Öcalan'ın çağrısının perde arkası...
Abdullah Öcalan'ın, silah bırakılması yönünde PKK'ya yaptığı çağrı barışa ne kadar yakın olduğumuzu bir kez daha gösterdi.
Abdullah Öcalan'ın, silah bırakılması yönünde PKK'ya yaptığı
çağrı barışa ne kadar yakın olduğumuzu bir kez daha gösterdi.
Aslına bakacak olursanız bu açıklama neredeyse 15 gün önce
yapılacaktı. Bakmayın siz sosyal medyada birilerinin siyaset uzmanı
gibi yorumlar yapmasına.
İki nedeni var bu gecikmenin...
Birincisi, HDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın Abdullah Öcalan'a
rağmen yaptığı, "Sokaklara inin" çağrısı ve
sonrasında 51 masum insanın yok yere canını kaybetmesi.. Onca insan
ölmüşken ve toplumun yüreğinde bir gazap kaynıyorken bu çağrının
biraz ertelenmesi uygun görüldü. Öyle ki o dönemde AK Parti'nin
içinden bazı milletvekilleri bile kapalı kapılar ardında çözüm
sürecini yerden yere vuran açıklamalar yaptı.
İkinci sebep ise Öcalan'ın Nevroz'da yaptığı çağrıya rağmen
Kandil'in silah bırakma konusunda ayak diretmesi. Yani
anlayacağınız çağrının gecikmesinde müzakere masasında oturanların
bir dahli yok. Aksine bu çağrının bir an önce yapılmasını isteyen
bizzat hükümetti...
Artık herkes biliyor ki Abdullah Öcalan'ın bilgisi olmadan ne HDP
içinde, ne de PKK içinde en küçük bir karar dahi verilemez.
İşin ilginç yanı şu...
Ne HDP, ne de PKK Abdullah Öcalan'dan bu kadar açık ve bu kadar net
bir barış mesajı beklemiyordu. Onların amacı, "Kürdistan
bizim, Türkiye hepimizin" demek ve Türkiye'yi buna razı
etmekti. Hatta hiçbir koşulun sunulmadığı bir silah bırakma
çağrısının yapılacağını geçtiğimiz hafta başında öğrenen HDP ve
Kandil'dekiler, bu çağrının yapılmamasını dahi istedi.
Ama Öcalan'a karşı gelmeleri durumunda Kürt kesimi içinde ciddi
tepki göreceklerini bildikleri için istemeye istemeye bu çağrının
yapılmasına ses çıkaramadılar.
Peki bundan sonra ne olacak?
Ankara'dan edindiğim bilgilere göre eğer ufak tefek yol kazaları
olmazsa Mart sonu veya Nisan ortalarında silah bırakmanın başlaması
için ilk resmi hamle yapılacak. Öncelikle Öcalan'ın çağrısını
yerine getirmek zorunda kalan PKK, kongreye gidecek.
Silah bırakma işlemleri ise resmi heyetlerin gözetimi altında
yapılacak. İlk etapta Türkiye sınırları içindeki teröristlere silah
bıraktırılacak. Türkiye'nin önde gelen kanaat önderlerinden
oluşacak "Takip komiteleri" silah bırakma işlemlerini an be an
takip edip raporlar halinde gelinen aşamayı devlete aktaracak. Bu
heyetin Abdullah Öcalan'la ve hatta Kandil'le doğrudan temas etme
yetkileri de olacak.
Bu aşamada içeride yatan bazı mahkumların serbest bırakılması
veyahut ağır hasta durumundaki tutukluların salıverilmesi
sağlanacak.
Türkiye sınırları içindeki işlem sona erdikten sonra sıra
Kandil'dekilerin durumuna gelecek. Bu aşamada PKK'nın üst düzey
kadrosunun hangi ülkelere yerleştirileceği meselesi masaya
yatırılacak. Silahlı eyleme katılan teröristler için de bu yol
izlenecek.
Sosyal medyada "Abdullah Öcalan'ı serbet
bırakacaklar" söylemlerinin aslı astarı yok. Belki çok
zaman sonra ev hapsi konuşulabilir ama şu aşamada bu mesele masaya
bile getirilmedi.
Bakalım "Takip komiteleri"nden
önce Kandil'e koşup "Aman ha silah bırakmayın"
diye gidecek kafileler olacak mı ve o kafilelerde hangi isimler yer
alacak?
Bunu niye söylüyorum...
Kendi kendine, "Aydın" sıfatı yakıştıran karanlık
çağlardan kalma bazı isimleri takip ediyorum. Kürtler silah bıraktı
diye neredeyse onlar silahlanacak.
Kafasına oyuncak silah dayayıp, "Canın mı, namusun
mu?" diye sorsan, "Silahı indir de namus falan
önemli değil, işini gör" diyecek olan bu
"Aydın" tipler, "AK Parti toprak
sattı" hezeyanları içinde toplumu galeyana getirmek için
çırpınıp duruyor.
Sanırsın ki notere beraber gitmişler, oradan biliyor toprak
satıldığını!..
Kimileri ise, "Neyin karşılığında barış gelecek? Ne
verdiniz hı, ne verdiniz?" diye sorup duruyor.
"Keşke bir seferlik imkan olsaydı da kan susuzluğu çeken bu
vampirleri barış anlaşması karşılığında verseydik"
dedirtiyorlar insana...
Bunlar için önemli olan silahların susması veyahut kanın durması
değil. Türkiye boydan boya cennet bahçesine dönse bile bunlar,
Türkler'le Kürtler'in barış sancağı altında aydınlık bir geleceğe
birlikte yürümesini asla sindiremeyecekler.
Onlara denilecek tek cümle var...
Artık niyet okumayı, çamur atmayı bırakın. Bölmek, parçalamak için
barış çabalarını engelleme çabanızdan vazgeçin. Kötü zanlarınızı
başkalarına yaftalamayın. Korkunç beklentilerinizi başkalarında
görme hevesiyle çırpınıp durmayın. Gündemi çarpıtmak yerine gündemi
iyileştirmek için çaba gösterin!
Şunu iyi bilin ki gelecek olan barışın karşılığında, bir tek çakıl
taşı dahi verilirse, buna en önce karşı çıkacak olanlar, AK
Parti'ye gönül vermiş insanlar olacak. Böylesi bir yanlışta yüzde
50'yi Erdoğan bile evde tutamaz.
Vesvese üretmeyin!
Ya yeni Türkiye'nin üzerine bir güneş gibi doğacak barışı
kucaklayacaksınız. Ya da olacakları kahır içinde
izleyeceksiniz.
Karar sizin!