Böyle bir ceza daha önce görüldü ne duyuldu. RTÜK bu kez kantarın topuzunu çok kaçırdı. Bayülgen'e ekranı yasakladı.
Abone olGAZETECİLER.COM - Okan Bayülgen'e çifte ceza... 'Muhabbet Kralı'nın 29 Aralık 2011 tarihli bölümündeki sözleri RTÜK'ün ağır bir ceza vermesine neden oldu.
Akşam'dan Ali Ekber Ertürk'ün haberine göre RTÜK, Kraliyet Ailesi'ne iki hafta boyunca ekran koydu. 'Kişisel rahatlama' konusunun ele alındığı bölümde Bayülgen'in konuğuna söyledikleri cezaya dayan olurken ünlü televizyoncu iki haftalık yasak bitene kadar bu programları da yapamayacak.
İşte RTÜK'ün cezasına konu olan o konuşma:
'Şey programı yapmıştık. Bir Rus Türk hanım gelmişti. Rahatlamalar konuşuluyordu. Çakralar falan konuşuluyordu. Asya'da bir adamcağız ondan sonra, o da demiş ki 'ya bütün bunları bırakın, tek bir çare var; go and f.ck'. Bütün rahatlamalarda filan soruluyor. Sonuç; yine her programın sonunda olduğu gibi go and f.ck! Yarın görüşmek üzere.'
RTÜK MUHABBET KRALI'YLA YETİNMEDİ CEZAYI KRALİYET AİLESİ'NE KESTİ
RTÜK bu ceza ile yetinmedi. Ünlü sunucunun başka programlarda da olsa bu süre içinde sunuculuk ve yayıncılık yapmasını iki hafta süreyle yasakladı. TV 8'de 'Muhabbet Kralı'nın yanı sıra, 'Muhallebi Kralı', 'Kral Çıplak', 'Medya Kralı' ve 'Disco Kralı' adıyla haftada 4 ayrı program daha yapan Bayülgen, iki haftalık yasak bitene kadar bu programları da yapamayacak.
KURULUN EN AĞIR YAPTIRIMLARI ARASINA GİRDİ
Programları ya başkası sunacak, ya da ceza bitene kadar yayınlanmayacak. Ünlü televizyoncu bu süre içinde, başka televizyon kanallarında da, sunuculuk veya yayıncılık üstlenemeyecek. Bu cezanın, Kurul'un bugüne kadar uyguladığı en ağır yaptırımlardan biri olduğu belirtiliyor.
HÜRRİYET'TE ORTALIK TOZ DUMAN...AHMET HAKAN'DAN ERTUĞRUL ÖZKÖK'E ŞOK ÇIKIŞ...
ÖYLE BİR PATLADI Kİ... DİĞER SAYFADA...
AHMET HAKAN ÖZKÖK'E PATLADI
GAZETECİLER.COM
Hürriyet'te 28 Şubat çatlağı derinleşiyor. Ahmet Hakan, Ertuğrul Özkök'e seslendiği yazısında Özkök'ün Elif Çakır'a yaptığı açıklamaları eleştirdi. Hakan, Özkök'ün 20 yıl boyunca Hürriyet'i yönettiğini hatırlatarak "külfetine de katlanacaksınız" dedi.
Özkök'ün 'linç ediliyorum' yakınmalarını eleştiren Hakan, "canlı yayına bağlanıp "bu bir iftiradır" deseydiniz, mesele kalmayacaktı." derken Tarafsız Bölge programını savundu. Can Ataklı'nın tanıklığını paylaştığını buna müdahale edemeyeciğini yazan Hakan Özkök'ü yayına katılmadığı için eleştirdi.
İşte Hakan'ın yazısındaki ilgili bölüm:
Ertuğrul Bey...
Farkındayım, uzun bir süreden beri...
Bir dönemin tek sorumlusu olarak gösterilmek isteniyorsunuz.
Hedef haline getiriliyorsunuz.
