Osmanlı’nın Avrupalı müzisyenleri
Osmanlı'nın Batı müziğine karşı tavrı nasıl değişti? Yeni bir kitap anlatıyor.
Abone ol16. yüzyılda Fransa Kralı I. François, Sultan Süleyman’a yardımlarından dolayı teşekkür etmek için bir grup müzisyen yollar. Grubu dinleyen Sultan, müziği ruh okşayıcı bulur. Ve bu niteliğinden dolayı kendi ordularının disiplinini bozacağından korkarak müzisyenleri apar topar ülkelerine geri gönderir. Ama Osmanlı’nın bu müziğe karşı tavrı yıllar geçtikçe hızla değişecek, Avrupalı müzisyenler Osmanlı’ya çok sesli müziği kendi ülkesinin kültürüyle birlikte getirmekte gecikmeyecektir.
ÖNCE ORDUDAN BAŞLADI
Evren Kutlay Baydar’ın geçen hafta Kapı Yayınları’ndan çıkan kitabı “Osmanlı’nın Avrupalı Müzisyenleri” işte bu dönüşümü anlatıyor. Baydar’ın ekollere böldüğü ve müzisyenlerin yaşamlarını tek tek incelediği kitap oldukça ayrıntılı. Hatta bu müzisyenlerin ev adreslerine kadar verilen ince detaylar arasında kaybolabiliyorsunuz. Ama bu çalışma bu kadar özenli olmasaydı satırlar arasındaki hikâyeler ortaya çıkmazdı.
Baydar’ın anlattığına göre, Batılılaşma hareketiyle birlikte Osmanlı’ya Batı Müziği’nin tam olarak gelmesi 19. yüzyılın ilk yarısını bulur. O dönem (hemen her şeyde olduğu gibi) müzik eğitimleri de önce ordudan başlar. II. Mahmud döneminde Vaka-yı Hayriye olayıyla dağıtılan Yeniçeri Ocağı’nın aksine mehterhanelere dokunulmaz. Ancak kurulan yeni orduda “Avrupalı” örneklerden ilham alınmıştır ve tören yürüyüşleri mehterana uymaz. Durum böyle olunca ileride ilk saray konservatuarı olacak Mızıkayı Hümayun kurulur.
Ki bu aynı zamanda müzikteki yenileşmenin de ilk adımıdır. Avrupa’dan gelen müzisyenler yalnızca orduya eğitim vermekle kalmaz halka açık konserler düzenler, özel dersler de verir.
LISTZ VE BERGER
Dönemin bestecileri içinde kitapta en çok ünlü Macar piyanist besteci Franz Liszt ve onun Osmanlı topraklarına getirdikleri anlatılıyor. (Sadece onun bu topraklara gelmesi bile arkasından birçok ismi Osmanlı’ya çekmiş). Üstelik öğrencilerinden birine ait olduğu düşünülen bir hatıratta yazılanlar (işte bahsettiğim satır arası hikâyelerinden) Liszt’in dönemin mega starı olduğunu düşündürtüyor.
Derslerini mutlaka ziyaretçiler eşliğinde yapan Liszt’in konukları kimi zaman öğrenciler kimi zaman büyük sanatçılar olurmuş. Ama işin ilginci, onu görmek için kapıda bekleşenlerden uşağın epey para kazanması. Zira uşak Liszt tarafından kullanıldığını söylediği nice eşya satmış bu hayranlara. Üstelik bunların arasında en rağbet gören diş fırçasının 200 kereden fazla satıldığı yansıyor satırlara.
Aynı ekolden Karl Berger’inkiyse belki de kitaptaki en ilginç hikâye. Berger’in hem keman virtüozu hem de pedagog olması ve öğrencilerine de bu teknikleri kullanarak eğitim vermesi yeterince ilginç. Ama kuşkusuz Berger’in yaşamının en ilginç dönemi Şakir Bey’in kızı (ve aynı zamanda Halikarnas Balıkçısı/Cevat Şakir’in kardeşi) Aliye Hanım’la tanışmasından sonra. Önceleri Aliye Hanım’ın öğretmenliğini yapan Berger onun ilgisini fark edince dersleri keser.
Bunu hakaret olarak kabul eden Aliye Hanım, amcasının tabancasıyla Berger’in yaşadığı yerin kapısına dayanarak önüne gelen ilk kişiye ateş eder. Ancak bu olay aralarını açmaktansa onları birbirine yakınlaştırır ve Karl Berger ile Aliye Şakir 25 yıl aynı evi paylaşırlar. Bunca yılın ardından evlenirler ancak Berger yaklaşık yedi ay sonra ölür.
TARİH BİLGİSİ LAZIM
“Osmanlı’nın Avrupalı Müzisyenleri” elinizden bırakmadan bir solukta bitirebileceğiniz bir kitap değil. Konuyu dönemler ve ekoller üzerinden inceleyen Baydar’ın kimi zaman düştüğü tekrarlar okuyucuyu biraz yoruyor.
Müzik tarihiyle birlikte Osmanlı’daki gelişmelere de rastlayabildiğiniz sayfalar arasında bir kronolojik tablo olsaydı tam zamanlı olarak kimin hangi dönemde çaldığını anlamak daha kolay olabilirdi. Zira tarih bilginiz çok iyi değilse Osmanlı’nın dönemleri arasında kendinizi kaybedebilirsiniz. Yine de müzik kitaplarının, en iyi kitapçıların bile en ücra raflarını işgal ettiğini düşünürsek çok faydalı bir çalışma diyebiliriz.
NEWSWEEK TÜRKİYE