BIST 10.006
DOLAR 35,27
EURO 36,75
ALTIN 2.980,97
HABER /  GÜNCEL

O olayı bir de bu askerden dinleyin

33 erin ölüme gönderildiği Bingöl saldırısında ağır yaralanan Erdal Özdemir onbeş yıl sonra şu sorunun cevabını istiyor.

Abone ol

33 erin ölüme gönderildiği Bingöl saldırısında ağır yaralanan Erdal Özdemir onbeş yıl sonra bilmek istiyor: Biz neyin kurbanı olduk?

Özdemir henüz 20’sindeyken kendisini tekerlekli sandalyeye bağlayan saldırıyı anlatmıştı:

"Malatya İl Jandarma Alayı’nda, yerden ve havadan eskort kuralı çiğnenerek korumasız araçlara bindirildik, silahsızdık. 3 saatte gitmemiz gereken yolu 6 saatte götürüldük"

Denizli’nin Karakova köyünde günlerini tüp bebek yöntemiyle hayata gelen oğlu Vatan’la geçiren Özdemir Ergenekon’dan şüpheleniyor: Tutuklu komutanlara bakıp yaşadıklarımız çeteyle bağlantılı mıydı diyorum. Hayatını değiştiren Bingöl saldırısında “kurban edildiklerine” inanan Özdemir bu kuşkusunu dile getirip sorular sorunca tehdit telefonları almış: Konuşan gazinin başına dert açarlar.

Ama o gazi artık "başına iş açılması"nı umursamıyor ve "ihmal yok, bu direk kasıtlı, bizi bile bile kurban ettiler, bu işin içinde komutanlarımız var, bu işin içinde Ergenekon var" diyor...

İşte çok ama çok çarpıcı sözlerin videosu...

İŞTE ERDAL ÖZDEMİR'İN TARAF'TA YAYINLANAN RÖPORTAJI

Erdal Özdemir, 1993’te 33 silahsız erin şehit edildiği Bingöl’deki kanlı saldırıdan ağır yaralı olarak kurtulan beş erden biri. Vücuduna aldığı yedi kurşun yarasıyla altı ay yoğun bakımda kaldı, yaşamla ölüm arasında gidip geldi. Hayatta kalmayı başarabildi ancak, ömrünün geri kalanını tekerlekli sandelyede sürdürmeye mahkum oldu.

Özdemir, Denizli’nin 1000 nüfuslü Karakova köyünde, annesi, eşi ve oğlu Vatan’la birlikte yaşıyor. Vatan üç yaşında. Özdemir, Vatan’ın annesiyle 1999’da evlenmiş. Üç yıl önce de tüp bebek yöntemiyle Vatan’ı dünyaya getirmişler. Özdemir, günün büyük bölümünü akülü sandalyesiyle, dışarıda, köyün içinde dolaşarak geçiriyor. Vatan da, babasının yanından bir an olsun ayrılmıyor. Özdemir’in evinin önünde pamuk tarlaları uzanıyor. Tam karşıda ise Pamukkale görünüyor. Özdemir, bir gününün nasıl geçtiğini şöyle anlatıyor. “Sabah erken kalkarım. Köyde bir kaç bakkal var. Tek tek bu dükkanları ziyaret ederim. Her dükkanın önünde bir kaç saat kalırım. Çünkü en iyi sohbet yeri bakkal önüdür. Oğlum da yanımdan ayrılmaz.

Özdemir, haber izlemiyor. Doğu ve Güneydoğu’daki çatışma haberlerini özellikle takip etmiyor. Gazi arkadaşlarının da aynı şekilde haber izlemediğini anlatıyor. Nedenini ise, “Psikolojik olarak rahatsızlık veriyor” diyerek açıklıyor.