Birilerinin takıntısı haline gelmiş durumdasınız.
Pişmanlıklarınız ve özeleştirileriniz dikkate alınmıyor.
Sessiz kalma lüksünüz yok Ertuğrul Bey Ama bütün bunlar...
Bana hakaretler yağdırmanızın...
infiale kapılmanızın...
"Beni andıçladılar" diye abartılı tutumlar içine girmenizin...
"Linç edildim" diye feryat etmenizin...
İçlenmenizin...
Mazereti olamaz.
Siz Hürriyet gibi bir gazeteyi 20 yıl boyunca yöneterek bir döneme damga vurdunuz.
Bir döneme damga vurmak, önemli bir iştir.
Bu "övgü" anlamında kullanıldığında "aman efendim, estağfurullah" demiyorsunuz da, "yergi" anlamında kullanıldığında neden "gelen bana vuruyor, giden bana vuruyor" edebiyatı yapıyorsunuz?
Her nimetin bir külfeti vardır Ertuğrul Bey.
Bu nedenle nimet karşısında sergilediğiniz soğukkanlı tavrı, külfet karşısında da sergilemeniz gerekir.
Ertuğrul Bey...
"Medya etiği" açısından size sormak istiyorum: Bir tartışma programı yöneticisinden beklenen nedir?
Eşi dostu kollaması mı? Eşi dostu hakkında eleştiri yapanları, ithamda bulunanları, hatta iftira atanları anında susturması mı? Eşi dostu için tanıklık yapmaya soyunması mı?
Bunu bir gazeteci, bir meslektaşından nasıl bekler?
Beklemekle kalmayıp bunu yapmadığı için ona nasıl hakaret eder?
Köşeler babamızın malı değil de stüdyolar babamızın malı mıdır?
Stüdyodaki biri, bizim grupta çalışan biri hakkında bir şeyler dediği zaman "dur bakalım, o bizim grupta çalışan bir isimdir" mi diyeceğiz?
Üstelik Can Ataklı, sonradan "iftira" olduğu ortaya çıkan iddiayı programda, "duyduğuma göre şöyle olmuş, duyduğuma göre böyle olmuş" diye dile getirmedi.
"Falanca bana şöyle dedi, ben de yaptım" diye anlattı.
Bu durumda konudan habersiz benden, "Hayır, sen öyle bir şey yapmamışsındır, iftira atıyorsundur, yanlış hatırlıyorsundur" demem nasıl beklenir?
Ertuğrul Bey...
Ağzınızı her açtığınızda "linç" diyorsunuz, "infaz" diyorsunuz, "andıç" diyorsunuz, "mağdur oldum" diyorsunuz.
Oysa canlı yayına bağlanıp "bu bir iftiradır" deseydiniz, mesele kalmayacaktı.
Bunu neden yapmadınız?
Üstelik siz Türkiye'nin en büyük ve en etkili gazetesinde her gün birinci sayfadan anons edilen bir köşeye sahipsiniz.
Yani Türkiye'nin hakkındaki iftiralarla mücadele etme imkânı en yüksek ismisiniz.
Bu açıdan içine düştüğünüz "mağduriyet hissi" ve yaptığınız "mağduriyet edebiyatı" biraz tuhaf kaçmıyor mu?
Sizin ifade imkânlarınıza sahip olmayanların iftiralar karşısında kendilerini mağdur hissetmelerini bir parça anlarım ama sizinkini hiç anlayamam.
Kusura bakmayın ama nedir bu içli tavır?
Ertuğrul Bey...
Hürriyet gibi Türkiye'nin en büyük ve en etkili gazetesini tam 20 yıl boyunca yönetmiş biri tartışmalara konu olur.
İddialara, isnatlara, iftiralara, ithamlara maruz kalır.
Buna katlanmak durumundasınız.
Sessiz kalmak gibi bir lüksünüz yok.
Her biri için "bu bir iftiradır" diyeceksiniz.
