Turgut Özal'ın ölümüyle ilgili oğlu Ahmet Özal'ın ortaya attığı şok iddia, kafaları fena halde karıştırdı.
Abone olİNTERNETHABER.COM (ANALİZ HABER) - Özal'ın öldüğü günü hastaneye giren kişi Turgut Özal mı yoksa sedyeyi iten koruma mı? Aylar önce bu fotoğrafı incelediğini belirten Aksiyon dergisi, o kişinin koruma olduğu yönünde ısrarcı.
Ahmet Özal'ın babasının hastaneye sağlam girdiğini gösteren Anadolu Ajansı fotoğrafını kamuoyuyla paylaşması ortalığı karıştırdı. Turgut Özal'ın ölümüyle ilgili spekülasyonlar bitmek bilmiyor.
Zehirlenip zehirlenmediği yönündeki iddialara Adli Tıp'ın açıkladığı rapor net bir cevap veremedi. Ölümünün üzerinden 19 yıl geçmesine rağmen aydınlatılamayan sorulara, şimdi de oğlunun yeni iddiası eklendi.
ÖLÜ BİR HALİ VARSA SÖYLEYİN
"Geldiğinde ölmüştü" denilen babasının sağlıklı bir şekilde adım atarken gösteren fotoğrafı basınla paylaşan Ahmet Özal, şunları söyledi:
"Rahmetli hastaneye, çocuk bölümüne girerken. Ölü bir hali varsa, söyleyin. Bu resim, AA'nın çektiği resimdir. 17 Nisan tarihinde ve arşiv numarası vardır. Ayağına bakarsanız, ayağına basıyor, kollarından yardım ediyorlar. Oradaki sağ ayak, rahmetlinin, sol ayak korumanın. Korumaları tanıyorum. Bu ifadelerle ben de merak ediyorum ve soruyorum, hiç bir bilgim yok. Bu hastane girişiyle ifadelerdeki hastane girişi benziyor mu? Merak ediyorum. Birinin bunu açıklamasını istiyorum. Bu, AA'nın fotoğrafı. Devletin ajansı."
ÖZAL MI DEĞİL Mİ?
Editorun notu: Fotoğraftaki kişi Özal'a göre zayıf, saçlar siyah ve daha gür. Söz konusu kişinin bacakları, Özal'ınkiler göz önüne getirildiğinde daha ince olduğu ortada. Dikkatli bakıldığında önünde bulunan sedyeyi eliyle ittiği anlaşılıyor. Kapının girişindeki diğer insanların, takım elbiseliye değil sedyede yatan kişiye baktıkları açıkça görülüyor.
ÖZAL DEĞİL SEDYEYİ İTEN KORUMA
Zaman yazarı Bülent Korucu, twitterdaki hesabı üzerinden bu çarpıcı iddiaya yanıt verdi:
"Ahmet Özal'ın bahsettiği fotoğrafı aylar önce Aksiyonda inceledik. O kişi Özal değil sedyeyi iten bir koruma. Rahmetliye benziyor ama değil"
Peki Özal’la ilgili iddialar gerçekten ‘şehir efsanesi’ mi? DDK raporundaki şüpheler, tanık ifadelerindeki çelişkiler soruşturma dosyasında;‘Cumhurbaşkanının rahatsızlandığı 1993’te Köşk’teki sağlık sisteminin sevk ve idaresinde açık ihmal, zafiyet ve eksiklikler olduğu tespit ediliyor. Hacettepe’de ani ölümdeki şüpheler dile getirilmesine rağmen otopsi yapılmıyor. Kan, doku ve kıl örnekleri alınmıyor. Tahlil sonuçları ve deliller yok ediliyor. Bazı Köşk çalışanları yurtdışına çıkarılıyor. İşte savcılara soruşturmaya devam kararı verdiren DDK raporundaki bazı şok ayrıntılar:
TANIK İFADELERİ ÇELİŞKİLİ: Özal’ın Köşk’te saat kaçta, nasıl kriz geçirdiği ve o sırada yanında kimler olduğu konusunda tanık ifadelerinde çelişkiler var. Köşk görevlileri Aynur Günay, Nesrin Fidan Blackwood, Özcan Sönmez, Sosyal İşler Müdürü Nil Turagay ve Sadiye Kürsülü ile Semra Özal’ın ifadeleri birbirini tutmuyor. Semra Özal; saat 10.00 civarında kahvaltı masasına doğru beraber yürürlerken duyduğu ses üzerine arkasını döndüğünde yüz üstü düşmüş gördüğü Özal’ın ağzından köpük geldiğini, nabzının atmadığını ancak yanlış kontrol etmiş olabileceğini, doktorun gelmesi için seslendiğinde ilk anda sadece deniz yaveri ile korumaların geldiğini, sağlık personeli olmaması yüzünden yeterli müdahale yapılamadığını ve böyle durumlar için hazırlanmış acil müdahale setinin kullanılamadığını, bu konuda kendi söylediklerinin dışındakilerin doğruyu yansıtmadığını ifade ediyor. Özel hizmetlilerden Kürsülü, olay günü Köşk’te bulunduğuna dair pek çok kişinin beyanlarına rağmen, Köşk’te olmadığını iddia ediyor. Yine Semra Özal’ın yanında çalışan Nesrin Fidan, 17 Nisan sabahı Turgut Özal’ı düştüğü yerde ilk gören kişi olduğunu beyan ediyor ancak daha sonra olayı hatırlayamadığını belirterek bu ifadesini değiştiriyor. Fidan, bir İskoç’la evli ve yurtdışında yaşıyor.