Az rüya çok gerçek

15 yıl önceki katliamın izlerini bedeninde taşıyan Özdemir, o günün kanlı sahnelerini rüyalarında tekrar tekrar gördüğünü belirtiyor: “İlk yıllarda sık sık kabus görürdüm. Aslında kabus dediğim zaten kurşuna dizildiğimiz, yani yaşadığımız olayın kendisi. Rüyada bindiğim otobüsün şoförüne ‘geri dön’ diye bağırıyorum. Sonra bizi kaçırdıklarını görüyorum. Ama ben, bizi nasıl öldüreceklerini önceden bilmenin dehşetiyle titriyorum, çıldıracak gibi oluyorum. Uyanıyorum işte, olup biten bir rüya diyorum, ama önceden yaşadığım bir rüya.”

Erdal Özdemir, askerliğe gitmeden önce şoförlük yapıyordu. Arabalara duyduğu sevgiyi, “Şoförlük uçmak gibi” diye tanımlıyor ve sözünü şöyle sürdürüyor: “Askere gitmeden önce servise çıkardım. ‘Benim işim budur’ diyordum, mutluydum. Askerlik dönüşünde dolmuş alacak ve bu işi yapacaktım. Ama gel gör ki işte bu akülü sandalyeye şoförlük yapıyorum şimdi.”

Daha yirmisindeydim

Özdemir, bir daha hafızalardan silinmeyecek olan yakın tarihimizin en kanlı katliamını, 15 yıl önceki günü şöyle anlatttı: “Hatay Serinyol’da acemi birliğin ardından dağıtım izni için köyüme gelmiştim. Usta birliğim Bingöl’e çıkmıştı. Ben 20 yaşındayım, aslan gibi askerliğimi yapıp dönerim diye köyden ayrıldım. Malatya’da er toplanma merkezi vardı.

24 mayıs günü Malatya’ya indim. Sabahtı. Garajda inzabatlar benim gibi oraya gelen erleri alıp Malatya İl Jandarma Alayı’na götürdü. Sivildik, üzerimizde asker kimliği, boynumuzda künyelerimiz vardı. Hemen yola çıkacağımız söylendi, geceyi orada geçirmek isteyenler olunca, ‘sabaha kadar dayak yersiniz, herkes şimdi gidecek’ talimatı verildi. Sevk kağıtlarımız imzalandı. Yol parası için her askerden beşer bin lira toplandı. Yaklaşık elli askerdik. İki midübüs kiralanmıştı. Bunlara Alay’ın kapısından bindik. Koruma olarak hiçbir eskortun olmadığını kısa sürede anladık. Yani ne araba dışında güvenlik vardı ne araba içinde silahlı bir asker; hiçbir güvenlik önlemi alınmamıştı.”

Yol kesilmişti

Özdemir bindikleri otobüsün akşam 18.00’da Bingöl’e yakın bir mevkide yolu kesen PKK’lılar tarafından durdurulduğunu şöyle anlattı: “Hiç anlam veremedim, birden yolun kesildiğini ve etrafta silahlı insanlar gördük. Anladık ki, teröristler yol kesmiş ve tehlikedeydik. Herkeste askeri kimlik vardı, bizi aşağı indirip onarlı gruplar halinde topladılar. Yüzlerce sivil vatandaş vardı. Bizleri bir köye inen patikada yürüttüler.

Biraz yürüdükten sonra çalılıklar vardı, orda durduk. Helikopter sesi gelince bizleri çalılıkların içine soktular. Daha sonra tekrar yürüttüler. Bir köyün içinden geçirdiler, orda teröristlerin sayısı da çoğalıyordu. Üzerimizde ne kadar değerli eşya, para varsa aldılar. Tahminime göre gece üçe geliyordu. Bizi düz bir patika yolun üzerine topladılar.

Bizi öldüreceklerini anladık. Biz kol kola girmeye başladık. Bazılarımız dua ediyor, şahadet getiriyordu. Tarama başlayınca kendimi yere atmıştım. Askerlerin altında kalmıştım. Tarama ne kadar sürdü bilmiyorum. Önce gittiklerini duydum, sonra iki kişi gelip yeniden bizi taradı. Ben yedi kurşun aldım bu taramada. Her yanım kan ve asker arkadaşlarımın parçalanmış bedenleriyle doluydu. Sabaha kadar yarı ayık ve yarı baygın geçti. Daha sonra kurtarıldım.”

