur gelmişti. Aslında provokatörlerin görevi bitmiş, sahneden
çekilmişlerdi. Burada oynanan oyun, halkı umutsuz ve çaresiz bir
duruma düşürmek ve onlara bir “kurtarıcı” sunmaktır; ondan sonra bu
kurtarıcı ne yaparsan yapsın hemen kabullenecektir.
ÖZAL, KAPILARI SONUNA KADAR AÇTI…
Askeri hükümet bir süre devlet yöneticiliği yaptı ve bizim
belirlediğimiz bir kişiye yönetimi devretti. Bu Turgut Özal’dı.
Özal, tam da bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkenin kapılarını
bize sonuna kadar açtı. Bizim şirketlerimiz bu bakir piyasaya
kurtlar gibi saldırdılar. İlk önceleri fiyatları çok düşük tutarak
yerli sanayinin rekabet gücünü düşürdüler. Ülke artık Amerikan ve
Avrupa yapımı mallarla dolmuştu. Sanayi şirketlerimiz stoklarını
eritirken finans şirketlerimiz de ülkeyi artan ithalatı
karşılayabilmeleri için yüksek faizlerle borç yatağına
sürüklüyorlardı. Böylece, gelişmekte olan ülkeler olarak
adlandırdığımız bu ülkelerin hemen hemen hepsinde uygulanan ve
80’li yıllarda başlatılan bu proje ile, bütün ülkeler hem bizlerden
aldıkları mallarla sanayi şirketlerimizi zenginleştirmeye devam
ediyorlar, hem de bu malların karşılığı olan ödemelerini yapabilmek
için bizim finans şirketlerimizden aldıkları yüksek faizli
kredilerle, her sene artan bir borç batağına sürükleniyorlar.
TÜRKİYE’DE PARA İTİBAR GÖRDÜ…
Bu arada, Özal bütün bunların yapılabilmesi için gereken kanunları
yavaş yavaş çıkarmıştı. Bu ülke vahşi kapitalist sistemle o kadar
çabuk uyum sağladı ki, bizim bile düşünemediğimiz hayali ihracat
gibi vurgun yöntemleri keşfettiler. İnsanlar artık en kısa ve en
kolay yönden servet yapmanın peşine düştüler. Rüşvet, devlet
bankalarının çeşitli entrikalarla soyulmaları, banker skandalları
birkaç örnek. Arkadaş, dost, aile gibi kavramlar unutuldu ve sadece
parası olanlar itibar görmeye başladı. Bu arada, yerli sanayi can
çekişiyor, küçük işletmelerden başlayarak yavaş yavaş büyük
işletmelere doğru bir iflas dalgası yayılıyordu. Devlet işletmeleri
ise bizim istediğimiz yöneticilerin atanmaları sağlanarak zarar
ettiriliyordu. Sonunda bu işletmeler ya kapatılıyor, ya da
özelleştirme hikayesiyle, ucuz fiyatlarla şirketlerimiz tarafından
ele geçiriliyordu.
“KÜRT DEVLETİ PROJESİ”İÇİN ÖNCE ÖRGÜT
YARATTIK…
Beyni yıkandığı için temiz hayallerle işe başlayan Özal, sonunda bu
sistemin gerçeklerini görerek kendisini de kapitalizmin çarklarına
kaptırdı. Ailesini ve yakın çevresini zengin etmeye başladı. Öyle
bir duruma geldiler ki Özal’ın çevresinde prens ve prensesler
ortaya çıkmaya başlamış, biz ülke monarşizme dönüyor diyerek
kaygılanmaya başlamıştık. Aslında tam bir komedi oynanıyormuş. Her
neyse, ülke insanının tepkisini ölçmek için kendisinden Kürt
devleti fikirlerinden bahsetmesini istedik. Fakat bu düşünceler
kendisine pahalıya mal oldu. Biz de Kürt devleti projemizi hayata
geçirmek için *** denilen bir örgüt yaratıldı. Bu örgütle uğraşmak
ülke ekonomisine çok büyük zarar verdi ve şu anda koskoca Osmanlı
İmparatorluğu’ndan geriye kalan bir avuç toprakta varlığını
sürdüren Türkiye, bizim hiçbir istediğimiz geri çevirecek durumda
değil. Sanırım yakın gelecekte topraklarından biraz daha, bir süre
sonra da bizim için hala geçerli olan Sevr Antlaşması uyarınca
hemen hemen tamamından fedakarlık etmek zorunda kalacak.
