BIST 9.473
DOLAR 34,55
EURO 35,99
ALTIN 2.998,66
HABER /  GÜNCEL

Öcalan sıralamayı değiştirdi!

Halk Kongresi Başkanı Remzi Kartal Öcalan'ın güven vermek için süreçte sıralamayı değştirdiğini söyledi.

Abone ol

Öcalan'ın barış sürecinin hızlanması ve Türk kamuoyuna güven vermek için çekilmeyi öne çektiği konuşuluyor.

Öcalan'ın İmralı'dan gönderdiği mektupların muhataplarından Remzi Kartal Radikal'den Ezgi Başaran'a konuştu. Barışın geleceğine 'yüzde yüz' inanıyor: "Öcalan karşı tarafa güven vermek için sıralamayı değiştirdi, çekilmeyi bir adım öne aldı. Dört şehirde birer konferans düzenlememizi istiyor."

16 yıldır Avrupa’da yaşayan eski milletvekili ve Kongra-Gel (Halk Kongresi) Başkanı Remzi Kartal sadece diyasporadaki Kürtler için değil, Öcalan ve Kandil nezdinde de fikirleri ve tavrı çok önemsenen bir isim. Öcalan’ın İmralı’dan yazdığı çözüm süreci mektuplarının bir muhatabı da o ve KCK yürütme konseyi üyesi Zübeyir Aydar’dı. Kartal mektubun içeriği ile süreçte atılmış ve atılacak adımların detaylarını anlattı.

Öcalan’ın Avrupa’ya gönderdiği mektupta size özel ne var?

Önderliğimiz (Öcalan’ı kastediyor) MİT heyetiyle görüşmeye Eylül 2012’de başlamıştı. O vakitten, Ayla Akat ve Ahmet Türk’ün içinde olduğu BDP heyetiyle görüştüğü 3 Ocak 2012 tarihine kadarki süreçte varılan genel mutabakatın siyasal boyutunu bizimle, dağla ve BDP ile paylaştı. Bunların hepsi belgeler.

Nasıl belgeler?

Bir üst yazı vardı. BDP’ye ayrı, PKK’ya ayrı, bize ayrı birer üst yazı yazmıştır. Geri kalan belgeler üçümüz için de aynıdır. Bunların hepsi el yazısıyladır. Bizim de cevaplarımız el yazısıyla. Belgeler heyetle yaptıkları siyasi konuların özeti niteliğinde. Ve aslında sadece bize yönelik değil, aynı zamanda devlete de bir özettir.

Heyetle yaptığı mutabakat ifadesini kullandınız, nedir bu mutabakat?

Böyle bir süreç başlıyorsa tarafların yaptığı görüşmeler sonrasında ortaya çıkan bir mutabakat vardır ve bu çerçevede süreç yürür. İlk BDP heyeti İmralı’dan döndüğünde bize orada yaptıkları tartışmaları aktardılar. Bu tartışmaların başlangıcı aslında Oslo sürecine dayanır. En son 10 Mayıs 2011’de başkanımız üç başlık altında ikişer sayfalık toplam altı sayfa bir protokol hazırlamış, hükümetin ve hareketin bunlara cevap vermesini istemişti. Böylelikle yeni bir süreç başlayacaktı. Hükümet o protokole yanıt vermedi. Gerçi vermedi de denemez. Başbakan Erdoğan 9 Haziran 2011’de bir TV yayınında “Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır” dedi. Bu da o protokolü tanımadığını belirten ve doğrudan bize verdiği bir cevaptı. Çünkü tam o tarihte biz cevap bekliyorduk.

Oslo’daki o protokolün detaylı versiyonu mu gönderdiği belgeler?

Oslo sürecinde devletle inanın her şey ama her şey tartışıldı ve sonuçta bir noktaya gelindi. Zaten Erdoğan da bu sürecin Oslo’nun devamı olduğunu söylüyor. Bu yeni belgelerin ana başlığı ‘Yeni Bir Toplumsal Sözleşmeye Doğru’. 2011’den sonraki (Oslo görüşmelerinin sonrası) süreci, Irak ve Suriye’deki durumu değerlendiriyor. Ortadoğu’daki gelişmelerin Türkiye’yi daha çok zorlayacağını, hükümetin Kürt sorununa yaklaşımını değiştirmediği takdirde Kürtlerin çözümü Türkiye dışında arayacağını ve bunun da tüm Türkiye halklarına kaybettireceğini anlatıyor. “Bunun yerine” diyor, “Türk-Kürt ittifakı yapılmalı”.