15 yıldır cevap bekliyorum

Erdal Özdemir, birliklerine kendi başlarına gitmelerine izin verilseydi, böyle bir olayın başlarına gelmeyeceğini söyledi: “Yol parasını bizden aldılar, sivil araçla gönderdiler, yolda yerden eskort, havadan helikopterle güvenlik önlemi alınmamıştı. Oysa zırhlı araçlarla güvenlik eskortu bize eşlik etmesi gerekiyordu. Kurallar böyleydi. Ama yerine getirilmemişti. O halde ne diye bizi kendi başımıza bırakmadılar? Biz birliklerimize daha güvenli teslim olurduk kesinlikle.” Özdemir, dönemin Jandarma Asayiş Komutanı Necati Özgen’e bu soruları yönelttiğini, ancak, ne Özgen’in ne de başka biri bu soruları yanıtlayamadığını söyledi.

Bizi çoktan unuttular

Erdal Özdemir gazilerin çoktan unutulduğunu söylüyor ve ekliyor: “Yılda bir bayramdan bayrama bir tebrik kartı gelir ya da gelmez. Bilim hergün ilerliyor, yeni tıbbi teknikler gelişiyor. Gaziler bu tıbbi gelişmelere göre yeniden rehabilitasyon merkezinde kontrol altına alınabilir, tedavi edilebilir. Ama olmuyor. Hastaneden çıktık, işimiz bitti gibi yaklaşılıyor. Mesela TSK’nın bakım ve rehabilitasyon merkezi var. Ben ailemle gidip orada kalamıyorum. Üç öğün yemek parası kalan kişi ödemek zorunda. Yanında eşi kalamıyor, erkek refakatçi olmak zorunda. Benim eşim bana bakıyor, erkeklerin işi gücü var, ama bunlardan dolayı hizmet alamıyoruz.”

“En son geçen eylül Ankara’ya gittim. Hastanede yer yok, otelde kal dediler. Nasıl kalırım otelde. Ben itiraz edince de ‘Gelirken bize mi sordun’ diye azarladılar. Yani bir yük olarak görülüyoruz her yerde.”

Türlü türlü zorluk

Erdal Özdemir, yaşadıkları pekçok sıkıntıyı artık anlatmak, dile getirmek istemediğini, bundan utandığına da dikkat çekiyor. Ancak, başına gelen akıldışı zorluklara değinmeden de edemiyor: “Üç ayda bir gazi maaşım var. 2 bin YTL alıyorum. Devlet tekerlekli sandalyenin sadece az bir kısmını ödüyor. Yani iyi bir tekerlekli sandalye 5 bin dolardan az değil. Devlet beş yılda bir bin 700 YTL’sini ödüyor tekerlekli sandalyenin. Bana tekerlekli sandalye bu köy yolunda iki yıl ancak dayanıyor. Devlet yapacağı ödemeyi günlerce süren bürokrasinin ardından yapıyor. Yani her yönüyle bir sürü külfet giriyor işin içine.”

Ergenekon şüphesi

Erdal Özdemir, saldırıda yanıtsız kalan soruların aklına Ergenekon’u getirdiğini belirtiyor: “Bazı komutanlar tutuklanmış, adları pekçok karışık işlere bulaşmış. Ben de düşünüyorum acaba yaşadığımız olayla da birgün bunların bağlantısı çıkar mı çıkmaz mı? Biz neyin kurbanı olduk diye aklıma takılır bu sorular.”

Sorular başına dert açtı

Özdemir, katıldığı bir TV programında bu soruları yönelttiği için tehdit telefonları almaya başladığını anlatıyor: “Bana tehdit telefonları geldi. Terörist olduklarını söylüyorlardı. Ben savcılığa verdim. Bişey çıkmadı. Gaziler konuşmaz, konuşamıyor, konuştuğunda başına dertler açıyor. Mesela bazı gaziler konuştukları için hastaneye alınmamıştı.”

