BES Genel Başkanı Gürkan Avcı, Okullardaki şiddet olaylarınına değindi.
Abone olCHP Tunceli Milletvekili Sinan Yerlikaya’nın, okullarda öğrencilerin birbirlerine ve öğretmenlerine uyguladığı şiddet olaylarını TBMM gündemine taşıyan önergesinin ardından Bağımsız Eğitimciler Sendikası Genel Başkanı Gürkan Avcı, son günlerde basında da yoğun olarak yer almaya başlayan okullardaki güvenlik ve şiddet sorunlarıyla ilgili bir basın açıklaması yaptı. Okul güvenliğinin öğrenci başarısındaki önemine de değinilen açıklamada, güvenlik ile ilgili gerekli önlemleri almayan ve şiddet olaylarının sıkça meydana geldiği okullarda öğrencilerin başarısının da paralel olarak düştüğü kaydedildi.
Türkiye'de okullarda şiddet içerikli olayların giderek artması ve Haydarpaşa Lisesinde olduğu gibi çığırından çıkmış sınıf görüntülerinin internet sitelerinde birbiri ardına yayınlanması 2006 – 2007 eğitim öğretim yılında da şiddetin eğitime damgasını vuracağını gösteriyor. Söz konusu görüntülerle ilgili büyük üzüntü duyduğunu belirten Bağımsız Eğitimciler Sendikası Genel Başkanı Gürkan Avcı, Geçen eğitim öğretim yılının ikinci yarısında okullarda basına yansıdığı kadarıyla 14 ölü, üçü öğretmen 107 yaralı gibi vahim bir şiddet faturası çıkmıştı.
Öğretmene saygı göstermenin tarih olduğunun kanıtı gibi, ders içinde okulun, öğretmenin otorite ve saygınlığının yerle bir edildiğini belgeleyen görüntüler tüm Türkiye’ye şok yaşattı. Okullarda disiplinin, ahlakın ve eğitimin çivisinin çıktığını belgeleyen bu manzaralar “Disiplin Yönetmeliği” başta olmak üzere hükümetlere ve bakanlara göre değişen bir “Milli Eğitim Politikası” olmasından kaynaklanıyor. Yasaklardan yana bir eğitim modelini savunmuyoruz ama AB fonlarıyla yapılan eğitim reformları eğitim sistemimizi sulandırmış ve yaptırımları kaldırmıştır.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın okullarda şiddetin önlenmesine yönelik 2006 - 2011 yılları arasını kapsayan 5 yıllık eylem planını ciddi bir proje olarak görüyor ve destekliyoruz, şeklinde konuştu. Yapılan basın açıklamasında öte yandan, Bağımsız Eğitimciler Sendikası AR-GE kurulu eğitim uzmanları tarafından hazırlanan Eğitim Bileşenleri Araştırma Raporuna da değinilerek, “Yaramaz çocukla başa çıkabilmek için şiddet kullanan kişilerin küçüklüğünde şiddet gördüğü belirtiliyor.
Yani, çocuğa dayak, şiddeti öğretiyor” denildi. Araştırma Raporu çerçevesinde görüştükleri 1010 sendika üyesinden, 938'inin çeşitli nedenlerden dolayı dayak yediğini belirten AR-GE Kurulu raporuna dayalı açıklamada; dayak yiyenlerin yüzde 88’i anne baba, yüzde 60’ı kardeş, yüzde 29’u akraba, yüzde 31’i komşu çocuğu, yüzde 9’u polis, yüzde 23’ü öğretmen, yüzde 19’u askerde komutan ve yüzde 22’si ise tanımadığı kişilerden dayak yemiş.
AR-GE Kurulu raporuna dayalı olarak; Uzmanlar, şiddet uygulanan çocuğun, istenilen davranışı sadece dayak riski devam ettiği sürece yerine getirdiğini vurgulayarak, "Dayak riskinin ortadan kalktığı hissedildiğinde, istenmeyen davranış tekrarlanır. Çocukların olumsuz davranışlarını değiştirmede, ceza yerine, ödüle yer verilmesi gerekir. Çünkü sürekli cezalandırılan çocuğun, bu hareketi neden yapmaması gerektiği ana fikrini alması zorlaşır" dedi.