TÜRKİYE BİZİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ…
Türkiye hakkında biraz daha durmak istiyorum; çünkü daki en stratejik konumdaki ülkedir ve bizim için çok önemlidir.
Nedenlerine gelince:
Birincisi Büyük İsrail Devleti topraklarının su
kaynaklarının önemli bir kısmı şu anda Türkiye’ye
aittir.
İkincisi, Müslüman ve demokratik bir ülke olarak
bu konuda öncü bir ülkedir. İslamiyeti yıkmak istiyorsak önce
Türkiye’den başlamalıyız.
Üçüncüsü, Avrupa ve Asya arasında bir köprü
durumdadır.
Maden, petrol, doğalgaz gibi zengin yer altı kaynaklarına sahip
Ortadoğu ve Kafkasya’ya hakim olmak istiyorsak bu ülke elimizin
içinde olmalıdır. Ortadoğu hemen hemen elimizde sayılır. Kafkasya
ve Orta Asya’daki diğer Türk devletleri de yakında darbelerle
kargaşaya boğulacaklar ve avucumuzun içine düşecekler. Bu Türkler
aslında birleşip bir araya gelseler karşılarında hiçbir güç
duramaz. Bu yüzden böyle bir olasılığa karşı, ajanlarımız her an
tetikte bekliyorlar. Türk devletlerinde kilit mevkilerdeki
adamlarımız, aralarında en ufak bir yakınlaşma sezdiklerinde hemen
istikrarı bozacak olaylar ve darbelerle bunu önlüyorlar.
EN ÖNEMLİSİ, TÜRKLER MEDENİYETİN BEŞİĞİDİR ..
Dördüncüsü, ülke bor madenleri bakımından
dünyanın en zengin ülkesidir ve bu maden dünyada yakın bir
gelecekte, petrolden bile daha önemli bir hale gelecek.
Beşincisi ve belki de en önemli olanı;
Türkler medeniyetin beşiğidir. Türkler, Milattan Önce
4.000’lerde Orta Asya’da yaşayan büyük bir felaketten sonra
yaşadıkları yerleri terk edip, Mezopotamya’ya ve Rusya üzerinden
Avrupa’ya gelen Aryanlar, yani dünyadaki en medeni olarak kabul
ettiğimiz Ari Irk’tandırlar ve Avrupa’daki Finliler, Macarlar gibi
bazı uluslar Türk kökenlidir. Ayrıca Anadolu’da büyük uygarlıklar
kuran Hititler ve Asurlular’ın da Türk kökenli olma ihtimali
yüksektir.
Milattan Önce 3.500 yıllarında Mezopotamya’da yaşamış olan Sümerler
ilk yazıyı bulan, toplumda adaleti sağlamak için ilk yasaları
çıkaran ve mahkemeleri kuran, ilk para kullanan ve vergi toplaya,
ilk okul açan ve tekerleği bulan ulustur: yani dünya medeniyetinin
başlangıç noktasıdır ve soyları tarihçilerimizin araştırmalarına
göre Türk kökenli insanlardır. Çünkü Sümerler o bölgenin yerli
halkı değildirler; yani göçebedirler ve tarihçilerimizin
araştırmalarına göre “kız” manasına gelen “kır” kelimesi, “öküz”
manasına gelen “ökür” kelimesi gibi bugüne kadar çözülebilen 1000
civarında Sümerce kelime ve “Ayağını yere sıkı bas, Tatlı söz
yılanı deliğinden çıkarır, Sel gibi silip süpürmek, Yağ gibi
erimek” gibi yüzlerce atasözü bugün Türkçe’de kullanılmaktadır.
