BIST 9.420
DOLAR 34,34
EURO 36,35
ALTIN 2.838,96

Organik Korkular

Organik sebze ve meyvelerde bir çeşit kurtarılmışlık vardı. Öyle hissediyorduk ve öyle yazılıp çiziliyordu her yerde.

Olan ile ölen arasındaki perdeler kalktığında hissetmiştik aslında denge ile dengesizlik arasındaki duvarlarda oluşan çatlakları. Sızıntıları hissetmediğimiz söylenemez ama önemsediğimiz de söylenemez. Nedir ki dedik okyanusta damla. Ağzımıza tutuşturulan türlü emziklerle oyalandık.

Sonra bir de baktık ki okyanus yok olmuş. Yerinde devasa ve kirli bin damla. Okyanusun sakinleri de kirlenmişti üstelik. Balıklar cıva biriktirmişti mesela kanatlarının altında. Köpek balıklarının iletişim sistemlerinde bir şeyler aksıyordu. Balinalar kıyılara vuruyordu yüzlerinde derin bir mutsuzlukla.

Ve toprak, suyun yeryüzü kardeşi, ne geldiyse aldı sudan ve paylaştı olağan bir cömertlikle gövdesinde barınanlarla. Önce ağır ağır sonra inanılmaz bir hızla değişti her şey. Çiçekler, ağaçlar, sebzeler, meyveler ve elbette insanlar doğal olmayanın sınır tanımazlığıyla.

Organik sebze ve meyvelerde bir çeşit kurtarılmışlık vardı. Öyle hissediyorduk ve öyle yazılıp çiziliyordu her yerde. Hastalıkların, savaşların, insanın insana şiddetinin çılgınca arttığı bir dünyada kurtarılmak istiyorduk biz de. Nasiplenmek istiyorduk organik kelimesinin saçtığı ışıktan!

Derin ve korkunç bir kıstırılmışlık duygusu sardı hepimizi. Hiçbir şeye güvenemiyorduk artık. Yediğimiz elmaya. Soluduğumuz havaya. İzlediğimiz televizyonlara ve elimizin neredeyse doğal bir uzantısı olmak üzere olan, iletişimden başka her işi görür telefonlara.

Kaktüslerle donattık evlerimizi, ofislerimizi. Taşlar aldık renk renk radyasyonu emmesi için. Çünkü öyle söylüyordu birtakım çok bilgili insanlar. Aslında hiçbirimiz bilmiyorduk bu çok inanılası fikirlerin kaynağı nereden geliyordu. Organik diye bir sıfat eklendi sonra her şeyin başına. Önüne geldiği kelimeye ulvi bir mana katıyordu, derin bir arınmışlık.

Organik sebze ve meyvelerde bir çeşit kurtarılmışlık vardı. Öyle hissediyorduk ve öyle yazılıp çiziliyordu her yerde. Hastalıkların, savaşların, insanın insana şiddetinin çılgınca arttığı bir dünyada kurtarılmak istiyorduk biz de. Nasiplenmek istiyorduk organik kelimesinin saçtığı ışıktan!

Anadolu’daki akrabalarımızı ziyaret ettiğimizde onların da kayıtsız kalmadığını öğreniyorduk bu yeni kurtarıcılara. Çiftçilerin çoğunun iki elma bahçesi vardı artık mesela ya da iki portakal bahçesi. Birisi kimyasal ilaçlar, gübreler kullandığı, diğeri yalnızca doğal gübre ile beslediği. Gittiğimizde bize ilaçlanmamış olandan yani organik olanlardan ikram ediyorlardı büyük bir gururla.

Oysa bilmiyorlardı, kuşatılmışlığımızı ve korkularımızı nasıl derinleştirdiklerini. Organik korkular ediniyorduk, organik elmalarımızı dişlerken kaçmış bir iştahla.