SALDIRIDAN KURTULAN BİR BAŞKA GAZİ ASKERİN VAKİT GAZETESİ'NE ANLATTIKLARI DA TÜYLER ÜRPERTİYOR. O ROPÖRTAJI OKUMAK İÇİN SAYFAYI ÇEVİRİN

[PAGE]

Terör Örgütü PKK tarihinin en kanlı ve vahşi eylemlerinden biri olan “Bingöl'deki 33 erin katledilmesi” olayında bacağından yaralanarak gazi olan Erdem Doğan, sessizliğini bozdu.

Hükümetin Kürt sorununu çözmek için başlattığı ‘huzur ve kardeşlik’ projesiyle tekrar gündeme gelen 33 er konusunda çok önemli açıklamalarda bulunan Gazi Doğan, sürekli olarak dile getirilen, “33 er hakkında istihbarat bilgisi PKK’ya sızdırıldı” iddialarını doğrular nitelikte gelişen olaylar zincirini ilk kez anlattı.

İşte Bingöl’de, 24 Mayıs 1993’te birliklerine giderken terör örgütü üyelerinin hain saldırısından kurtulan Gazi Doğan’ın, açıklamalarının satırbaşları:
- Yola savunmasız ve korumasız bir şekilde çıkarıldık.
- Önünden geçtiğimiz karakollarda değil de; ilginç yerlerde mola verdik.
- Molalar, bizi taşıyan sivil şoförlerin inisiyatifiyle gerçekleşti.
- Çok sık verilen molalarda şoförler sürekli telefon görüşmeleri yaptı.
- Baskının gerçekleştiği yere 10 dakika mesafede karakol vardı.
- Yolumuz kesildiğinde üzerimiz aranmadığı gibi soru da sorulmadı. Sanki bizleri bekler gibi bir halleri vardı.
- Her şey bir plan çerçevesinde işliyordu.
- Bizi taşıyan şoförler serbest bırakıldı.
- Saatlerce dağlarda aç-susuz yürütüldük.
- PKK kampına getirildiğimizde de üzerimiz aranmadı. Silahsız olduğumuzu biliyorlardı.
- Kampta ifademizi Şemdin Sakık aldı. Onu çok sonra gazetelerde çıkan fotoğraflarından tanıdım.
- Ansızın bir yerde durdurup içtima aldılar. Daha sonra üzerimize mermi yağdırdılar.

— Askerlik göreviniz nerede başladı? 

- Bilecik Jandarma Er Eğitim Alayında… 

— Acemi eğitiminizi kaç gün sürdü? 

Yaklaşık 2.5 ay. 

— 2.5 Ay sonra asıl birliğiniz olan Bingöl’e mi gönderildiniz? 

- Bana usta birliğimin Bingöl İl Jandarma Komutanlığı olduğu tebliğ edildi. Yol güzergâhım da bana anlatıldı. Dağıtım iznim bittikten sonra toplama merkezi olan Malatya İl Jandarma Komutanlığına teslim oldum.

      TOPLAMA MERKEZİNDE BULUŞTUK

— Yani Bingöl’e Malatya’dan toplu halede gönderildiniz… 

- Evet. Toplama merkezinde Bingöl’e gidecek arkadaşlarla hep birlikte toplandık. Daha sonra topluca Malatya’dan birliğimize teslim olmak için harekete geçirildik.

      2 SİVİL ARAÇ İLE YOLA ÇIKTIK

— Ulaşımınızı sağlayan araçlar sivil miydi? 

- 2 sivil minibüstü. Plakaları 34 ve 44 ile başlıyordu.  

— Yola çıktığınızda size koruma aracı sağlandı mı? 

- Hayır. Hiçbir koruma sağlanmadı. O süreçte yaşanan olaydaki ilk dikkatimi çeken konu da bu oldu.

      NEDEN, KORUMASIZ YOLA ÇIKARILDIK? 

— Dikkatimi çeken derken… 

- Yani iki minibüs dolusu asker ve hepsi silahsız… Bölge dağlık ve sürekli olaylar mevcut. Böyle bir durumda bizlerin bu şekilde yola çıkarılmasını doğru kabul edemem.