Sümerlerin Ay Tanrısı’nın simgesi olan “Yarımay”, bugün Türk
bayrağında kullanılmaktadır. Roma ve Yunan medeniyetleri
Sümerlerden oldukça fazla faydalanmışlardır; mesela yapılarındaki
süslemeleri ve Tanrıları Sümer tapınaklarından gelir.
Fakat biz bunu örtbas etmek için, Milattan Önce 2.000 yıllarında,
yani Sümerlerden 1.500 yıl sonra başlamış olmasına ve Yunan
medeniyetini, dünyadaki ilk medeniyet olarak dünyaya tanıttık. Daha
da ilginç olanı, Yunanlılardan önce Mısır Medeniyeti başlamıştır;
ama onlar da ancak Sümerlerden 1000 sene sonra piramitlerini
yapabilecek uygarlık düzeyine gelebilmişlerdir. Mayalar ve İknalar;
Sümerler'den 2000 sene sonra ziguratlarını aynı biçimde
yapmışlardır.
MEDENİYETİN BEŞİĞİ BU MİRASA EL
KOYMALIYDIK…
Medeniyetin beşiği olarak Türkleri kabul edemezdik; tam aksine
binbir entrika ile bu kültür miraslarına el koyarak biz onları
bütün dünyaya barbar, hak hukuk tanımayan bir toplum olarak
tanıttık ve bunda da oldukça başarılı olduk. Sümer Kralları
Urukagina ve Urnammu, çok tanrılı bir toplum kurarak, insanlar
arasında adaleti sağlamak ve haksızlıkları önlemek için yasalar
çıkararak, çağımız toplumlarına öncü olurlarken, bugün tek tanrılı
bir toplum olan Türkiye’de bizim çalışmalarımız sonucu, fuhuş,
rüşvet, hırsızlık, haksız kazanç ve gelir dağılımı aşırı
düzeylerdir.
Aslında insanlar tarih kitaplarını açıp okusalar, bütün gerçeği
görecekler ama insanoğlu için duyduğuna inanmak yeterlidir, okumak
çok zor gelir.
OSMANLI’YI YIKMAK ZOR OLMADI..
Birinci Dünya Savaşı, Avrupa’da bize karşı olan imparatorlukları
dağıtmak ve en önemlisi Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayarak
Ortadoğu’daki petrol yataklarını ele geçirmek ve İsrail devletinin
yolunu açmak için çıkarılmıştı. İsrail devletinin kurucusu sayılan
Theodor Herlz, o zamanki Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit’e giderek,
bizim ailemizin desteğiyle Filistin topraklarını satın almak
istedi. Fakat padişah bize karşı çıktı. Bizim için Osmanlı
İmparatorluğu’nu yıkmak çok zor olmadı. Çünkü padişahlar genellikle
Türk kadınları yerine, fethettikleri ülkelerden köle olarak
getirdikleri başka din ve ırklara mensup kadınlarla evleniyorlardı.
Tabii Hürem Sultan gibi bu kadınlar zamanla ülke yönetiminde söz
sahibi oldular ve kendileri gibi yabancı kökenli adamlarıyla bizim
istediğimiz gibi, ülkeyi yıkıma götüren bir şekilde yönetmeye
başladılar. Padişahlar ise devlet yönetiminin emin ellerde olduğu
düşüncesiyle zevk ve sefaya dalmışlardı. Bu da Osmanlı’nın çöküş
devrini başlattı. Mason örgütleri tarafından kışkırtılan insanların
çıkardıkları isyanlarla topraklar kaybedilmeye başlandı. Hazine
plansız harcamalarla tüketildi.Savaş sonunda hedefimize
ulaşmamıza az kalmıştı; ama Atatürk adında bir lider ortaya çıkarak
planlarımızı bir süreliğine ertelememize neden oldu. Tabii
ki sonuçta bizim finans ve silah sanayi şirketlerimiz servetlerini
onlarca kez katladılar. I. Dünya Savaşı sonunda Monarşizm tez
olarak, Demokrasi antitez olarak, Komünizm’i yani sentezi
oluşturdu.
