Başsavcı Aykut Cengiz Engin, savcıların görevden alınmasını değerlendirdi ve Tuncay Özkan ile görüşmesini doğruladı.
Abone olOlay başsavcı konuştu. Star gazetesi yazarı Şamil Tayyar Balyoz savcılarına görevden almasıyla eleştirilerin odağına yerleşen İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin ile telefonla görüştü.
Engin 11 yıl önce Tuncay Özkan ile görüştüğünü itiraf etti. Sadece bu değil. Balyoz operasyonu ile ilgili eleştirilere samimiyetle cevap verdi..
Gözaltına alınmak istenen 78 muvazzaf için Engin'in "Böyle bir yakalama ve gözaltı kararının yol açacağı sonuçların iyi değerlendirilmesi gerekir" şeklindeki açıklaması dikkat çekti.
Tayyar'a göre Engin "ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabildi." İşte Aykut Cengiz Engin'in Şamil Tayyar'ın köşesine yansıyan açıklamaları:
78 muvazzaf sıkıntısı
O olay başsavcıyla dün telefonda uzun bir görüşmemiz oldu. Söze önce operasyonu durduran kararla başladık. Şöyle dedi: “Yanlış yorumlar yapılıyor. Bu iki savcı arkadaşımızın (Bilal Bayraktar, Mehmet Berk) özel yetkileri alınmadı, zaten öyle bir yetkim yoktur. Soruşturmayı yürüten ekibin başındaki Turan Çolakkadı, çalışma ekibini değiştirme ihtiyacı hissetti, bana talebini gerekçeleriyle birlikte iletti, ben de gerekçelerini makul bulup onayladım. Yapılan işlem, sadece görev değişikliğidir.”
Nedir bu gerekçeler?
Engin, “Bu gerekçeleri kamuoyuna açıklamam yasalara aykırıdır” dedi. Muvazzaf subayların gözaltına alınmak istenmesi nedeniyle operasyona müdahale edildiği iddiasını hatırlattığımda Başsavcı, şunları söyledi: “Gözaltına alınması istenen subayların 78’i muvazzaf... Bunların 25’i amiral ve general rütbesinde... Kuzey Deniz Saha Komutanlığı’nda var, Güney Deniz Saha Komutanlığı’nda var, 6. Kolordu’da var, Hakkari’de terörle mücadele eden askeri birliğin başında olan var... 15-20 kişi de emekliye ayrılmış subay, toplam 95 kişi... Böyle bir yakalama ve gözaltı kararının yol açacağı sonuçların iyi değerlendirilmesi gerekir.”
Şimdi ne olacak?
Başsavcı, bu soruya şu cevabı verdi: “İki savcı arkadaşımızın yerine (Murat Yöner ve Mehmet Ergül) başka görevlendirmeler yapıldı. Onlar dosyayı inceleyecekler, ona göre yeni bir karar verecekler.” Engin, “Bu kadar kabarık bir dosyayı iki savcı nasıl inceleyip karar verecek?” diye sorduğumda, “Soruşturmayı yürüten savcılardan Süleyman Pehlivan da 15 gün önce atanmıştı, kısa sürede konuya vakıf oldu, yeni gelen arkadaşlarımız da işin ehli isimler, bir sorun olmaz” diye konuştu.
Kritik soru
Sıra geldi en kritik soruya... Adalet Bakanlığı’ndan veya hükümetten operasyonun durdurulması yönünde herhangi bir talep geldi mi? Cevap: “Öyle şey olur mu? Herhangi bir talep gelmedi. Ama önemli gelişmeler yaşandığında, usul ve şekil bakımından bilgi sorulduğunda, Adalet Bakanlığı’na bilgi verilir.”
HSYK üyelerince görev yerinin değiştirilmesi girişimini ve Ergenekon soruşturması kapsamında telefonlarının dinlenmesini hatırlatarak, “Sürecin her iki tarafında da istenmeyen isim oldunuz, bunu neye bağlıyorsunuz?” diye sorduğumda, Başsavcı, “Her iki tarafın da tepki göstermesi, aslında işimi iyi yaptığımı gösteriyor. 20 yıldır İstanbul’dayım, çok kritik davalara baktım, her zaman hukuktan yana oldum, hiç kimsenin tesiri altında kalmadım, tarafsız kalmaya özen gösterdim, vicdanen müsterihim” dedi.
‘Kimse talimat veremez’
Tuncay Özkan meselesine gelince...
Engin, “Evet o konuşma bana ait” deyip ekledi: “Hangi sebeple konuştuğumuzu hatırlamıyorum. İçeriğine baktığımızda 1999 veya önceki bir tarihte konuşmuş olmamız lazım. Anlaşılan o şahıs (Tuncay Özkan) banda almış, muhafaza etmiş, niye almış niye muhafaza etmiş bilmiyorum.”
Dedim ki: “Bir savcının bir gazeteciye ‘talimatınızla’ demesi doğru mu?” Başsavcı, şu cevabı verdi: “Yürüttüğümüz soruşturmalarla ilgili yazı yazmış gazetecilerden hep bilgi aldık, elinde ilave bilgi var mı diye sorduk. O şahıs (Tuncay Özkan) da o dönemde araştırmacı gazeteciydi, Radikal’de yazıyormuş. ‘Talimatınızla’ ifadesi bir dil sürçmesidir, bir savcının gazeteciden talimat alması düşünülebilir mi? Zaten konuşmanın tümüne baktığınızda bizim talimatımızla yürütülen bir soruşturmadan bahsedildiği anlaşılıyor. 38 yıllık hukukçuyum, hiçbir kişi ve kurum bana talimat veremez.”
Bu telefon kaydının Ergenekon iddianamesi eklerinde bulunmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başsavcı: “O tapeyi (konuşma tutanağı) savcılar bana daha önce bildirdi. ‘Çok önemli değil, istersen adli emanete koyalım’ dediler. Karşı çıktım, ‘katiyen olmaz, yanlış anlamalar olabilir’ dedim, dosyaya eklenmesini bizzat ben istedim. Saklayacak neyim var ki. Ama 11-12 sene sonra bu konuşmanın ortaya konması manidar.”
Başsavcının telefonda söyledikleri özetle böyle. Yerimiz kalmadı, yorumlarımızı daha sonra paylaşırız. Sadece bir cümleyle bu faslı kapatmak istiyorum. Perde gerisinde mangalda kül bırakmayanların iş zora girince hastane koridorlarında kaçacak delik aradıklarına tanık oldukça, başsavcının, 11 yıl önceki telefon konuşması için “Evet bana aittir” deme cesaretini göstermesi önemlidir.
Darısı Tuncay’ın başına...