Ortadoğu’da Kürt-Türk ittifakı ne demek?

Mezopotamya’da yaşayan tüm halkların eşitliği ve özgürlüğüne öncülük etmek demek. Yoksa bu sözden emperyal bir amaç güdüldüğü sakın zannedilmesin. Bu, Kürt hareketinin ideolojik felsefesine aykırıdır. Denilen şudur: Ortadoğu’da Kürt sorunu nedeniyle sıkıntı yaşayan bir Türkiye yerine, Kürtüyle barışan ve böylece demokratik, ekonomik ve uygarlık olarak büyüyen bir Türkiye istiyoruz. Ortadoğu’daki kan gölünü durduracak tek güç tüm etnik ve dini unsurlara eşit mesafede duran demokratik zihniyettir. Bu süreç aslında bu zihniyetin inşasıdır. Kürt-Türk ittifakını “Bu sefer de ikisi bir olup diğer halkları ezecekler” gibi yorumlamasın kimse. Kürtlerin özgür olması için Türkiye’nin, Türkiye’deki sistemin özgür olması gerektiğini anlatırken Ortadoğu halkları için de demokrasiden farklı bir şey istiyor olamayız. Kamuoyunda ortaya atılan Ermenilerin yahut Alevilerin dışlandığı iddiaları da tümüyle yanlıştır. 40 yıldır Abdullah Öcalan ayrım yapmaksızın herkes için eşitlik talep ediyor.

Milliyet’te çıkan zabıtlarda Ermeniler ve Yahudilerle ilgili başka ifadeler vardı…

O zabıtları tutan arkadaşlar el verdiğince yazmışlar. Mesela Öcalan konuşuyor, onlar da not alıyor ama onların yazmasını beklemiyor, konuşmaya devam ediyor. Dolayısıyla o notlardaki ifadeler tam olarak Öcalan’ın sözlerini kapsamıyor. Ayrıca onun 40 yıldır söylediklerini unutup, bir görüşme notuna takılmak olmaz. Biraz insaf, merhamet lütfen!

Öcalan’ın mektubunda sizi şaşırtan bir şey var mıydı?

Hayır bizim yıllardır konuşup tartıştığımız noktalardı. Mesela gönderdiği belgelerden bir tanesi barışın felsefesiyle ilgiliydi. Diğer bir belgede demokratik çözüm planının detayları var: Çatışmasızlık, Meclis’te komisyon kurulması, âkil insanlar heyetinin oluşması ve 4 bin köylünün boşaltılan köylerine dönmesi. Ve bu dönme sürecinde korucuları denetleyecek bir komisyon kurulması.

Silahlı güçlerin çekilmesi aşamasına geldiğimize göre birinci aşama tamamlandı denebilir mi?

Başbakan Erdoğan “Silahlı güçler Türkiye dışına çıkmadan süreç başlamaz” diyor değil mi… Bu konuda Öcalan’la bir mutabakat sağlanmış gibi görünüyor. Çünkü çekilmeyi takvimde bir adım öne aldı Öcalan. Daha önce geri çekilmeden önce yasalar değişsin diyordu, şimdi yol haritasındaki sıralamayı değiştirdi yani. Sırf karşı tarafa güven vermek için. Ki böylece anayasa yapımında adımlar atılabilsin. Oradaki tutumu da etnisiteye atıf bulunulmayan eşit yurttaşlık tanımının yer alması şeklinde. Bu bölgedeki tüm kültürlerin ancak böyle kimliklerini rahatça yaşayabileceğine inanıyor. Ve yine Avrupa yerel yönetimler sözleşmesini temel alarak yerel yönetimlerin güçlendirilmesini istiyor.

Silahsızlanma son adım değil mi?

Aynen şu ifade var mektupta: ‘Kürtlerin varlığı, özgürlüğü, güvenliği anayasal ve yasal güvence altına alınırsa silahların bırakılması.’ Evet, son aşamadır, silahsızlanma. Şu anda içine girdiğimiz aşama ise çekilmedir.

Burada Kürtlerin güvenliği derken ne kastediliyor?

Özgürce siyaset yapma, kimliğini yaşama ve eğitim güvenliğinden söz ediyor. Yani bugün yaşananlar olmamalı. Ağzınızdan bir laf çıkıyor, hop içeri tıkılıyorsunuz. Bir bakıyorsunuz partiniz kapatılıyor. Bakın biz niye silaha sarıldık? Türk ordusunu yenmek, devleti yıkmak için değil. Kendi varlığımızı, haklarımızı savunmak için silaha sarıldık. Haklarımız verilse silahı ne yapalım, niye ihtiyaç duyalım?