      SIKLIKLA MOLA VERİLDİ. ŞOFÖRLER BİRİLERİNİ  ARADI

— Peki yolculuğunuz başladığında dikkatini çeken başka olay oldu mu? 

- Çok kritik bölgede seyahat edilmesine rağmen sıklıkla mola verildi.

Bu molalar bizim talebimiz doğrultusunda değil tamamen servis şoförlerinin inisiyatifiyle gerçekleşti. Ancak dikkatimi çeken ikinci olay şu oldu: Her molada olmasa da sıklıkla durulan yerlerde servis şoförleri ankesörlü telefonlar ile görüşmeler gerçekleştirdiler.

      ŞOFÖRLER BİLGİ Mİ SIZDIRDI?

— Bu olay, daha önce sıklıkla gündeme getirilen ‘PKK’ya bilgi sızdırıldı’ iddialarını akıllara getiriyor.  

- Onun için anlatıyorum. Ama bu saldırının maalesef üzerinden yıllarca geçmesine rağmen aydınlatılmalı.

      OLAY YERİNE 10 DAKİKA MESAFEDE KARAKOL VARDI

— Devam edersek. Yol kesme anı nasıl gerçekleşti?  

- Bakın burada ünlem koyacağım bir konu daha var. Görev yerimize doğru ilerlerken bir askeri karakol gözüme çarptı. Sürekli olarak mola verirken bu karakolu direk geçtik. Hiç uğramadık. Oysa uğranacak ve mola verilecek yer vardıysa karakol olmalıydı. Daha ilginci ise karakolunun önünden 5-10 dakika geçtikten sonra bölücü terör örgütü tarafından yolu çift taraflı kestiklerini gördük. Önlerine gelen her aracı durduruyorlardı. Bizi de durdurdular. Geri kaçma şansımız yoktu. Çünkü yol kenarlarında da teröristler pusu kurmuşlardı. Her tarafımız teröristler tarafından sarılıydı. Bir grup terörist gelerek araçtan inmemizi istediler. Biz mecburen savunmasız olduğumuz için araçlarımızdan indik. Saat tahmini 18.20 gibiydi…

      SAATLERCE YÜRÜTÜLDÜK

— Sadece sizi mi indirdiler? Diğer araçlara ne yapıldı? 

Hayır sadece bizi indirmediler. Diğer araçlardan indirilen vatandaşların hepsi bir arada ayrı bir yerde tutuluyordu. Bizleri anında alıp başka bir bölgeye götürdüler. Üstelik daha kimliklerimizi bile sormadan. Aradan 10 dakika geçtikten sonra bizi 25- 30 terörist olay bölgesinde bulunan derenin kenarına yürüttüler. Karanlık çökünceye kadar orada beklettiler. Karanlık çöktükten sonra yaya olarak bizi bir köyden geçirdiler. İstikametimiz dağdı… Ancak bizi taşıyan servis şoförleri ve araçları bölgede kaldı. Dikkatimi çeken bir başka olayda bu oldu.

İNANILMAZ AÇIKLAMALARIN DEVAMINI OKUMAK İÇİN SAYFAYI ÇEVİRİN

[PAGE]


SERVİS  ŞOFÖRLERİNE DOKUNULMADI 

— Servis şoförlerinin akıbetini biliyor musunuz? 

Bildiğim ve öğrendiğim tek şey servis şoförlerine dokunulmadığı ve gitmelerine izin verildiği… Şoförlere herhangi bir müdahalede bulunulmadığı ve Malatya’ya gönderildiklerini duyduğumda çok şaşırdım. Oysa o dönemde yaşanan yol kesme olaylarında askerleri taşıyan şoförlerin araçlarına kadar yakıyorlardı. Ancak bu iki araca dokunulmamıştı.

      ÜSTÜMÜZÜ HİÇ ARAMADILAR

— Daha sonra ne oldu? 

