BIST 9.227
DOLAR 34,37
EURO 36,52
ALTIN 2.871,24
HABER /  GÜNCEL

Observer, medyaya müdahalede Türkiye'yi örnek gösteriyor

İngiltere'nin Observer gazetesinden Peter Preston, devletin basın-yayına müdahalesinin yol açacağı olumsuz sonuçlara örnek olarak Türkiye'deki tutuklu gazetecileri gösteriyor.

Abone ol

İngiltere'nin Observer gazetesinden Peter Preston, devletin basın-yayına müdahalesinin yol açacağı olumsuz sonuçlara örnek olarak Türkiye'deki tutuklu gazetecileri gösteriyor.

Preston'un 9 Aralık tarihli makalesi "Devletin medyayı denetlemesi mi? Nasıl işlediğini öğrenmek için Türkiye cezaevlerindeki gazetecilere sorun" başlığını taşıyor.

İngiltere'deki telekulak skandalının ardından başlatılan ve medya-siyaset ilişkisini sorgulayan soruşturmanın sonuçları Kasım ayı sonunda yayınlanmış ve raporda, basın standartlarını yükseltmek adına, yasayla desteklenen daha katı bir özdenetim sisteminin uygulamaya konulması önerilmişti.

Tartışma yaratan bu önerilere Preston, Türkiye örneği üzerinden bakıyor.

Leveson'a tavsiyeler(!)

"İstanbul'da gazeteciler başbakan açısından sorun yarattığı zaman vergi müfettişleri ve terörle mücadele yetkilileri haber dairelerinde boy gösteriyor. Böylece artık neredeyse hiçkimse sorun yaratmıyor" diye başlayan makalesinde Preston, İngiltere'deki raporu hazırlayan Yargıç Lord Brian Leveson'a İstanbul'daki gazeteciler, editörler, medya patronları ve poitikacılarla konuşup "basın özgürlüğü" kavramının anlamını araştırmasını öneriyor.

Türkiye'nin büyük bir devlet kanalına sahip olduğunu ve 300 civarında özel televizyon kanalı, 1000 radyo istasyonu, ülke çapında dağıtılan 50 gazetesi bulunduğunu belirten makalede, Türkiye'nin hâlâ Avrupa Birliği üyeliği için demokrasi reçetesi aldığı vurgulanıyor.

Dünya rüşvet ve yolsuzluk sıralamasında Türkiye'nin yerine dikkat çeken makale bu konunun basında yer bulmadığını, ancak Başbakan Tayyip Erdoğan'ın en sıradan konuşması için bile televizyon kanallarının yayın akışını durdurarak canlı bağlantı yaptığını vurguluyor.

Preston ayrıca 76 gazetecinin cezaevinde tutulduğu Türkiye'yi "özgürlüğün kriz bölgesi" olarak tanımlıyor.

Gazeteciler parmaklık ardına konulup anahtarları kaybedildiği için, haber dairelerinde, "uygunsuz" haber yayınlanması durumunda terörle mücadele yasasına takılma ya da vergi müfettişlerini çekme korkusu yaşandığını vurguluyor.

Eleştirileri nedeniyle Başbakan'ın köşe yazarlarını hedef göstermesi sonucu gazetecilerin işlerini kaybettiğini vurgulayan Preston, Erdoğan'ın gazete sahiplerini bir araya getirerek onlarla özel toplantılar yapması sonucunda kendilerine verilen talimatları yerine getirdiklerini, akademik araştırmalara göre, medyanın yüzde 70'inin AKP hükümetini desteklediğini belirtiyor.

Preston makalesine şöyle devam ediyor:

"76 gazeteciyi ve Silivri cezaevindeki yüzlerce insan hakları savunucularını, öğrenci, milletvekili, eski general ve polis şeflerini bir kenara bırakırsanız görünüşte hayat eskisi gibi devam ediyor. Futbol, yarışmalar, magazin haberleri yerlerini koruyor. Köşe yazarları da beklendiği gibi işlerini devam ettiriyor, tek farkla ki yazdıkları konular ülke sorunları ile ilgili olmaktan çok uluslararası sorunlara ilişkin.

"Basın özgürlüğü her geçen gün daha da zayıflıyor. Gerekçeler hazır elbettte. Ülke PKK'nın terör saldırılarıyla boğuşuyor. Komşu İran, Irak ve Suriye'de istikrarsızlık egemen. Tarih eski ve yeni, sert ve yumuşak darbelerle ardarda devrilen hükümetler görmüş. AB'nin Türkiye üyeliği konusunda bir sıcak bir soğuk hava estirmesinin ise hiç yararı olmamış.

"Fakat ne kadar makul olursa olsun gerekçeler işe yaramıyor. Özgrülükler net olarak tanımlanmadığı zaman, özgürlük kaybı kendi puslu havasını yaratarak gündeme geliyor."