Devam edelim Türkiye dışındaki
itiraflarına;
İSRAİL DEVLETİNİ ROTSCHILD AİLESİ
KURULDU
Büyük İsrail İmparatorluğu’nun temelini oluşturan İsrail Devleti
1948 yılında Rotschild Ailesi’nin cömert mali desteğiyle kuruldu.
Ordo Ab Chaos yine işe yaramıştı. Bu arada savaşta iflas eden
ülkelerin ekonomilerinin düzeltilmeleri için Harriman, Rockefeller,
Vanderblit ve Rothschild finans kurumlarından aldıkları borç
paralar devreye giriyordu.
ÇİN, HENÜZ KONTROL EDEMEDİĞİMİZ BİR
ÜLKE AMA ..
Çin ise Amerikan Bechtel Corporation’ın verdiği teknoloji ve beyin
gücüyle süper bir güç haline geldi. Bu ülke henüz kontrol
edemediğimiz, dünyadaki tek ülke. Fakat Amerikan ekonomisine büyük
katkıda bulunuyorlar; çünkü iş gücü çok ucuz, ayda 30 dolara
çalışacak işçi bulmak bizim ülkelerimizde patronların en tatlı
rüyası olurdu.
Size dünyadan kısa örnekler vererek konuşmamıza devam
edeceğim;
Vietnam savaşında, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği
silah endüstrileri, yeni imal ettiği silahları deneme fırsatı
bulmuştu ve silah sanayisini canlandırmak için devlet, eskileri
kullanarak elden çıkarmıştı. ‘Agent Orange’ adlı kimyasal silah ile
bu zehirin bitkiler üzerinde ölümcül etkileri görülmüş oldu. Bir
ülke ekonomisi batağa sürüklendi.
Kore savaşı ile bu ülke iyiye bölündü ve kalkınma hayalleri suya
düştü. Böylece ülke ekonomisi tahrip edildi. Ayrıca bu ülkede
mikrop bombaları ve dioksin gibi çeşitli zehirler ile biyolojik
savaş denemeleri yapıldı. Kamboçya’da Amerika ile ticaret yapmayı
reddeden lider Sihanuk 1970 yılında bir darbe ile devrildi ve
yerlerine ülkeyi kaosa sürükleyen Pol Pot ve Kızıl Kmerler
geçirildi. Tayland’da yine ülke yönetimi devrilerek yerine
diktatörlük rejimi kuruldu. Ülke ekonomisi yıllarca bize
çalıştı.
Endonezya devlet başkanı Suharto 1957-58 yıllarında Amerika
Birleşik Devletleri’nin verdiği silahlarla Doğu Timor’u işgal etti
ve yıllarca sürecek bir kaos yarattı, binlerce insan öldü.
İRAN ,IRAK SAVAŞI BİLİNÇLİ
ÇIKARTILDI..
İran-Irak savaşı Saddam’a büyük vaatler yapılarak başlatıldı. İlk
iş olarak birbirlerinin petrol kuyularını ve tesislerini
bombaladılar. Tabii sonunda petrol zengini bu iki bizlerden daha
fazla silah satın alıp savaşı kazanabilmek için ülke ekonomilerini
iflas ettirecek düzeye getirdiler. Sonuçta bütün şehirleri ve
petrol tesisleri yine bizler tarafından yeniden kurulacaktı. Bu de
yine bizlerden daha fazla borç almakla mümkün oluyordu.
SADDAM DOLDURUŞA GETİRİLDİ.
Saddam dolduruşa getirilerek başlatılan 1990 yılındaki Körfez Savaşı, ile Irak ekonomisi bir kez daha çökertildi; Kuveyt’i tekrar inşa etmek için milyarlarca dolarlık iş bağlantıları yapıldı; Amerikan askerleri bölgeye ilelebet yerleşti. Bu savaşta test amacıyla tüketilmiş uranyum bombaları kullanıldı. Bu bombalar, etkisi yıllarca sürecek radyoaktif maddeler yayarak bölgedeki yüz binlerce insanın, tabii bu arada bizim askerlerimizin de ölmesine yol açtı, hala da insanları öldürmeye devam ediyorlar..