- Gece karanlığında dağlarda saatlerce yürütüldük. Gece yarısı bir vadide teröristlerin kampına geldik. Orada ortalama 100- 150 terörist vardı. Kampta hepimiz sırayla sorguya alındık. Bize sadece ‘nerelisiniz? Neden buraya geldiniz?’ diye sordular. Tabi birde adlarımızı öğrendiler. İlk baskın anında olduğu gibi burada da üstümüzü aramadılar. Sanki bekliyorlar gibi bir izlenim oluştu bende. Sonra şoförlerin telefon görüşmeleri aklıma geldi… Tabi birde aklımdan hiç çıkmayan olaylardan birisi de aracımızın önü kesildiğinde bizi anında başka bir yerde toplamalarıydı. Sanki her şey bir plan çerçevesinde işliyordu. Daha sonra üzerimizde değerli eşya varsa istediler. Bizde ne varsa verdik. Sorgunun ardından tekrar harekete geçirildik.

     O HAİN AN

Birkaç  saat daha yürüdükten sonra bir yayla bölgesine geldik.  Kendileri sürekli yemek yerken su içerken bizlere ise hiçbir şey vermiyorlardı. Ansızın terörist grup bizi durdurdu. Bir yerden emir gelmişçesine içtima aldılar. Dağ yolunun altına doğru bizi dizdiler. Kendileri ise yolun üstünde tek sıra halindeydiler. Gece ay batmış hava kararmıştı. Olay yeri makilik ağaçlarla kaplıydı. Grup içersinde yüksek sesle konuşmalar yaşandı. Bunun ardından bir anda acımasızca üzerimize mermi yağdırmaya başladılar.

      ANSIZIN İÇTİMA ALIP, MERMİ YAĞDIRDILAR

— Tek bir elden mi ateş ediliyordu? 

Hayır. Üzerimize her yerden mermi yağıyordu. Yanımda, sağımda solumda kardeşlerim bir bir yere düşüyordu. Benimde bacağımda bir yanma vardı. Bakmaya fırsat bulamadan kendimi yere attım. Dağlık arazi aşağıya doğru meyilli olduğu için sürünerek bölgeden uzaklaşmaya başladım. Olay yerinde arkadaşlarımın bağırmalarını duyuyordum.  Teröristler ise ağaçların arasında beni göremiyorlar rast gele taramaya devam ediyorlardı. Olay bölgesinden baya uzaklaştım. Silah sesinin kesildiğini fark ettim. Bende olduğum yerde beklemeye başladım. Bu esnada ayağımdan vurulduğumu fark ettim. Kesilen silah sesleri tekrar başlamış ancak sadece tekli atışlar halinde devam ediyordu. Yaralı arkadaşlarımı tek tek katlediyorlardı. Sürünerek bölgeden biraz daha uzaklaşmayı başardım. Artık ayağım tutmuyor dermanım da tükeniyordu. Silah sesleri de artık duyulmuyordu.

      SESİMİ  DUYURMAYI BAŞARDIM

— Daha sonra ne oldu? Nasıl kurtuldunuz? 

- 10 dakika sonra karşıma taşlardan örülü bir dağ evi çıktı. Dağ evinde ışık vardı. Ancak korkuyordum. Açıkçası oradan karşıma kimin ya da kimlerin çıkacağını kestiremiyordum. Bende dağ evinin kapısını çalmak yerine daha çalılık bir bölgede gizlendim. Orada yarama baktım. Bacağımı kurşun delip geçmişti. O bölgeye tampon yaptım. Çok kırsal bir alanda olduğumdan dolayı bekleme karı aldım. Ertesi gün hava aydınlandığın da sıcak iken çok fazla hissetmediğim yaramın şiddetli ağrısı ile karşı karşıya kaldım. O anda üzerimde helikopterler dolaşmaya başladı. Saklandığım yerden çıkarak yürümeye çalıştım. Beni görebileceklerini düşündüm. Üzerimdeki giysileri bile salladım. O anda ileride uzakta askerlerin bölgede olduğunu gördüm. Kayalıklardan destek ala ala oraya doğru yürümeye başladım. Onlara yaklaştıkça sesimi duymalarını sağlamak için bağırıyordum… Sesimi yükselttiğimde bölgede arama-tarama yapan askerler sesime doğru geldi. Bana silahını doğrultarak kim olduğumu sordu. Asker olduğumu söyledim. Hemen yanıma koştu. Diğer askerlere de “çabuk olun” diye seslendi. Benden önce olay yerindeki yaralı askerleri helikopterler ile hastaneye taşımışlar en son beni de helikopter ile hastaneye kaldırarak kurtardılar.