Sakın "İyi de ben herkese cevap mı yetiştireceğim?" falan demeyin.
Evet, herkese cevap yetiştireceksiniz.
20 yıllık süreç, ne yazık ki sizi buna mükellef kılıyor.
İstediğiniz kadar kızın, istediğiniz kadar öfkelenin, istediğiniz kadar hakaret edin.
Maalesef durum budur.
CAN ATAKLI İLE ZAFER MUTLU ARASINDAKİ ŞOK
DİYALOG... DİĞER SAYFADA...
[PAGE]
CAN ATAKLI İLE ZAFER MUTLU'NUN ŞOK DİYALOĞU
GAZETECİLER.COM
Medyanın 28 Şubat günahları ortaya dökülürken tartışma da giderek genişliyor. Bugün yazarı Nuh Gönültaş da konuyu köşesine taşıyan isimler arasında yer aldı.
Gazeteciliğin kirli yüzü nedeniyle zaman zaman mesleği bırakmayı dahi düşündüğünü kaydeden Gönültaş, Can Ataklı'nın başlattığı tartışmanın medyanın kirli yüzünü bir kez daha deşifre ettiğini yazdı. Gönültaş, Ataklı'nın çok daha önce Zafer Mutlu ile ilgili yaptığı bir başka açıklamadan alıntı yaptığı yazısında hayli sert bir medya eleştirisi yaptı.
İşte Gönültaş'ın yazısındaki ilgili bölüm:
Aslında Can Ataklı'nın söyledikleri yeni değil. Ama konjonktür bu main stream denilen ana akım medya denilen
medyanın gerileme ve çöküş dönemine denk geldiği için önem kazandı.
Bir de 28 Şubat süreci ve bu süreçte medyanın rolü ile ilgili hukuki takibat başladığı için önemli oldu.
Mesela Can Ataklı 2001 yılında Chivi.com sitesine -ki bu site bugünlerde yayında değil fakat o siteden yapılan alıntılar başka sitelerde mevcut- benzer şeyleri söylemiş:
"Zafer'e (Mutlu), gazetecilik ahlakından, basın ilkelerinden, insan hak ve özgürlüklerinden, ilkeli olmaktan bahsettikçe açıkça söylerdi:
Bunların hepsi boş laf, bu işin ilkesi falan yoktur. Şu an Türkiye'de büyük bir oyun oynanıyor, bu oyunda da herkese bir rol dağıtılmış durumda, yanlış yerde olursan gidersin diyordu. Bankaya (Etibank) el konmadan beş altı gün önce Zafer ile aramızda böyle bir konuşma geçti. Murat Demirel ile ilgili olarak televizyonda Egebank'a el konulduğu gece Murat Demirel'in Papermoon'da olduğunu söyledim. Ertesi gün beni de şaşırtan bir şekilde Hürriyet aldı bunu ve haber yaptı. Zafer de bana gelip "Bunu neden söyledin, ben sana özel söylemiştim" dedi. Ama neden bu kadar öfkelendiğini de anlayamadım. "Bunları fark edemiyorsun, bunları bilmediğin için paran yok, bunları bilmediğin için yetkilerin gitti. Ben bunları bildiğim becerdiğim için param da var, malikanem de var, benim her şeyim var senin ise hiç bir şeyin yok..."
MEDYA DÜNYASINI KARIŞTIRAN CAN ATAKLI YAZDI...
DİĞER SAYFADA...
[PAGE]
CAN ATAKLI İDDİASINDA ISRARLI
GAZETECİLER.COM- Vatan yazarı Can Ataklı 28 Şubat tanıklığının ortalığı karıştırmasından konuyu köşesine taşıdı. Vatan yazarı suçlamalara yanıt verdiği yazısında hem sözlerinin arkasında durdu hem de olay olan canlı yayın oturumunu anlattı.