DOKTOR VE KORUMA NE DİYOR?: Kriz sırasında Köşk’te olmayan Özal’ın doktoru Hilmi Özkutlu, Semra Özal’la birlikte hastaneye gittiklerini belirtirken, Semra Hanım kendisinin Özkutlu ile gelmediğini belirtiyor. Olay sırasında Köşk’te olmayan Koruma Müdürü Musa Öztürk (1988’deki suikast sırasında da salon dışında Mehmet Ağar’la birlikteydi)ise Köşk’e gelmesinin ardından Hilmi Özkutlu’yu yanına alarak Hacettepe’ye geçtiğini kaydediyor.
DOKTORUN EŞİNDEN KRİTİK BİLGİ: Köşk lojmanlarında oturan Köşk doktoru Hilmi Özkutlu olay sırasında Köşk’te bulunmuyor. Kardiyolog olan eşi Süheyla Özkutlu şunları anlatıyor: “17 Nisan 1993 günü sabah saat 9.15’te Köşk’ün santralından evimiz arandı. Telefona ben baktım. ‘Semra Hanım Hilmi Bey’le görüşmek istiyor’ dendi. Ben de evde olmadığını ama çağrı cihazının yanında olduğunu ifade ettim. Ancak bana konuyla ilgili herhangi bir şey söylemediler. Saatin 9.15 olduğundan eminim. Eşim eve geldiğinde çağrı cihazına baktım, Köşk santralından aranma saatinin 10.52 olduğunu gördüm. Aradaki zaman dilimini ilk günden itibaren merak etmişimdir.” Hilmi Özkutlu ise kendisine 10.20 gibi çağrı cihazıyla ulaşıldığını söylüyor. Nil Turagay, Köşk’e geldiğinde Hilmi Özkutlu’yu gördüğünü ifade ediyor. Köşk doktoru Özkutlu’nun olay meydana gelmeden erken saatte aranarak evde olup olmadığının kontrol edilmiş olabileceği, olmadığının anlaşılmasıyla Özal’a yönelik senaryonun uygulamasına geçilmiş olabileceği akla geliyor.
YAVERLERİN DEDİĞİ TUTMUYOR: Başyaver Aslan Güner ile nöbetçi yaverin ifadeleri arasında çelişkiler var. Güner, “Telsizden veya diafondan ‘Komutanım, ciddi bir durum var, gelseniz iyi olur’ dedi. Ben Köşk’e giderken ‘ambulansın hazır olması’ talimatını verdim. Burada bir muhatap yoktu, ortaya, telsizi dinleyen kimse işlemi yerine getirsin diye konuştum.” diyor. Deniz yaveri ve olay günü nöbetçi olan Remzi Karaca şunları anlatıyor: “Saat 10.45 civarında Aslan Albay bana telefon açtı ve süratle konutun üst kat girişine iki ekip otosu ile ambulansın görevlendirilmesini söyledi. Ben daha sonra konuta çıktığımda Özal’ın yanında eşinin ve görevlilerin olduğunu gördüm, kendisini kontrol ettiğimde canlılık emaresi taşımadığını anladım.”