      BİZİ  KAMPTA SORGULAYAN ŞEMDİN SAKIK

— Bu saldırı sonrası dikkatinizi çeken başka bir gelişme yaşandı mı? 

- Ben olaydan kurtulduktan çok sonra gazetelerde baskın haberi yapılmıştı. Haberlerde dikkatimi çeken bir fotoğraf vardı. Bu fotoğraf olay gecesi bizi sorgulayan kişiye ait olduğunu gördüm. Gazeteler fotoğraftaki kişinin baskını yöneten Şemdin Sakık olduğu yönünde tahminlerde bulunuyordu. Oysa ben fotoğrafa dikkatlice baktığımda iş tahminin ötesine çıkmıştı. Çünkü o fotoğraftaki bölücü bizzat beni sorgulayan kişiydi. Yani beni ve arkadaşlarımı sorgulayan terörist Şemdin Sakıktı…

      SAKIK, OLDUĞUNDAN EMİNİM

— Bundan emin misiniz? Kampta sizi sorgulayan kişi Sakık mıydı? 

- Gazetede yer alan fotoğrafa defalarca baktım. Yanıldığımı sanmıyorum. O fotoğraftaki kişi bizi sorgulamıştı. Daha sonra Sakık hakkında yer alan başka haberlerdeki fotoğrafları da inceledim. Şüphem yok.

      ASKERLİĞİNİ O BÖLGEDE BİTİRDİ 

— Tedavi süreniz oldu sanırım… 

- 15 gün Bingöl devlet hastanesinde tedavim sürdü. Tedavimin ardından 45 gün rapor ile evime gönderildim. Rapor sürem dolduğunda hastane tedavime devam etti. 3 ay daha tedavi gördükten sonra Bingöl İl Jandarma Alay Komutanlığında görevime devam ettim.

     SAVCILARA BİLGİ VERMEYE HAZIRIM

— Vakit aracılığıyla yetkililere mesajın var mı? 

- Elbette var. Sadece mesajım değil sorularım var. Yıllardır bu karanlık baskın gündeme getirilir durur. Sürekli olarak olayı yöneten el aranır. Hatta bu konu Silivri savcılarının gündemine dahi girdi. Ve ben şimdi bugün de canımı feda etmeye hazır olduğum devletime sormak istiyorum:

Bizi o gün neden ve kimin emri ile korumasız yola çıkardılar? Bizi götüren şoförler kimlerdi? Bu şoförler hakkında inceleme başlatıldı mı? Sözde ateşkes dönemi sağlanmış ancak bu yol kesme olayı ile son bulmuştu. Bizlerin silahsız ve savunmasız olarak adeta eli kolu bağlı şekilde yola çıktığımızı PKK’ya sızdıran mı oldu? Bu sözde başlayan süreci baltalamak isteyenlerin kurbanlarımı olduk? O kadar kritik bölgede minibüs şoförlerinin sıklıkla mola vermesi normal mi? Peki sıklıkla telefon ile görüşmeleri… Bu şoförlere bizi emanet edenler bunların kim olduğu konusunda derin bir araştırma yaptılar mı? Teröristlerin bizi anında ayrı bir bölüme götürmeleri, üzerimizi aramamaları bir tesadüf mü yoksa bizim geleceğimizden haberleri var mıydı? O istihbaratı sağlayanlar içinde şoförlerde var mı? Bu sorular mutlaka cevap bulmalı ve karanlıkta hiçbir şey kalmamalı. Bu konu hakkında adli makamlar istediği takdirde bildiğim ve gördüğüm her şeyi anlatmaya hazırım.