BIST 10.025
DOLAR 35,16
EURO 36,68
ALTIN 2.956,54
HABER /  GÜNCEL

Olay röportajda ikinci bölüm!

MİT ile ilişkisi nasıl? Reha Muhtar'ı nasıl kovdu? Fatih Altaylı için ne dedi? İşte olay röportajın ikinci bölümü:

Abone ol Korkulu düş görmekten korkanlar kabus yaratacak yemek yemesinler Az daha görevden alınıyormuşsun. Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Nurcan Akad ve Ankara Temsilcisi Nuray Başaran’la bozuşmuşsun. (Gülüyor). Bunlar çok komik. Ben işime bakıyorum. Nurcan Akad’a, Nuray Başaran’a sorarsınız, “Sizi günde kaç kez talimatlandırıyor” diye. Arkadaşlarım içerisinde benden rahatsızlık duyan kimsenin olduğunu zannetmiyorum. Nuray Başaran’ın tarzını beğeniyor musun? Bugüne kadar, bana yansımış bir rahatsızlığı yok. Nuray, Ankara’daki işini layıkıyla yapan bir insan. Çok da başarılı buluyorum. Sedat Ergin bile güne Nuray’ın yazılarını okuyarak başladığını açıkladı. Bu haberlerin kaynağı için Doğan Grubu’na bakacaksınız. Kim, gizli kamera kiralayıp, peşime adam takmaya çalışıyorsa odur. İnternet sitelerinde küçük bir tarama yapın. Aydın Bey, Fatih Altaylı’ya bu demeci vermeden önce, kim yazmış bunu? Şimdi sular durulmuş görünüyor. Perde arkasında karşılıklı bir tehditleşme mi oldu? Ben hayatım boyunca hiç kimseyi tehdit etmedim. Kavganızın boyutu o kadar yükseldi ki, eli kulağındadır, bundan sonra, özel hayatlarla ilgili ifşaata sıra gelmiştir diye düşündüm. Bir tek kere özel hayatlarla ilişkin, tek bir satırımı gördünüz mü? Özel hayat bilgisini belki açıkça kullanmıyorsun. Ama el altında da tutmuyor musun? Hiç merakım yok. Arşivimi, İletişim Fakültesi’ne, olduğu gibi teslim ettim. Benim insanların özel hayatına merakım sıfırdır. Ya Doğan Grubu’ndaki üst düzey insanların özel yaşamlarına merakın? “Beni daha fazla kızdırırsanız, şöyle yaparım” gibi bir tehdidin olmadı mı? Hiçbir şekilde olmadı. Kendi özel hayatları ile ilgili, kaygı ve korkularını benim üzerimden tatmin etmek isteyen insanlar varsa, bana gelene kadar, bu işlere meraklı çook insanlar var; benim o işi yapmama gerek kalmadan gerekeni yaparlar. Onlara tavsiyem, özel hayatlarına dikkat ederek yaşasınlar. Korkulu düş görmekten korkuyorlarsa, kâbusa yol açacak yemekleri yemesinler. “Tuncay benim hakkımda bir şey biliyor mu?” diyenler varsa, onlara “çiğ yeme, karnın ağrımasın, yaptığının arkasında dur” derim. Ben yaptığım her şeyin arkasında duruyorum. Bedelini ne olursa olsun ödemeye hazırım. Ödeme dedin de, borçların ödenebilmesi için, herhalde Çukurova Grubu bazı yüklerinden kurtulacak, biraz küçülecek değil mi? Yoo, giderek büyüyor grup. Olağanüstü atılım içerisinde. Bütün holding yeniden yapılanıyor. Çalışmalar sonuçlandığında, Çukurova Grubu, yine Türkiye’nin önder kuruluşlarından biri olacak. Bu arada BDDK nezdinde bir girişimin oluyor mu? Asla. Benim ve gruptan başka birinin, kendisini tehdit ettiğimiz iddiası üzerine BDDK Başkanı ile görüştüm. Görüşme, kendisinin heyeti ile bizim heyetimizin huzurunda oldu. Bir insanın tehdit edilmesini dünyanın en aşağılık işi sayarım. “Siz tehdit edildiniz mi, lütfen burada tutanaklara geçsin” dedim. Sayın Engin Akçakoca ile Teoman Bey, kendilerinin tehdit edilmediğini söylediler. Teşekkür ettim ve çıktım. Reha Muhtar’ın koltuğuna oturmanın özel