Özel yetki mayınlı arazi…
Özel yetki mayınlı arazi…
Mit yöneticilerinin ifadeye çağrılmasıyla başlayan devlet krizi, devreye Başbakanın girmesi ile çözüldü. Çözüm sırasında biraz kitap dışına çıkılmadı da değil… Bu süreç bana Turgut Özal’ın bir kez Anayasa’yı delsek bir şey olmaz” sözünü hatırlattı ama ne olduysa oldu ve hikaye hükümetin istediği gibi sonlandı. Birkaç gün içinde savcıya dosyadan el çektirildi, polisler tayin edildi, arama kararı yeni yasa çıkıncaya kadar uygulanmadı, yeni yasa görülmemiş bir hızla çıkarıldı ve aynı hızla köşkten onay aldı. Mit’çiler için çıkarılan arama kararı kaldırıldı.
Bu süreçte hemen her kalem olaya farklı baktı. Ancak ağırlıklı olarak “cemaat ile hükümetin karşı karşıya geldiği” yorumu yapıldı.
Bu yaygın görüşe bir iktidar partisinden bir de cemaatten yanıt geldi. Gelen yanıtlar “cemaat ile hükümet arasında sorun yok” ortak başlığı altındaydı.
Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni manifesto niteliği taşıyan ve Cemaat değil Camia başlıklı yazısında Gülen hareketinin Cemaatten öte bir yapıya dönüştüğünü anlattı uzun uzun. Bir tek kez Ak Parti ismini geçirmeden. Demokratikleşme, şeffafflık, vesayete karşı durma temel ilkemiz, bunu içine sindiren siyasi hareketlere eşit mesafedeyiz dedi.
Ak Parti’nin önemli ismi Yalçın Akdoğan ise Cemaatle çatışma yok, araya fitne fesat sokmaya çalışanlar var” diye özetleyebileceğimiz bir yazı ile tartışmaya dahil oldu.
Bu iki yazıyla, taraflar birbirlerine “kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” atasözünde olduğu gibi üstü kapalı mesajlar ilettiler. Hem birlikte olmanın avantajlarını ortaya koydular kendi pencelerinden, hem de yaşanacak sıkıntının her iki tarafa vereceği zararı…
Cemaat Ak Parti’ye “size mecbur değiliz” dedi, Ak Parti’de sizin ilkelerinizi benimseyen tek parti biziz, biz zarar görürsek siz de görürsünüz mesajını iletti.
Kriz bu iki yazı ile bir noktaya geldi ve şimdilik rafa kaldırıldı. Eğer hükümet, krizden yola çıkarak özel yetkili mahkemelerin yetkisini tartışmaya açmazsa, gerilimin daha da ileri gitmesi beklenmiyor…
…
Cemaat ve cemaate yakın gazeteler, televizyonlar ve kalemler hala Mit içindeki vesayetçi yapının hem hükümete hem de cemaate komplo kurduğuna inanıyor.
Hükümet ise cemaate mensup bazı bürokratların, “birilerinden talimat almasalar bile”, kraldan çok kralcılık yaparak, MİT’i ve dolayısı ile hükümeti hedef tahtasına koyduğundan şüpheleniyor.
Bu şüphe son günlerde hükümete yakın gazetelerde “özel yetkili mahkemeler” hedef alınarak ortaya konuyor.
Yetkiler kullanılırken hukukun dışına çıkıldığı algısı, bu mahkemeleri polislerin yönlendirdiği iddiası Star gibi, Yeni Şafak gibi gazetelerin sayfalarında yer bulabiliyor.
Yani özel yetkili sisteme muhalefet genişliyor. Hükümetin, mahkemelerin yetkilerini kısıtlama yönünde adım atacağına ilişkin beklenti güçleniyor. Hükümet ile cemaat arasında sağlanan sulh-u bozabilecek tek ve en yakın gelişme de bu beklentinin gerçekleşmesi.
Çünkü cemaate yakın çevreler, kendi deyimleriyle, Türkiye’de vesayet rejiminin hala tehdit olduğunu düşünüyor ve özel yetkili mahkemeler kaldırılırsa bugüne kadar yürütülen mücadelenin boşa çıkacağından, daha da açık olarak, askerin yeniden güç kazanmasıyla, bu kez kendilerinden rövanş alınabileceğinden endişe ediyorlar. Yani Cemaat ile hükümet arasındaki sorun şimdilik derin dondurucuda yerini aldı ama süreç önümüzdeki dönemde başka sorunlar üretmeye aday.
2014 yılında Cumhurbaşkanlığı, 2015 yılında genel seçimler de var. Denkleme bu iki kritik tarih de alındığında, bir de uluslar arası hareketlilik göz önünde bulundurulduğunda, çalkantılı günlerin bizleri beklediğini söylemek yanlış olmaz. Her anlamda sürprizlere açık olmak lazım.