Hazırlanan rapora göre, Çocuklar söyleneni değil, daha çok yapılanları örnek alıyor. Çocuklar çoğunlukla kendilerine vuran, kızan ve eleştiren birine başkaldırı gösteriyor ve onun dediklerini yerine getirmek istemiyor. Çocukların, disiplinin asıl amacı olan doğru ve yanlış ayırımını şiddet sebebiyle öğrenemediğini belirten raporda, "Dayak birçok negatif etkiye sahip olduğu gibi, kesinlikle çözüm oluşturmuyor. Dayak, çocuğa şiddeti öğretmesi yanında, toplumda şiddetin kanıksanması ve yerleşmesi tehlikesi de yaratıyor. Çocuğunu, öğrencisini, emri altındakileri ya da karısını döven, şiddet uygulayan birçok kişi, zamanında kendi de şiddete maruz kalmış oluyor. Şiddet, çocuğun hayal kırıklıklarıyla, sinirle, stresle ve depresyonla başa çıkabileceği daha ılımlı yolları öğrenmesini engelliyor. Şiddetin ömür boyu devam eden olumsuz etkileriyle ilgili uyarılarda bulunan uzmanlar şöyle kaydetti; Şiddet kullanarak, çocuğunuzun bedensel veya ruhsal olarak yaralanmasına neden olabilirsiniz.
Çocuğunuzun gösterdiği yaramazlıklara, şiddet ve dayakla tepki gösteriyorsanız, bu sizinle ilgili çözülmesi gereken psikolojik bir problemin habercisi olabilir. Çocuğunuzun eline ya da poposuna vuracağınız sesli bir tokat yerine, sinirlendiğinizde masaya veya bir eşyaya vurmak, bağırmakta şiddet olarak kabul edilir. Küçük yaştaki çocuklara şiddet göstermek çocuğun iç dünyasında onulmaz yaralar açabileceği gibi, çocuğun idrak yeteneği geliştikten sonra bile şiddet, bağırmak ve fiziksel güç kullanmak tehlikelidir.
Konuyla ilgili, "dayağı toplumsal bir fonomen olarak ele almamız gerekiyor", diye konuşan sendika genel başkanı Gürkan Avcı, "Dayak olayının içine kazı yaparak girdiğimizde, orada dayağın asıl unsurun, toplumumuzun sosyokültürel özellikleri ve dayağın toplumsal ve kültürel temellerini görmekteyiz.
Malatya Çocuk Yuvası'nda yaşanan dayak olayı, Türkiye'nin hemen bütün kesimlerini günlerce bu olaya kilitlendi. Sivil ya da resmi birçok kişi, grup veya partinin olayı siyasal alana çekerek değerlendirmesine baktığımız zaman, traji-komik bir durum ortaya çıktı. Bir yandan dayak olayıyla infiale uğrayan ve aşırı bir tepki ortaya koyan halk ve onun kurumları, bir yandan da kendisi dayakla yetişmiş ve dayak atan, dayağı hayatının bir parçası yapan halk. Bunun ikisini yapanda aynı halk, aynı toplum.
Aslında istatistiki çalışmalara bile gerek duyurmayacak kadar açık bir gerçektir ülkemizde dayak. Bir şiddet türü olarak dayak, bizim sosyal hayatımızın bütün boyutlarında maalesef vardır. Dayak yiyerek büyüyen insan, dayak atar. Baba veya anne ise çocuğuna, öğretmen ise öğrencisine, usta veya kalfa ise işçisine veya çırağına, üst/amir ise astına/memuruna vs. hakaret eder, zor kullanır, dayak atar bizim toplumumuzda. Adeta kültürel genlerimize yerleşmiştir dayak. Problemin kaymağı toplum ise, toplumun kültüründe dayak olayı normalleşmiş ise ve dayak toplumun tüm sosyoekonomik kesimlerinde patolojikleşmesi söz konusu ise, yapılacak tek şey vardır, o da uzun vadeli ve ciddi hukuki ve kurumsal düzenlemeler yapmak ve topyekün bir eğitim faaliyetiyle dayak olayını ortadan kaldırmak. Toplumunun kanaat önderleri başta olmak üzere, bu konuda topluma bir zihniyet dönüşümü pompalanması gerekiyor. Bunun da yolu dört başı mağrur bir eğitimden, dini ve kültürel değerleri doğru anlamak ve anlatmaktan, insan merkezli bir eğitim anlayışını hem müfredatlara hem de hayatın içine koymaktan geçer.