Ataklı, Ertuğrul Özkök'ün Ahmet Hakan ve CNN Türk'e dava açacak olmasını eleştirirken “Bu gece meslek hayatımın sonu olabilir” sözünün bir korku ve endişenin sonucu değil, bir anda 12 yıl öncesini hatırlamanın refleksi ile söylediğini yazdı.
İşte Ataklı'nın yazısındaki ilgili bölüm:
Zorunlu bir yazı
Çarşamba akşamı CNN Türk’te katıldığım programda söylediklerim benim tahminimi aşan ölçüde olay yarattı. Üç gündür medya ve siyaset çevreleri o gece konuşulanları tartışıyor.
Birkaç noktaya açıklık getirmem gerektiğine inanıyorum;
1- Ben bir iddiada ya da ifşaatta bulunmadım. Yaşadığım bir olayı anlattım.
2- Ortada bir yalan ya da iftira yoktu, çünkü iyi niyetle bana söylenen bir konuyu o dönemin bir bakanına aktarmıştım.
3- Söylediğimi kanıtlamak gibi kaygım yoktu. Bir tanıklık söz konusuydu ve bunun somut belgesi olamazdı.
4- Yayına katılan Aydın Doğan’ı büyük saygı ile dinledim, sözlerine üzüldüğümü belirttim. Medyanın en büyük patronu ile polemiğe girme haddini kendimde bulamazdım.
5- Zafer Mutlu’ya da cevap vermedim, gereği yoktu, “hatırlamadığını” ve “benim karıştırdığımı” söyledi. Yılların arkadaşlığına saygı göstermek zorundaydım.
6- Ertuğrul Özkök’ün “Ben şantaj yapmadım, bana iftra atılıyor” sözlerini anlayamadım. Konu onun gıyabında gelişmişti.
7- Bahattin Yücel herkesi kollayan bir açıklama yaptı. Benim anlattıklarımı doğruladı. Ertuğrul Özkök ve Zafer Mutlu’nun o dönemde “dosya yok” dediklerini anlattı. Dosya var ya da yok, bu benim dışında, ben Yücel’e “bana söyleneni” aktarmıştım.
8- O gece söylediklerimi bugüne kadar ilk kez söylemedim. 15 yıl önce de buna benzer sözler sarfettim. 28 Şubat uygulamalarına dönemin en büyük gazetesinin yöneticisi ve yazarı olarak “zorunlu aktör” gibi katılmakla birlikte rahatsızlıklarımı her fırsatta dile getirmiştim.
9- O dönemdeki tavrım nedeniyle gazetemle yollarımı ayırmak zorunda kalmış, uzun süre hiçbir yerde iş bulamamıştım.
10- Benzer bir durumu sadece bir yıl çalıştığım Uzan Grubu’na el konmasından sonra da yaşamış ve mesleğe yeniden Zafer Mutlu sayesinde dönebilmiştim.
11- Aydın Doğan kısa bir süre öncesine kadar çalıştığım Vatan Gazetesi’nin de sahibiydi. CNN Türk’teki anımı, eğer Aydın Doğan hâlâ Vatan’ın sahibi olsa bile muhtemelen yine anlatırdım. Çünkü o sözler önceden planlanmış değildi, sözün oraya gelmesiyle söylenmişti. Muhtemelen hem gazetemin hem de CNN Türk’ün Aydın Doğan’a ait olduğunu unutur ve yine konuşurdum.
12- Ertuğrul Özkök’ün CNN Türk’e dava açacak olmasını yadırgarım. Kimse önemli bir olayda ve canlı yayında kimin ne söyleyeceğini bilemez. Bu risk bütün kanallar için geçerlidir.
13- Ertuğrul Özkök’ün “Bizim kanalımızda bu adamları nasıl konuşturursunuz?” sözlerini ise anlamam mümkün değil. Sanıyorum bunun sansür olduğunu fark edecek ve üzülecektir.
