BIST 8.930
DOLAR 34,32
EURO 37,36
ALTIN 3.034,93

Öcalan'ın çağrısının perde arkası...

Abdullah Öcalan'ın, silah bırakılması yönünde PKK'ya yaptığı çağrı barışa ne kadar yakın olduğumuzu bir kez daha gösterdi.

Abdullah Öcalan'ın, silah bırakılması yönünde PKK'ya yaptığı çağrı barışa ne kadar yakın olduğumuzu bir kez daha gösterdi.

Aslına bakacak olursanız bu açıklama neredeyse 15 gün önce yapılacaktı. Bakmayın siz sosyal medyada birilerinin siyaset uzmanı gibi yorumlar yapmasına.

İki nedeni var bu gecikmenin...

Birincisi, HDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın Abdullah Öcalan'a rağmen yaptığı, "Sokaklara inin" çağrısı ve sonrasında 51 masum insanın yok yere canını kaybetmesi.. Onca insan ölmüşken ve toplumun yüreğinde bir gazap kaynıyorken bu çağrının biraz ertelenmesi uygun görüldü. Öyle ki o dönemde AK Parti'nin içinden bazı milletvekilleri bile kapalı kapılar ardında çözüm sürecini yerden yere vuran açıklamalar yaptı.

İkinci sebep ise Öcalan'ın Nevroz'da yaptığı çağrıya rağmen Kandil'in silah bırakma konusunda ayak diretmesi. Yani anlayacağınız çağrının gecikmesinde müzakere masasında oturanların bir dahli yok. Aksine bu çağrının bir an önce yapılmasını isteyen bizzat hükümetti...

Artık herkes biliyor ki Abdullah Öcalan'ın bilgisi olmadan ne HDP içinde, ne de PKK içinde en küçük bir karar dahi verilemez.

İşin ilginç yanı şu...

Ne HDP, ne de PKK Abdullah Öcalan'dan bu kadar açık ve bu kadar net bir barış mesajı beklemiyordu. Onların amacı, "Kürdistan bizim, Türkiye hepimizin" demek ve Türkiye'yi buna razı etmekti. Hatta hiçbir koşulun sunulmadığı bir silah bırakma çağrısının yapılacağını geçtiğimiz hafta başında öğrenen HDP ve Kandil'dekiler, bu çağrının yapılmamasını dahi istedi.

Ama Öcalan'a karşı gelmeleri durumunda Kürt kesimi içinde ciddi tepki göreceklerini bildikleri için istemeye istemeye bu çağrının yapılmasına ses çıkaramadılar.

Peki bundan sonra ne olacak?

Ankara'dan edindiğim bilgilere göre eğer ufak tefek yol kazaları olmazsa Mart sonu veya Nisan ortalarında silah bırakmanın başlaması için ilk resmi hamle yapılacak. Öncelikle Öcalan'ın çağrısını yerine getirmek zorunda kalan PKK, kongreye gidecek.

Silah bırakma işlemleri ise resmi heyetlerin gözetimi altında yapılacak. İlk etapta Türkiye sınırları içindeki teröristlere silah bıraktırılacak. Türkiye'nin önde gelen kanaat önderlerinden oluşacak "Takip komiteleri" silah bırakma işlemlerini an be an takip edip raporlar halinde gelinen aşamayı devlete aktaracak. Bu heyetin Abdullah Öcalan'la ve hatta Kandil'le doğrudan temas etme yetkileri de olacak.

Bu aşamada içeride yatan bazı mahkumların serbest bırakılması veyahut ağır hasta durumundaki tutukluların salıverilmesi sağlanacak.

Türkiye sınırları içindeki işlem sona erdikten sonra sıra Kandil'dekilerin durumuna gelecek. Bu aşamada PKK'nın üst düzey kadrosunun hangi ülkelere yerleştirileceği meselesi masaya yatırılacak. Silahlı eyleme katılan teröristler için de bu yol izlenecek.

Sosyal medyada "Abdullah Öcalan'ı serbet bırakacaklar" söylemlerinin aslı astarı yok. Belki çok zaman sonra ev hapsi konuşulabilir ama şu aşamada bu mesele masaya bile getirilmedi.

Bakalım "Takip komiteleri"nden önce Kandil'e koşup "Aman ha silah bırakmayın" diye gidecek kafileler olacak mı ve o kafilelerde hangi isimler yer alacak?

Bunu niye söylüyorum...

Kendi kendine, "Aydın" sıfatı yakıştıran karanlık çağlardan kalma bazı isimleri takip ediyorum. Kürtler silah bıraktı diye neredeyse onlar silahlanacak.

Kafasına oyuncak silah dayayıp, "Canın mı, namusun mu?" diye sorsan, "Silahı indir de namus falan önemli değil, işini gör" diyecek olan bu "Aydın" tipler, "AK Parti toprak sattı" hezeyanları içinde toplumu galeyana getirmek için çırpınıp duruyor.

Sanırsın ki notere beraber gitmişler, oradan biliyor toprak satıldığını!..

Kimileri ise, "Neyin karşılığında barış gelecek? Ne verdiniz hı, ne verdiniz?" diye sorup duruyor. "Keşke bir seferlik imkan olsaydı da kan susuzluğu çeken bu vampirleri barış anlaşması karşılığında verseydik" dedirtiyorlar insana...

Bunlar için önemli olan silahların susması veyahut kanın durması değil. Türkiye boydan boya cennet bahçesine dönse bile bunlar, Türkler'le Kürtler'in barış sancağı altında aydınlık bir geleceğe birlikte yürümesini asla sindiremeyecekler.

Onlara denilecek tek cümle var...

Artık niyet okumayı, çamur atmayı bırakın. Bölmek, parçalamak için barış çabalarını engelleme çabanızdan vazgeçin. Kötü zanlarınızı başkalarına yaftalamayın. Korkunç beklentilerinizi başkalarında görme hevesiyle çırpınıp durmayın. Gündemi çarpıtmak yerine gündemi iyileştirmek için çaba gösterin!

Şunu iyi bilin ki gelecek olan barışın karşılığında, bir tek çakıl taşı dahi verilirse, buna en önce karşı çıkacak olanlar, AK Parti'ye gönül vermiş insanlar olacak. Böylesi bir yanlışta yüzde 50'yi Erdoğan bile evde tutamaz.

Vesvese üretmeyin!

Ya yeni Türkiye'nin üzerine bir güneş gibi doğacak barışı kucaklayacaksınız.  Ya da olacakları kahır içinde izleyeceksiniz.

Karar sizin!