Bir çok insana hayat veren organ naklinin Türkiye'de çizdiği grafik kötü. Binlerce hastanın kuyrukta beklediği Türkiye'de 1 milyon kişiden sadece 3 kişi organ bağışlıyor
Abone olBir yanda kaybedilen yaşamlar, diğer yanda yaşamın kıyısında bekleyenler...Ölümle yaşamın birden bire yön değiştirdiği, zamansız ölümle tanışanların, organlarıyla hayat verdikleri sönmek üzere yaşamlara ait öyküler: Organ nakilleri. Uluslararası standartlarda, 1 milyonda 20-25 kişi olarak kabul edilen bağış oranlarının, Türkiye'de 1 milyonda 1-3 kişi arasında kaldığı ifade edildi. İzmir'de 1987 yılında ilk organ transplantasyonunu gerçekleştiren Ege Üniversitesi (EÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cüneyt Hoşcoşkun, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye'de her yıl 2 bin 500-3 bin civarında kişinin, son dönem böbrek yetmezliğiyle nakli bekleyenlerin listesine eklendiğini, bu sayının, kalp için yılda 600-700, karaciğer için de 600-800 civarında olduğunu belirtti. Organ nakli bekleyen toplam hasta sayısının böbrekte 30 bin civarında bulunduğunu, bunlardan 26 bininin diyalize girdiğini, 3-4 bin kadarının da periton diyalizinin sürdüğünü kaydeden Prof. Dr. Hoşcoşkun, buna karşın diyaliz benzeri bir yöntemle yaşam süresini uzatma şansı bulunmayan kalp ve karaciğer hastalarında kaybın daha fazla görüldüğünü, listede karaciğer için bekleyen toplam sayının 300-400, kalp için de 100 olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Hoşcoşkun'un verdiği bilgiye göre, yılda ortalama bin 500-2 bin kişi, organ beklerken kaybediliyor. Sadece böbrek için her yıl eklenen 2 bin 500-3 bin kişinin nakillerinin gerçekleştirilmesi için bin 200-bin 500 civarında kadavra donörünün bulunması gerekirken, en iyi koşullarda yılda 210 kadar kadavra donörüne ulaşılabiliyor. ''TOPRAK ALTINDA ÇÜRÜYOR'' Yaşamını kaybeden kişilerin organlarının, toprak altında çürüdüğünü belirten Prof. Dr. Hoşcoşkun, halkta ''ölünce öbür dünyaya eksik organla gitme'' şeklinde bulunan kaygının, doğru olmadığını söyledi. Prof. Dr. Hoşcoşkun, ''Denizde ölen insanlarımız var, balıklar tarafından parçalanıyor. O zaman onların hiç olmaması lazım. Ölenleri toprağa gömdüğümüzde de birkaç yıl sonra kemik parçaları dışında zaten hiç bir şey kalmıyor. Bu anlayışın arkasına sığınmamak gerek'' dedi. Hoşcoşkun, İslam'ın da bu konuda bilime ışık tutan mükemmel bir din olduğunu kaydetti. Prof. Dr. Hoşcoşkun, organ nakilleri konusunda bilgi paylaşımının, Sağlık Bakanlığı tarafından idare edilen Ulusal Organ Nakli Koordinasyon Kurulu'nca yürütüldüğünü, yazılı altyapısı oluşturulan sistemin, son derece iyi devam ettiğini, ancak en büyük sorunun bağış yetersizliği olduğunu belirtti. Prof. Dr. Hoşcoşkun, bunda bilinç ve bilgilendirme eksikliğinin önemli rolü bulunduğunu ifade etti. ZAMANLA YARIŞ Buna karşın her ölen kişinin organlarının, nakil için uygun olmayacağını da bildiren Hoşcoşkun, öncelikle beyin ölümü tespit edilmesi gerektiğini, buna da içinde transplantasyon uzmanlarının bulunmadığı 4 ayrı uzman hekimin karar verdiğini anlattı. Beyin ölümü gerçekleştikten sonra yapılan tıbbi işlemlerle organların bağış için elverişlilik süresinin sadece 72 saat olduğunu kaydeden Hoşcoşkun, ''Zamanla yarışıyoruz. Biyolojik bir olayı çok iyi yakalama söz konusu'' dedi. Bağışlanan organların son derece steril şartlarda paketlenmesinden sonra merkeze bildirildiğini, burada bekleyen hastalardan hiçbirinin diğerine üstünlüğünün söz konusu olmadığını dile getiren Hoşcoşkun, nakilin en uygun kişiye yapıldığını kaydetti. Kadavra organı bulmaktaki güçlüklere karşı nakil ve sonrası işlemlerde batı ülkelerinden geri olunmadığını bildiren Hoşcoşkun, ''Aksine, bu ülkelerden daha ileri yaşam süreleri elde ettiğimizi görüyoruz'' diye konuştu.