AKSİ HALDE TERÖR OLAYLARINI DEVREYE SOKUYORUZ
Avrupa ülkelerinde kurulan İtalya Gladio’su benzeri
istihbarat örgütleri sayesinde, bütün ülke yönetimlerini kontrol
altında tutmaktayız.
İstanbul’ daki sinagoglara yapılan saldırılar ve Madrid’deki tren
bombalama olayları, bu ülkelere bizim isteklerimizi görmezden
geldiklerini hatırlatmak için yaptırıldı.
New York İkiz Kuleler, Pentagon saldırıları, Kenya ve Suudi
Arabistan’ daki bombalama olayları ise tamamen bizim planlarımız
doğrultusunda icra edildiler.
5 MİLYAR İNSAN, BİZİM 1 MİLYAR İNSANIMIZ İÇİN
ÇALIŞIR
Çünkü bizim ırkımız seçilmiş ırktır, diğerleri sadece
köledirler. Eğer yaşamak istiyorlarsa ömür boyu bize bu şekilde
hizmet etmek zorundadırlar. Dünyadaki 5 milyar insanı bizim
toplumlarımızdaki 1 milyar insan için çalışıyorlar. Bütün
zenginlikleri bizim şirketlerimize ve dolayısıyla bizim
ülkelerimize akıtılıyor. Biz gelişmiş ülkeler, her geçen gün daha
da zenginleşirken, üçüncü dünya ülkeleri, ekonomileri çökertilmiş,
halkı uydurma savaşlar ve olaylarla sefalete sürüklenmiş çaresiz
bir halde; refah içinde yaşayan işbirlikçi yöneticileri ve zengin
tabakları bizim emirlerimizi bekliyorlar.
***
Evet sevgili okurlar oyunun boyutunu itiraflarda görüyorsunuz!
Bunlar bir hikaye değil gerçek!
İşte ÜST AKIL bu!
Ve bugünde geçerlidir..
İtiraflardaki 'Dediğimizi yapmayan ülkeleri terör olayları ile baş başa bırakırız' sözü bugünler içinde ne anlam taşıyor!
Tezgah aynı!..
İşte bugün Türkiye özellikle son süreçte geçmişte yaşananlardan ders alarak müthiş bir milli irade ortaya koyarak, bağımsız milli bir duruşla o oyunlara artık fırsat vermemek için büyük direnç gösterdiği için hedef ülke haline geliyor..
15 Temmuz darbe girişimi ile milletin büyük iradesinin duvarına toslayıp Türkiye’ yi dizleri üzerine çökertmeyen, bölünmenin yolunu açamayanlar büyük bir hırsla terör olayları ile saldırırken diplomat suikastları ile yeni bir oyunu devreye sokuyorlar..
Tablo net;
Yazımın başında belirttiğim gibi;
Ya dizleri üzerine çökertilmiş,parçalanmış bir Türkiye..
Yada 2023 hedefine bağımsız bir ülke olarak yürüyen bir Türkiye..
Karar verildi..
Millet 15 Temmuz gecesi dedi ki; 'Dik dur eğilme bu millet seninle'
Dünya kadın, çoluk çocuk demeden mazlumların katledilmesini seyrederken ’Onlar bizim kardeşimiz’ diyerek bağrına basan hayır duası alan kimsesizlerin kimsesi bir Türkiye...
Bakın dün Avrasya tüneli açıldı.Türkiye Cumhuriyetinin bu dev projelerini görünce çıldıran bir Batı ve ABD karşımızda...
İstanbul ’u fethederken gemileri karadan yürüten neslin ; bugün araçları denizin altından yürüten torunları bir Türkiye gerçeğini yaşıyor dünya!..
İşte bütün mesele bu arkadaşlar..
Bu büyük millet her zaman olduğu gibi Allah'ına sığınıyor..
Ne diyor üstat Necip Fazıl.
‘BU YÜK SENDEN ALLAH IM, ÇEKECEĞİM, NAÇARIM! SENDEN SANA SIĞINIRIM,SENDEN SANA KAÇARIM’..
'Yeni Türkiye’ nin yeni sloganı belli ’ÖZGÜRLÜK SAVAŞÇISI TÜRKİYE’
Allah yar ve yardımcımız olsun..