bir hazzı var mı senin için? Ben onun koltuğuna oturmadım. Reha Muhtar, kavramların içini boşaltmıştır. O kavramların en önemlisi aşk ve ölüm. Birini şehvet, birini de kadavra ile karıştıran bir insanın bireysel başarısı, benim gözümde, son derece önemsiz bir noktaya iner. Ona “Sen ana haber bülteni yapamazsın Rehacığım. Çünkü, tarzın Türkiye’nin ihtiyaçlarının dışında. Sen program yap” dedim. Reha Muhtar Türkiye’ye çok zarar verdi. Onun için mi “Halowen kabağı” dedin? Evet. Cadılar Bayramı’ndaki korkunç kabaktır o. Ama o Hannover kabağı olarak algıladı, öyle yanıt verdi bana. Muhtar bu kadar kötüydü de, sahip olduğu medyayı, onun kontrolüne veren Karamehmet neden itibarını riske etti o zaman? Ben Mehmet Emin Bey ile ilk konuşmamızda bunu eleştirdim. Onun da kendine özgü bir bakış açısı var. İnsanlar, hayatlarının belirli dönemlerinde belirli şeyler yapabilirler. Daha sonra vazgeçebilirler. Bir yönetici gelir, bir yönetici gider. Tuncay, siyasilerle ilişkilerindeki kıvraklık mı, seni patronların nezdinde cazip hale getiriyor? Ben siyasilerle ilişkilerimde kütümdür. Böyle çelik gibi, blok gibi dururum. Mesut Yılmaz ile arkadaşlığını, haberciliğinde hiç mi kullanmadın? Kullanmadım. Mesut Yılmaz, 1983 yılından, işte 2003 yılına kadar bana bir tek haber verdi. Pek iyi dost değilmişsiniz yani! Ben dostum olan insanlarla, iş ilişkimi karıştırmam. Mesut Bey’in benden bir talebi olmadı. Ben de Mesut Bey’den, “Bana ne olur şu dosyayı verin” diye bir talepte bulunmadım. Ama Fatih Altaylı, Kanal D’de yıllar süren ANAP hakimiyetinin tamamen sizden kaynaklanan bir durum olduğunu Yeni Şafak’a söylemişti. Zırva tevil götürmez! Haberler, bantlar oradadır. İstatistiklerini çıkartıp bakarlar. Boş laflar. Ben şimdi, AKP endeksli bir yayın politikası sürdürüyor desem, ortaya belge koymazsam, saçmalık olmaz mı? Senden sonra Kanal D’de ne değişti? Bültenin büyük bir kısmı magazin olarak gidiyor. O da bir tercihtir. Emin Çölaşan’ı almak istedin mi Akşam’a? Emin abiyi çok beğenirim. Bizimle çalışırsa, bu bizim için çok iyi bir şey olur. Ben Emin abiye teklif götürdüm. Görüşmelerim devam ediyor. Hiçbir zaman vazgeçmeyeceğim ondan. Niye bıraksın ki devlet gibi bir gazeteyi? Tabii, fikri hür, vicdanı hür, kalemi hür bir insan. Emin abinin takdir edeceği bir şey. Benim kendisine saygım sonsuz. Uğur Dündar ile aran nasıl? Uzun zamandır görüşmedim. Ona kazık attığını düşünüyor olabilir mi? Ben kimseye kazık atmadım. Hep doğrularımın peşinde koştum. Bunlar kimi zaman, kimi insanlar için yanlış olabilir. Küs olmanızın nedenini söylemeyecek misin? Uğur Bey anlatsın. Biz bir yolculuk yaptık. Ben durakta indim, onlar devam ediyorlar. Fatih Altaylı, bana “Tuncay Özkan’ın kendini güçlü hissetmek için gerek duyduğu şeylerle benim kendimi güçlü hissetmek için gerek duyduğum şeyler farklı. O güçlü görünmek için ilişkilerine güvendi. Benim böyle ilişkilerim yok” demişti. Gazetecilik ilişkilerle değil, ürünle ölçülür. Çıkartırsınız kitapları koyarsınız. Yılda kaç haber üretmiş, kaçı manşet olmuş, kaçı doğru çıkmış? Kaç dava kaybetmiş, ne belgesi var, ne arşivi var bakarsınız. Bu kıstaslara göre Fatih Altaylı benim gözümde asla bir gazeteci değildir. Neden bu kadar ağır konuşuyorsun? Fatih Altaylı dogmatik