NEDEN HACETTEPE’YE GİTTİ?: Hasta taşıma aracının Hacattepe’ye yönlendirilmesi müdahalede gecikmeye sebep oluyor. Hacettepe’ye dönüş hakkında ifadesi alınan görevlilerin sözleri birbiriyle çelişiyor. Genel ifadelerden herhangi bir trafik sıkışıklığı olmadığı anlaşılıyor. “GATA hazırlandığı hâlde neden Hacattepe’ye gitti?” sorusuna inandırıcı cevap verilemiyor. Başyaver Aslan Güner ifadesinde; Özal’ın GATA yerine Hacettepe’ye götürülmesi fikrinin kendisinde Kızılay civarında oluştuğunu, Akay ve Kızılay’da bekleme yaptıklarını, bu nedenle öndeki araçta bulunan Kadir Efeoğlu’na Hacettepe’ye dönmesi için kendisinin talimat verdiğini söylüyor. Olay günü Köşk’te Şok Tim Amiri olan Kadir Efeoğlu ise, ambulansın önündeki eskortta bulunduğunu ve Hacettepe’nin yakınlığını göz önüne alarak inisiyatif alıp eskortu Hacettepe’ye yönlendirdiğini, diğer araçlardan itiraz gelmediğini ifade ediyor. Ambulansın şoförü Ali Ören de trafik akışının yerinde olduğunu, kendisinin frene dahi basmadığını, ancak geç kalıyoruz endişesiyle Aslan Güner’in kendilerini Hacettepe’ye yönlendirdiğini ve telsizle GATA’da hazır olan doktorların Hacettepe’ye gelmesi talimatını verdiğini anlatıyor. Ambulansın arkasındaki eskort araçta bulunan Erhan Şener konuya ilişkin; “Şunu kesin olarak söyleyebilirim ki; Cumhurbaşkanımızı ambulansa koyarak acile geliş süresi en fazla 10-15 dakikadır. Başlangıçtan Sıhhıye’ye kadar GATA anonsu olmasına rağmen Hacettepe’ye gidişimiz konusunda seyir hâlinde ikinci bir emir duymadım.” diyor. Ambulansta Özal’ın yanında bulunan Turgay Açıkgöz, “Zaman zaman araca hızlı gitmesi için arka kısımdan cama vuruyorduk. Çünkü araç bazen trafik yoğunluğundan duruyordu. Durup kalkarak ilerliyordu. Aracın durup kalkmasının 3-4 kez olduğunu hatırlıyorum. Ambulansta baktığımda Cumhurbaşkanımızın gözleri kapalıydı. Gözlerine açıp baktım bir fer yoktu. Bileklerinden nabzını kontrol ettim. Bir canlılık emaresi yoktu. Bizim Köşk’ten çıkışımız ile Hacettepe Hastanesine varışımız 10 dakika kadardı.” diyor.
GATA’YA ‘HAZIRLIK YAPIN’ EMRİ: GATA personelinin olay günü yaşananlara ilişkin anlattıklarında belirgin çelişkiler var. GATA Komutanı Ömer Yılmaz Şarlak, şunları anlatıyor: “10.00’da Köşk’ten tanımadığım bir şahıs hemen ekibinizle birlikte Cumhurbaşkanlığı’na gelmemizi söyledi. Bunun üzerine çağrı cihazı ile kardiyoloji profesörleri Tuğgeneral Deniz Demirkan ve Albay Ertan Demirtaş’ı çağırdım ve birlikte Köşk’e gitmek için hareket ettik. 1011’inci Ordu Donatım Ana Tamir Fabrikası yakınlarına geldiğimizde, araçtaki telefonu arayan sivil bir şahıs ‘Gülhane’ye geliyoruz, bizi orada bekleyin’ dedi. Biz geri GATA’ya döndük. Üçüncü olarak arandığımda ise Başyaver Aslan Güner, ‘Komutanım ambulanstan arıyorum, trafik yoğun ve yolun uzak olması nedeniyle Hacettepe’ye dönüyoruz, lütfen siz oraya gelin’ dedi.” GATA Kardioloji Bölüm Başkanı Deniz Demirkan ise Şarlak Paşa’yla Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne gitmek için hiç hareket etmediklerini, ayrıca Albay Ertan Demirtaş’ın kendileriyle birlikte olmadığını, bu durumu daha önce kendisine de belirttiğini beyan ediyor. GATA’daki nöbetçi subay Mustafa Arslan da, bir gün önce Şarlak Paşa’nın “Cumhurbaşkanı Özal check-up için gelecek, hazırlık yapın.” dediğini söylüyor.