Ortak paydamız vatandır.
Toplumun geneli hakkında yargıya varabilmek için o toplumu oluşturan bireyleri tek tek incelememiz, gözlemlememiz mümkün olmayabilir. Ancak genel eğilimlerini gözlemleyerek ya da istatistik-i yöntemlerle örnekleme yaparak bir sonuca varabiliriz.
Bu yazımda biraz daha basite indirgeyerek sonuca ulaşmaya ve kendimizden başlayarak ait olduğumuz toplumdaki yerimizi belirlemeye çalışacağım.
Birey olarak toplum içindeki yerimizi belirleyen en önemli faktörlerin başında kuşkusuz gelir düzeyimiz yer alır. Dolayısıyla gelir düzeyimize göz atarak işe başlamakta fayda var.
Ekonomik olarak alt ve orta grupta yer alan insanların tarih boyunca maruz kaldıkları zorluklar büyük oranda örtüşen benzerlikler gösterir. İşte bu zorlukları aşabilmenin yolu da öncelikle sınıf bilincine ulaşmış olmak ve örgütlü hareket edebilmektir.
Toplumun çok büyük kısmını oluşturmasına rağmen alt ve orta grubun bir türlü ezilmekten kurtulamaması hiç de tesadüf değildir.
Kaymak tabakanın sistematik ayrıştırma uygulamaları ile bir türlü örgütlenemeyen bu büyük çoğunluk; kendi içinde darmadağınık halde ve genellikle de kendi dinamikleri ile çatışarak boşa dönen değirmen taşı gibi kendi kendini öğüterek zayıflamaktadır.
Bu durumu değiştirebilmek için kendimize soracağımız ilk soru şu olmalıdır;
Yaşamak zorunda bırakıldığımız onca zorluktan kurtulmak istiyor muyuz istemiyor muyuz?
Böyle bir soruya büyük çoğunluğumuzun evet diyeceğini varsayarak devam etmek istiyorum.
Yapmamız gerekenler;
- Diğer bireylerin din, mezhep ve etnik kökenine bakmaksızın yol arkadaşı olup olamayacağımıza karar vermek
- Önyargılarımızdan arınarak birlikte hareket etme iradesine sahip olmak.
- Bireysel dünya görüşümüzü ve bakış açımızı topluma dayatmak yerine bütünleştirmek.
- Her türlü değer yargımızı geri plana iterek sınıfsal mücadele içinde bulunma kararlılığını göstermek.
Yukarıda sıraladığım dört madde verilecek sınıf mücadelesinin oluşabilmesi için kenetlenmeyi sağlayacak en önemli maddelerdir.
Eğitim düzeyimiz ne olursa olsun, kendimiz için değilse bile çocuklarımız için verilecek bir mücadele hiç kuşkusuz her şeyin üstünde kutsal mücadele olacaktır.
Unutmayalım ki eğitimsiz kalmamızın sorumlusu biz değiliz.
Kapitalizmin vahşi kuralları; içinde bulunduğumuz zor koşulların da sorumlusudur.
“Bize önce din gerek” diyenler, bizden sürekli şükürcü olmamızı bekleyenler, içinde bulunduğumuz ağır yaşam koşullarının en büyük sorumlularıdır.
Onlara göre dindar olmamız hiçbir zaman yeterli olmayacaktır. Hiç kimse yeterince dindar olamayacaktır. Kimimizi a cemaatine, kimimizi b cemaatine ayrıştırarak orada dahi yoğunluk oluşturmamızın önüne geçmektedirler.
Oysa hepsinin kontrolü yine aynı odak, aynı kaymak tabakanın elindedir.
Okuyacağımız kitaplardan tutunuz, izlediğimiz televizyonlara kadar neredeyse tamamına yakını sermayenin güdümünde ve bize sürekli telkin edilen şey hep aynı.