Net takvim belirtiliyor mu?

Bu yıl bitene kadar anayasa dahil tüm adımların atılmış olması gerek. Çünkü zaten sonra seçimler var.

Belgeler dediğiniz metinler içinde başkanlık sistemine atıf var mı?

Genel olarak (heyetle) bu konuda bir tartışmanın yürütüldüğü anlaşılıyor. Ayrıca başkanlık da olabilir, niye olmasın. Başkanlık sisteminde denetim mekanizmaları son derece güçlüdür. Ama tek başına, egemen, toplumu boğan bir başkanlık sistemine Kürtler okey demez. Bu konuda Kürt hareketiyle ilgili yapılan değerlendirmeler haksız, insafsız, isabetsiz. 40 yıldır bu hareket politik, uyanık ve ahlaki bir toplum yaratılmasına çabalar. Şimdi yeni bir hegemonya yaratılmasında mı rol oynayacağız? Ki Öcalan açıkça söylüyor: “Biz yeni bir hegemonyaya izin vermeyiz.”

Kürt meselesinin Avrupa ayağı nedir? Niye size mektup geliyor, neden önemlisiniz?

Avrupa kitlemiz hep tarihi rol oynadı. Balığı susuz bırakarak barış arandı ve hareketin önemli aktörleri nefes alabilecekleri yere, Avrupa’ya geldi. Avrupa’da kitle ciddi şekilde Türkiye’deki Kürt halkını, mücadeleyi temsil eder. Kandil ve BDP yeni sürece nasıl hazırlanıyorsa biz de hazırlanacağız. Bir de başkanın bir tarzı var. Herkesi konuya katmak, fikrini almak ister. Örneğin beş kişi (diğer tutukluları kastediyor) var İmralı’da. Biri TİKKO’lu, geleneğimizle alakası yok ama onlarla tüm fikirlerini paylaşıyor, tartışıyor. Karşı görüşleri olgunlukla dinliyor. Öcalan ikna etme üstüne çok çalışır. Bunun çok önemli örneğini gönderdiği mektupta da gördük.

Ne gibi?

Bizden dört konferans düzenlememizi istiyor. Biri Ankara’da, biri Diyarbakır’da, biri Avrupa’da, diğeri de Hewler’de (Erbil). Ankara’daki konferansa tüm Türkiye’den bu işe kafa yormuş kimseler katılacak. Ermeniler, Asuriler, Türkler, Aleviler, emekçiler, kadın grupları herkes. Diyarbakır’daki HDK öncülüğünde yapılacak ve Türkiye’deki tüm Kürtler iştirak edecek. Hatta Kemal Burkay’dan Hizbullah’a kadar herkes gelip görüş bildirsin diyor Öcalan. Hewler’deki konferans Suriye, İran, Irak yani Ortadoğu’daki Kürtler için. PJAK ve PYD’nin dışında sivil toplum örgütleri de katılacak. Avrupa konferansı ise diyasporadaki Kürtlere ve Türklere yönelik. Bu konferans önerisiyle Öcalan’ın mücadeleyi geliştirme ve halka mal etme tarzını net biçimde görüyoruz. Türkiye kamuoyunun süreci içtenlikle benimsemesini bu yöntemlerle sağlamayı planlıyor. Bu bir siyasi partinin meselesi değil, Türkiye’nin meselesi. Halk, süreci “AKP-BDP bir araya geldi bir şeyler yapıyor” diye algılamamalı.

Ne olacak bu konferanslarda?

Her türlü fikir tartışılacak, barışın gerekliliği konuşulacak. Aslında konferans gibi değil de daimi bir platform olarak düşünün. Bir kerelik toplanmayacak, Kandil’in silahsızlanmasına yani normalleşme günlerine kadar bir araya gelecek. Ve her toplantıdan sonra raporlar hazırlanacak. “Bu raporları bana iletin” diyor Öcalan. Şimdi konferansların hazırlıklarına başladık. Devlet adımını attı, akil insanlar heyetini kurdu. Her şeyi devletten beklememek lazım değil mi? Biz de çalışacağız toplumu hazırlamak için.

Ruh halinizi nasıl tarif edersiniz?

Hiç olmadığım kadar umutluyum. Bu süreçte artık kimsenin masadan kalkamayacağını düşünüyorum. Çünkü kalkan kaybeder. Başkan ne diyor: Artık istesek de geri dönemeyiz. Yani bu kez farklı. O yüzden barışın geleceğine inancım yüzde 99 değil, yüzde yüz.