bakıyor her şeye. Şablonları var. Okumuyor, araştırmıyor, kendisine iletilenleri analiz etmiyor. Kendisiyle geçen yaz, şahitler huzurunda görüşmeler yaptık. Onların tanıklığına bıraktığımız bazı şeyler de var. Günün birinde o şahitler konuşur. O şahitler MİT’çiler miydi? İki gazeteciydi. Biri Bülent Çöltekin, Kanal D Haber’in başında. Diğeri Alican Değer, Show Haber’in başında. Bu sorudaki imadan da üstüme alınmıyorum! Onun MİT ajanlığı ile suçlanması konusunda sizin Mesut Yılmaz’la ortak bir komplo hazırladığınız dedikodusu yapılmıştı. Mehmet Eymür sitesinde açıkladı. Ben mi Mehmet Eymür’e açıklama yaptım? Bana ne onun saplantılarından? İnsanların tedaviye ihtiyaçları varsa doktora giderler. Onun MİT ajanı olduğuna inanıyor musun? (İç çekiyor... Sessizlik) Burada suskun kalmayı tercih ediyorum. Sizin gibi bir gazetecinin benim susmamın ne anlama geldiği konusunda bazı tahminleri olacağını düşünüyorum. Senin için de MİT ajanı diyorlar. Acaba MİT’in içinde birkaç grup ve her grubun da kendileriyle işbirliği yapan özel gazetecileri mi var? Bütün bunlar, benim MİT ile ilgili kitabımdan sonra çıktı. Ben şimdi her delinin benimle ilgili iddiasına yanıt verecek olursam ohooo! İnternet sitelerinde babamın MİT’te daire başkanı olduğundan, amcalarımın Dışişleri Bakanlığı’ndaki daire başkanlıklarına, ailemdeki bir kırmızı bereli generale kadar bir sürü iddia var. Ailemde subay yok. Annem ev kadını, kız kardeşim öğretim üyesi, erkek kardeşim öğretmen. Soruma cevap vermedin, MİT’in sevdiği sevmediği gazeteciler mi var? Onu MİT’çi gazetecilere ve MİT’e soracaksın. Haberlerini yazarken MİT’i hiç mi kullanmıyorsun? Ben her yerden bilgi alırım. Ve bunları mutlaka haberleştiririm. Bende hiçbir şey saklı kalmaz. Sen MİT’e haber veriyor musun? İyi gazeteci haber alır. Kötü gazeteci haber verir. Ben iyi bir gazeteci oldum. İlişkilerim içerisinde dostlarım vardır, sizin MİT’te tanıdığınız yok mu? Yok ne yazık ki! Bir tane arkadaşınız olsa, onu haber kaynağı olarak kullanır mısınız? Ben kullanmam. Eğer haber kaynağıysa gider haberi alırım. Ama dostlarımı haber ilişkisine asla sokmam. Sizin Sağlık Bakanlığı’nda dostunuz var mı? Var. Oturunca tabii ki Sağlık Bakanlığı ile ilgili konular da konuşuruz. MİT, Dışişleri, Genelkurmay mensupları oturup da dostlarıyla bu tür şeyleri konuşmazlar. Ama canım onlar da dostlarına dikkat ederler. Bir gazeteciyle dostluk kuruyorlarsa vardır bunun anlamı. Nereden biliyorsun? MİT’ten arkadaşı olan sadece ben miyim ya? Allah Allah! Bir dakika. MİT’ten dostlarınla oturduğun zaman sen pişpirik mi oynuyorsun? Ben kağıt oynamayı bilmem. Bir sürü konuda sohbet ediyoruz ya! Senin amaçsız sohbet etmelere zamanın mı var? Olmaz mı? (Gülüyor) Ki, sen her saniyesini habere endekslemiş, bir “haber manyağısın”. Yok böyle bir şey ya! Haber kaynağı ayrı bir şey. İnsanların bireysel dostluklarının olması ayrı bir şey. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden Serdar Saçan’la yakın dostluğunun haberlere yansıma şekliyle ilgili şikayetler oldu bir dönem. Milliyet’in manşetlerini hatta Saçan’ın attırdığı söylendi. Ne büyük bir edepsizlik ki, Milliyet gibi Türk basınında kurumsallığı olan, yayın yönetimi benim elimde olmayan, sadece yazar olduğum bir gazete ile ilgili böyle şeyler söylenmiş. Hatta Mehmet Yılmaz, “Köşende yayınla ama haber olmasın” demiş bazı şeyler için? Bunu dile getirenler hangi ahlaksızlık kalkanının arkasına saklanıyor? İşini doğru yapan bir kamu görevlisine, işini doğru yapan bir gazeteciye bunları ancak bir mafya köpeği söyler. Adil Serdar Saçan gelip orada gazetecilik yapacakmış! Bunu söyleyenin canı yanmıştır… Bugünlerde bir yerlere yeni skandal kasetleri siparişi verdin mi? (Kahkahalar) Bütün kaset olayları senin başının altından çıktı. ‘Kim getirdi sana o kasetleri?’ diye sorulduğunda “Elinizde böyle bir kaset var mı diye sordum bu konularda araştırma yapan birine” demiştin de… Ertuğrul Özkök, Tayyip Erdoğan’la ilgili o kasetin nereden geldiğini sordu. Ben de dedim ki “Bir tane adam bana sattı”. Hayatımda kimseye kaset siparişi vermedim. Ben filmci değilim ki. Filmci değilsin, peki makyavelist misin? Makyavel’i çok küçük yaşta okudum. Onu iyi anladığımı düşünüyorum. Bir sistem yaratmak konusunda ondan çok şey öğrendim. O yüzden mi, “amaca giden her yol mubahtır” diyorsun? Asla demiyorum. Benim ilkelerim var, onlardan hiç taviz vermem. İbn–i Haldun’un “Barbarlarla barbarların kavgasını hep en barbarlar kazanır” sözünü kullanmışsın bir yazında. Kısa sürede bu kadar yükseldiğine göre acaba “en barbar” sen misin? Ben onu uluslararası ilişkilerde gücü tanımlamak için kullanıyorum. Benim barbarlıkla ne alakam var? Ben uygarım. Medya da uygar bir dünya. Medyada barbarlık sökmez. Kim iyi üretirse, kim çok üretirse o kazanır. Kaç davan var? Hakkımda açılan çok dava var. MİT’in, aleyhime açtığı bir iki dava var, devam ediyor. Yeşil’in pasaportlarını, kimlik belgelerini yayınlamıştım. Bir de yine başka bir haberden dolayı, gizlilik ilkesini ihlalden açılan davalar. Adalet Bakanlığı’nın, hakkımda iki suç duyurusu vardı. Onlar düştü. Şike çetesinin içinde olmakla suçlanan Samet Aybaba’nın açtığı davalar var. Bir yazında diyorsun ki, “Kişi herkesi kendi gibi bilirmiş.” Ya senin medya mafyası diye isimlendirdiğin hastalıklar da kendi rahatsızlığınsa? Ya farkına varmadan sen de kendini anlatıyorsan? E peki ben kendimi anlatıyorum da bu toplumun hepsi mi rahatsız? Bir tek bu medya mafyası rahatsız değil. O zaman toplumun hepsi ruh hastası ama o arkadaşlar sağlıklı, biz hasta olarak yaşamaya devam ediyoruz. Alaattin Çakıcı gerçeğini ben açıkladım, Sedat Peker konusunu ben yaptım, MİT’in gizli kalmış operasyonlarını ben yazdım, Susurluk çetesi ile ilgili bütün çalışmaları ben yaptım, yolsuzluk ekonomisi lafını ilk ben yazdım. Yolsuzlukla mücadele konusunda sistem öneren benim. Bunlar benimle konuşulurken gündeme getirilmez. Altı tane kitap yazmışım. Irak ile ilgili kitap yazdım. İçinde, yarın oluşabileceklere dair o kadar çok şey var ki. Sen bir tek soru sormadın. Okumadım da ondan. Kitapta Amerikalı şahinlerle Türk şahinlerin işbirliği anlatılıyor. Irak’ta olacaklara ilişkin Türkiye’yi hazırlamak için ben altı ay, geceli gündüzlü çalıştım. Bir eser ürettim. Ama ürettiklerimle değil, hakkımda üretilen dedikodularla anılıyorum. Ama Nuriye Akman’a kırgınlık duyamam. Başkaları gibi internet siteleri üstünden benimle savaşmıyor da gelip yüzüme söylüyor. Ben zaten bu sorularla karşılaşacağımı tahmin ederek oturdum onun karşısına.