14- Yayında söylediğim “Bu gece meslek hayatımın sonu olabilir” sözü bir korku ve endişenin sonucu değil, bir anda 12 yıl öncesini hatırlamamın refleksi ile söylenmiştir.
15- Sözlerimin bir iftira, karalama, komplo olmadığını bütün yüreğimle söylüyorum. Amacımın kamuoyu tarafından anlaşıldığının kanıtı ise gazetelerin internet sayfalarında ve yüzlerce internet sitesinin okur yorumu köşelerinde yayınlanan yazılardır. Aldığım binleri aşan mesajlar ise cabası.
YENİ ŞAFAK YAZARINDAN AYDIN DOĞAN İÇİN
AÇIK MEKTUP. DİĞER SAYFADA.
[PAGE]
SALİH TUNA'DAN AYDIN DOĞAN'A AÇIK MEKTUP
Can Ataklı'nın iddialarıyla başlayan tartışmaları özetleyen Salih Tuna, 28 Şubat sürecinin cunta destekçilerine seslendiği yazısında Aydın Doğan'a da açık mektup tadında çağrılarda bulundu.
"Sizi Fethullah Gülen kurtarmaz" diyerek söze başlayan Tuna " Erbakan Hoca'nın "Asker bizim gözbebeğimiz" sözünü gerekçe gösterin, tam olsun" dedi.
İşte Tuna'nın yazısındaki ilgili bölüm:
28 Şubat sürecinde sahibi olduğunuz bir gazetenin (Milliyet) Tansu Çiller'in yargılanacağını manşete çekmesinin ardından, "Hem ihbar ediyorlar, hem de manşet yapıyorlar" denilmişti de, "Bizim ihbarda bulunduğumuzu ispat edin, kendimi Taksim meydanında asarım..." demiştiniz.
E n'oldu; ispat edildi ama kendinizi asmadınız!
Keşke o vakit de şimdiki gibi ihtiyatlı olsaydınız. "Taksim'de kendimi asarım" diyeceğinize, "Bizim ihbarda bulunduğumuzu ispat edin, Ertuğrul Özkök'ü Taksim'de asarım..." deseydiniz. (Direkt alaka istiyorduysanız, Milliyet'in genel yayın yönetmenliğine getirir öyle iddiaya girerdiniz, patron sizdiniz.)
Üstelik bir taşla iki kuş vurmuş olurdunuz.
Hem malum iddiayı kaybetmezdiniz hem de (daha sonraları) "411 el kaosa kalktı" manşetini atarak hepinizi töhmet altında bırakan elemandan kurtulurdunuz.
Yine de son televizyon açıklamasından dolayı tebrik ederim.
Geç de olsa, bizim Hasan Öztürk'ün dediği gibi, "Kendimi asarım"dan "Ertuğrul'u asarım"a evrildiniz.
Doğrusunu isterseniz, iyi ki de kendinizi asmadınız.
Asmadınız da çok şükür bu günleri (adamlarınızın şecaat arz ederken ciğerlerinin lekesini nasıl dermeyan ettiklerini) gördünüz.
Adamlarınız içinde en uyanık ve en zavallı olanları da, Fethullah Gülen Hocaefendi 28 Şubat'a şöyle demişti, böyle demişti şeklinde diller döküyor.
Öyle demiş, böyle demişse ne olmuş?
Sonuç?
Ali Bulaç'ın ifadesiyle, "darbenin mağduru Fethullah Hocaefendi hâlâ hicretin gurbet diyarında" değil mi?
Oldu olacak, "askeri cuntanın" halkın kulağına kar suyu kaçırmasının dili ve ifadesi olmanıza da, Erbakan Hoca'nın "Asker bizim gözbebeğimiz" sözünü gerekçe gösterin, tam olsun.
Boşuna diller dökmeyin; Fethullah Gülen Hocaefedi sizi kurtarmaz. Bu halk, bu millet kimin ne olduğunu da, kimin ne zaman ne yaptığını da çok iyi biliyor.