Öteki Mahallenin Hukukunu Savunma
Kendi mahallesinin hukukunu karşıtlarından korumak, aydınlar için ‘sıradan’ bir görev iken ‘diğer’in hakkını kendi grubuna, gettosuna, mahallesine ve genel otoriteye karşı korumak asıl erdemdir.
Filistin sorununda aktif bir entelektüel rol model olarak Edward Said’in yerine Noam Chomsky’nin daha yerinde olduğunu yazmıştım önceki yazıda. Entelektüel kimliğinin ve değerli çalışmalarının yanında aktif olarak siyaset yapan Edward Said’in aydın duruşunun hakkını teslim etmek lazım. Ancak Noam Chomsky’nin kendinden olanların baskı ve zulmüne karşı ‘diğer’in hukukunu savunan duruşunun bizim coğrafyamızda aydın iddiasında olan ve aydın olarak görülenler için daha yerinde bir örnek olduğunu düşünüyorum.
Aydınlar, kendi hukukunu savunmada beceriklidir. Kendilerini ait hissettikleri grupların öncelikleri için mücadelede kimsenin sorunu yok. Kimliği herhangi bir politik risk taşımıyorsa mağdurun hukukunun çokça savunulduğuna da şahidiz.
Ancak bana sorarsanız, bütün doğu toplumlarında aydın kabul edilenlerin en temel sorunu, adalet reflekslerinin ilkesel değil konjonktürel olmasıdır. Yani toplumsal sorunlara dair yaklaşımların merkezinde her zaman kendisinin ya da kendisini ait hissettiği grubun öncelikleri vardır.
Aydın olarak görülen kişilerin bir diğer sorunu ise güç ile olan ilişkileridir. Edward Said, Entelektüellerin Temsili adlı kitabının bir bölümünde otoriteye/güce doğruyu söyleme becerisini aydınların en önemli ödevi olarak ortaya koyar.
Sanırım dananın kuyruğunun koptuğu yer tam da burası. Otoriteye ve güce karşı risklerine ve bedeline rağmen doğruyu haykırma becerisi/görevi…
Risk ve bedelin başında ise ‘hain’, ‘satılmış’, ‘işbirlikçi’ gibi oldukça tanıdık ve evrensel karalama, baskı ve tehdit etiketleri gelmektedir. Konu İsrail olunca buna bir de ‘neo-nazi’ ve ‘antisemitist’ sıfatları da eklenmektedir. Maalesef bu karalama kampanyaları sadece kampanya olarak da kalmaz, yer yer fiziksel şiddete ve ölüme kadar da gider.
Aydınlarımızın ve aydın muamelesi görenlerimizin görevlerini hakkıyla yerine getirdiğine dair genel bir kaygı var ki buna katılmamak elde değil. Karşı mahallenin hukukunu savunma cesaretini gösteren aydın temsili noktasında çorak haldeyiz. Bu konuda çağdaş örnekleri aydınların önüne koymaya ve kendilerini bu ahlaki çizgiye davet etmeye toplumun hakkı var.
Bu anlamda Noam Chomsky yaşayan iyi bir örnek. ABD’nin Philadelphia şehrinde Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir ve ilk gençlik yıllarından itibaren dilbilim için çok temel teorileri ortaya atar. Erken yaşta ABD’nin saygın bir üniversitesi olan MIT’de ders verir ve dilbilimci, filozof, bilişsel bilimci, tarihçi, sosyal eleştirmen sıfatlarını hak edecek kadar geniş bir yelpazede eserler yayınlar. Şu an 150 kadar kitabı bulunan Chomsky, Vietnam savaş karşıtlığı ile başlayan uzun bir politik aktivistlik geçmişine de sahip.
Filistin meselesinde Chomsky’yi özel yapan ise Yahudi bir ABD vatandaşı olmasına rağmen İsrail yönetimine ve ABD’nin politikalarına karşı takındığı eleştirel tutumdur. Bir ABD vatandaşı olarak ABD dış politikasına ve ABD’nin Filistin sorununda İsrail’i her koşulda desteklemesine dair en üst perdeden eleştiri getirmekte. Yine bir Yahudi olarak Filistin’de mutlak eşit iki devletli bir çözümü savunmakta ve İsrail yönetiminin Filistin’de yıllardır uyguladığı politikaları dile getirilebilecek en sert şekilde dile getirmektedir. İsrail yönetiminin uygulamalarını “terör” olarak nitelendirmekten çekinmemektedir.
Bu politik tavrından dolayı ABD’de İsrail lobisinin hedefi de olmuş, hakkında birçok karalama kampanyası yapılmış. Hatta bu görüşleri ve söylemleri yüzünden konuşma yapmak üzere davet edildiği Batı Şeria’ya sokulmamış ve Birzeit Üniversitedeki konuşması engellenmiştir.
Kendi mahallesinin hukukunu karşıtlarından korumak, aydınlar için ‘sıradan’ bir görev iken ‘diğer’in hakkını kendi grubuna, gettosuna, mahallesine ve genel otoriteye karşı korumak asıl erdemdir. Bu anlamda aydınlarımızın örneğe ihtiyaç duyduğu kesin ve Chomsky bu konuda çok daha yerinde bir misal.