Son dönemde tarihi diziler artınca geçmişle ilgili bilgi sahibi olmak isteyenleri Osmanlı Türkçesi'ne yöneltiyor.
Abone olKonuyla ilgili AA muhabirine bilgi veren Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Fatmagül Demirel, halk arasında Osmanlı Türkçe'sini öğrenme isteğinin arttığını belirterek, bunda dizilerin ve televizyonlardaki tarih programlarının da büyük etkisinin olduğunu söyledi.
Demirel, yaygın olarak kullanılan Osmanlıca tabirinin yanlış olduğunu, eski yazıya Osmanlı Türkçesi denmesi gerektiğini belirtti.
Osmanlı Türkçesi öğrenmeye yönelik yoğun bir talebin olduğunu ifade eden Demirel, üniversitelerinde Osmanlı Türkçesi'nin Atatürk ilkeleri ve İnkılap Tarihi lisansüstü programlarında seçmeli ders olarak okutulduğunu, her öğrencinin de bu dersi seçtiğini, hatta teknik bölümlerindeki lisans öğrencilerinin de derse ilgi gösterdiklerini dile getirdi.
Demirel, şunları kaydetti:
''Halk arasında da Osmanlı Türkçesi yavaş yavaş ilgi görmeye başladı. Bunda dizilerin ve televizyonlardaki tarih programlarının da çok büyük etkisi var. Bir gün Mihrimah Sultan Camisi'nin avlusundan geçerken iki kadının sohbetine şahit oldum. Caminin tarihçesini okuyorlardı. 'Hürrem'in kızınınmış bu cami' diye söyleşiyorlardı. Dizilerde gösterilen tarihi kişilikler artık vatandaşın sıradan bir komşusuymuş gibi bir hal almış durumda. Camileri ya da diğer tarihi yerleri gezen insanlar, buradaki yazıları gördüklerinde bunun önce Arapça olduğunu düşünüyorlar, Arap alfabesi olduğu için. Bazı kitabelerde Arapça dualar var, ama birçok kitabenin de Türkçe yazıldığını görüyoruz. Önünden geçtikleri birçok tarihi mekanın üzerinde eski harflerle yazılmış yazıları okuyamayan insanlarda merak uyanıyor ve Osmanlı Türkçesi öğrenmek için kurslara yöneliyorlar. Ayrıca eskiden Arap alfabesi kullanıldığı için insanlar o dönemde çıkmış bir gazete veya romanı Arapça zannediyor, halbuki 'Çalıkuşu'nu da 'Aşk-ı Memnu'yu da alıp eski yazısından okuyabilirsiniz. Bu Arap alfabesi ile yazılmış Türkçe, şimdi insanlar bunun Arapça olmadığını anladılar. En azından bu netleşti.''
Kurslara ev hanımlarından iş adamına, yazardan mimara farklı kesimlerden insanların ilgi gösterdiğini aktaran Demirel, ''Akademik kaygısı olanların dışında, sokaktaki vatandaşın da Osmanlı Türkçesi'ne ilgi duyması önemli. Ancak bu işe merakla başlayanlar genellikle uzun vadede sonunu getiremiyorlar'' diye konuştu.
''Osmanlı Türkçesi'yle yazılı metinleri çevirecek resmi kurum yok''
Demirel, Osmanlı Türkçesi ile yazılmış belgeleri çevirecek resmi bir kurumun bulunmadığını dile getirerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Ellerinde Osmanlı Türkçesi ile yazılmış belgeler olanlar bunları okutmak için birilerini bulmaları gerekiyor, çünkü bunu yapan resmi bir kurum yok. Yeni yeni bazı özel kuruluşlar, özellikle çeviri büroları bu alanda da hizmet vermeye başladı. Bu nedenle ellerinde Osmanlı Türkçesi ile yazılmış belgesi olanlar, dedelerinden kalma mektup ya da tapu senedi olanlar, bu yazıyı öğrenmek istiyor. İnsanlar ailelerinin soyunu merak ediyor. Ailesinde bürokrat bir kişinin nereye tayin olduğunu, nerede yaşadığını merak edenler Osmanlı arşivine girip bunu araştırma gereği duyuyor. Osmanlı arşivine girdiği zaman da Osmanlı Türkçesi ile yüz yüze geliyor ve bunu öğrenme gereği duyuyor.''
