Akşam yazarı Oray Eğin, Newyork Times'in ilk 10'una giren ünlü 'Kar' romanıyla ilgili bir anısını anlatıyor. Eğin, anısını anlatırken, 'Kar'a karşı hayranlığını da gizl
Abone olOray Eğin, Orhan Pamuk'un olan ve New York Times'in en iyi ilk 10 da bulunan 'Kar' adlı romanıyla ilgili bir anısından bahsediyor. Eğin, 'Kar' adlı romanla bir çok şeyin verildiğini söyleyerek anısını şöyle anlatıyor:
Orhan Pamuk'un Kar romanı çıktığında, kendisiyle röportaj yapacak gazetecilere okuma kopyası yollamıştı. Ben de o dönemde tesadüfen bir basın gezisinde, elinde o kopyalardan biriyle gelen ünlü bir gazetecinin yanındaydım. Bende kitap olmadığı için hafif kıskanarak onun sürekli Kar'ı okumasını izledim. O okudukça -büyük bir sırla içeriği gizlenen- Kar'dan bazı bilgileri önceden edinebileceğimi düşündüm.
Asker kızı laik gazeteci karşımda Kar'ın her sayfasını çevirdiğinde yerinde duramıyor, habire hopluyor, suratı şekilden şekle giriyordu. Orhan Pamuk'la konuşacaktı ama daha çok ona hesap sormaya hazırlanıyordu. Ne de olsa siyasi romandı ya, onun asker kızı damarlarına dokunmuştu bazı kısımları. Orhan Pamuk'un mizahını belli ki tam kavrayamamış, kitapta siyasal İslam'la, laiklerle, milliyetçilerle ilgili kısımları kendisine ve düşüncelerine birer saldırı olarak algılamıştı. Kitabın yabancı dillere çevrileceğini, yabancıların da o satırları okuyacağını, kendisinin Türk turist duyarlılığıyla gizlemeye çalıştığı aile sırlarının 'onların' gözü önünde böyle tartışılacağını biliyordu. Belki de bir yüz kızarmasından çekiniyordu. Pamuk'un yazdıkları doğruydu, çarpıcıydı sonuçta.
Fakat hakkını yemeyeyim, ünlü gazeteci kitap biterken öfkesinin biraz durulduğunu, Pamuk'un kitabın sonunda -her ne demekse- toparladığını ve korktuğu gibi bir şey olmadığını söyledi. Korktuğumdan daha demokratik çıkmıştı laik gazeteci. Halbuki ondan daha cesurmuş gibi görünen başka korkakların olduğunu şimdi şimdi daha iyi görüyorum.
Kar, malumunuz dünya edebiyatına en fazla yön veren gazetenin, New York Times'ın yılın en iyi 10 kitabı arasına girdi. Benim için kişisel de bir sevinç vesilesi oldu bu gelişme: Kar çıktığında nasıl nefes nefese okuduğumu, bitmesin diye nasıl her sayfayı çevirirken içimin acıdığını hatırladım. Kitap karakterlerinden Necip'le Fazıl'ın ilişkisinin altmetnini yakalarken nasıl bir okur heyecanı duyduğumu, Atatürk rolleri oynayarak ünlenen Sunay Zaim'in 'Önerilirse Peygamber efendimizi de oynarım' cümlesinde nasıl yerlere yatarak güldüğümü...
Kar son yıllarda okuduğum ve beni en çok heyecanlandıran kitaplardan biri oldu. Okur olmak da tuhaf bir duygu: Kitapla bağımlı bir ilişki kurduğunuzda herkese ondan bahsetmek istiyorsunuz. Yazarına bile. J.D. Salinger değilse karşınızdaki, hele bir de o kanallara ulaşabiliyorsanız yazarıyla kitabını konuşmak çok hoş olabiliyor.
Orhan Pamuk'la da kitaplarını konuşmak çok özel, çok ayrıcalıklı bir durum. Benim birkaç fırsatım oldu. Son konuşmamızı da Pazar günü okuyacaksınız.Onun hınzır gülümseyişini her gördüğümde kitaplarına geri dönmek, bazı kısımları tekrar tekrar yüksek sesle okumak geldi içimden.
Sonra Kar'la ilgili hatırladığım ilk anı gibi, başka Orhan Pamuk merkezli düşüncelere daldım: Yeni Hayat'ın anlaşılmaması yüzünden Türkiye'yle ilgili nasıl umudumu kaybettiğimi - bir kez daha...
Ama asıl şunu farkettim: Pamuk'a saldıranların, onun özellikle yurtdışında yaptığı konuşmaların ya da romanlarının içeriğini yerel ve ham bir paranoyayla birer tehdit olarak algılamalarındaki ilkelliği.
Çevremizde çeşitli paranoyaklar var. Kendi yeteneksizliklerini, eksikliklerini, başarısızlıklarını örtmek için tek yolun sadece başkalarına saldırmak olduğunu düşünüyorlar. Ama onlara şu kadarını söylemek en doğrusu olur: Sizin yıllardır korumaya çalıştığınız değerleriniz birer birer eriyor, söyledikleriniz önemsenmiyor, kendiniz giderek yok oluyorsunuz ve aslında hiç de ciddiye alınmıyorsunuz.
Onların hepsinin suyun altında kalmasını ve daha fazla Kar, daha fazla Orhan Pamuk, daha fazla dünyaya dökülen aile sırlarının bütün hayatımızı kaplamasını istiyorum.
YAZI:AKŞAM