Gezi Parkı protestolarıyla başlayan ve yurt geneline yayılan direniş hareketi bu bakımdan güzel bir örnektir.
Orada ne milliyet, ne din ya da mezhep farklılığı gözetilmeksizin bir kenetlenme, bir dayanışma örneği sergilenmiştir.
Orada başörtülüsü de var, başörtüsüzü de. Dindarı da var, ateisti de. Alevi de orada Sünni de. MHP’li de meydandadır, Kürt kökenli kardeşimiz de.
Orada sınıf mücadelesinin bir araya getirdiği yüz binler, tek ağızdan rant telaşında olan iktidara karşı “dur” demektedir.
Orada para hırsıyla gözü dönmüş kapitalizmi halka şirin gösterme ya da hizmet olarak gösterme aymazlığına karşı gür bir sesle “yeter artık, bizi kandırmayı bırakın” denilmektedir.
Bu karşı çıkışın birilerinde panik yarattığı çok açık.
Halkı tamamen sindirdiklerini sanarak pervasızlıkta sınır tanımamaya başlarken hiç beklemedikleri bu karşı çıkışa beklenen şiddet gecikmedi elbet.
Fakat olumlu bir yanı da oldu halka uygulanan onca şiddetin.
Şiddet ile dahi halkı durduramayacaklarını anlayınca dinimizle asla örtüşmeyen ve aslında iktidarın maskesini düşüren yalanlar, iftiralar deşifre oldu böylece.
Mütedeyyin dindarlarımız inançlarıyla örtüşmeyen yalanlarla yüzleştiler.
Bir bakıma arkasından gittikleri kapitalizmin hizmetine girmiş Siyasal İslam’ın gerçek yüzünü de görmüş oldular.
İktidar hızla kan kaybediyor.
Sadece iktidar değil, ABD’de telaşa kapıldı.
Çünkü onlarca yıldır emek verdikleri B.O.P projesi de tehlikeye girmiştir.
Halk meydanlarda direnirken Başbakandan şimdilik ümidini kesmiş olan ABD, Türkiye’de ki Büyük Elçisini harekete geçirerek işi bizzat ele almış görünüyor.
Büyükelçi Güneydoğu’da bir takım görüşmeler yapıyor, basına kapalı bir takım toplantılar tertip ediyor!
AKP kan kaybediyor demiştik.
Bu tespit bizzat AKP’nin yaptırdığı anketlerde de kendini gösteriyor. Dindar sandıkları siyasetçiler tarafından köleleştirilmeye çalışıldığını gören aldatılmış mütedeyyin insanlarımız hızla safını belirliyor.
Bu kez safını din eksenli değil sınıf eksenli durarak belirliyor.
Bu güzel bir gelişmedir.
Özelleştirme adıyla talan edilen kurumlar bir tarafa, icraatları içinde üretime ve istihdama dayalı hiçbir yatırım olmadığını artık herkes ayan beyan görüyor.
Yapılan icraatları sadece imtiyazlı sermaye sahiplerine daha fazla para kazandıracak yatırımların ötesine geçemiyor.
İşte yukarıda belirttiğim sınıf bilinci tüm bu kapitalist uygulamaların önüne geçebilecek tek seçenektir.
Benim başörtüm seni ilgilendirmez. Senin nasıl ve nerede ibadet edeceğin beni ilgilendirmez. Onun yaşam tarzını yargılamak kimsenin haddine değildir!
Bizi gerçek anlamıyla biz yapacak anlayış işte budur!
Ortak paydamız neye nasıl inandığımız değil, nerede ne şekilde yaşadığımız hiç değil.
Ortak paydamız hakça gelir dağılımının sağlanabildiği, sevgi ve hoşgörünün yaygınlaştığı, bireysellikten toplumsal bilince ulaşılabildiği, sosyal adaletin ve hukukun üstünlüğünün sağlandığı VATANDIR.
TEK ORTAK PAYDAMIZ VATANDIR!