''Osmanlıca Türkçesi liselerde seçmeli ders olarak konulabilir'
Lise öğrencilerinin de Osmanlı Türkçesi'ne ilgi duymaya başladığını gözlemlediğini ifade eden Demirel, ''Öğrenciler çevresinden ve büyüklerinden geçmişle ilgili duyduklarını öğrenmek istiyor. İleride tarih ya da siyaset bilimi okumak isteyen lise öğrencileri, bunun hazırlığı yapmak amacıyla lise 2. sınıftan itibaren kurslara gidiyorlar. Bu anlamda Osmanlıca Türkçesi liselerde seçmeli ders olarak konulabilir. Zaten Sosyal bilimler liselerinde Osmanlı Türkçesi 2003'ten bu yana zorunlu ders olarak okutuluyor'' şeklinde konuştu.
Demirel, İstanbul'da Süleymaniye, Beyazıt, Ali Emiri, Köprülü gibi kütüphanelerde bulunan kitap ve gazete koleksiyonlarının geçmişi merak edenleri beklediğini belirterek, ''1920'lerde savaş yıllarında İstanbul ne durumdaydı, günlük hayat nasıldı merak ediyorsanız, o dönemin gazetelerine bakabilirsiniz. Bunlar Osmanlı Türkçesi ile yazılmış. Yani geçmişi okumak isteyenlerin mutlaka Osmanlı Türkçesi'ni öğrenmesi gerekiyor'' ifadesini kullandı.
Birçok ülkeden Osmanlı arşivinde araştırma yapmak için Türkiye'ye gelen araştırmacıların olduğunu, bunların iyi bir şekilde eski yazıyı okuduğunu, araştırma yaptığını ve bu konuda kitap yazdığını anlatan Demirel, ''Bizim bu konuda biraz daha zayıf kaldığımızı söylemek mümkün'' dedi.
Demirel, Osmanlı Türkçesi dersinde ilk defa Arap alfabesi ile karşılaşan öğrencinin zorlanmaması için izlediği yöntemi ilgili de şunları söyledi:
''Derslerde kolaydan zora doğru bir metot uyguluyorum. İlk başta Osmanlı Türkçesi'ndeki Arapça ve Farsça unsurları doğrudan vermiyorum. Öğrenciyi korkutmamak için önce Türkçe unsurlar üzerinden gidiyorum. Nasıl ilkokulda 'Ali topu tut' şeklinde başlanıyorsa burada da basit Türkçe kelimelerle başlıyoruz. Derslere Osmanlı döneminde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında ilkokul çocuklarının kullandığı okuma kitabı ile başlıyoruz. Daha sonra yavaş yavaş Arapça ve Farsça unsurlar da devreye giriyor. Önce harfler öğretiliyor, pekiştiriliyor, daha sonra harflerin nasıl birleştiği. Sonra heceler, kelimeler ve ardından metin okumaya geçiliyor. Tabii ki ilk başta ağır ağdalı ifadeler bulunan metinler üzerinden okuma yapmıyoruz.''
''3 ayda basit metinleri okumak mümkün''
Demirel, yaklaşık 3 ay derse devam edenlerin basit matbu metinleri okuyabilecek seviyeye geldiğini anlatarak, ''3 aylık dersin sonunda eski yazıyla yazılmış bütün metinleri okuyacak bir seviyeye geliniyor diyemeyiz. Çok basit matbu metinler okunabiliyor. Ondan sonra bunun el yazısı var. El yazısına geçtiğimizde bu daha ayrı bir uzmanlık alanı gerektiriyor. Yani Osmanlı Türkçesi öğrenimi bir süreklilik gerektiriyor'' diye konuştu.