Geçtiğimiz günlerde ‘ ötenazi’ talebiyle gündeme bomba gibi düşenekon sanığı Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'den mektup var.
Abone olErgenekon davası sürecinin en çok konuşulanların başında geliyordu. Birçok karanlık olaylarda adı anılan Levent Ersöz, "sadece kalem tutabiliyorum" dediği mektupla savundu.
36 aylık tutukluğunun son günlerini Selimpaşa Devlet Hastanesi yoğun bakım ünitesinde ciddi sağlık sorunlarıyla boğuşarak geçiren Ersöz, opsiyonhaber.com'a konuştu:
HİÇ BİR SUÇU İŞLEMEDİM
"Bugün itibariyle tutuklulukta 36 ay içerisindeyim. Yaşatılan insanlık dışı, insan onuruyla bağdaşmayan, evrensel hukuk normlarına, mer-i mevzuata aykırı, kişi hak ve özgürlüklerime yönelik saldırı, işkence ve uygulamaları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Dile getirdiğim tüm hususlar belgelere dayalı, tanıklarımın huzurunda gerçekleşen konuşma, işlem ve uygulamalardır. Yapım, aldığım terbiye ve devlet adabı gereği hiçbir zaman kurumları hedef almadım. 30 yılımı bu ülke için, anayasamızın temel değerlerini korumak için mücadele ederek geçirdim. Malum bir kısım yalaka, kendisine liberal sıfatını yakıştıran, ancak asli görevi Atatürk Cumhuriyet ve asker düşmanlığı olanların şahsıma isnat etmeye çalıştıkları suçlamaları, 'Çamur at izi kalır' tarzından bir kısım yer ve iradelerden aldıkları güçle yaptıkları iftira ve karamaları, savunmalarımda tek tek çürüttüm.
'276 SORUYA CEVAP VERDİM'
Her ifademin arkasındayım....
Savunmamda, 'bildiğim her şeyi ,onurlu bir asker yurttaş olarak cevaplayacağımı, doğrudan sorgu safhasında sayın mahkeme üyeleri, iddia makamı ve diğer ilgililerin soracağı tüm sorulara cevap vereceğimi, avukatlarımın asla müdahale etmemelerini' belirttim. Avukatımın bir itirazına da müdahale etmemesini, mahkeme huzurunda belirttim. Şahsıma yöneltilen ilgili ilgisiz, gerçek dışı, beni ilgilendirmeyen sorulara dahi, toplam 276 soruya cevap verdim. Hem de hasta yatağımda olmama, sorulan soruların değiştirilerek mükerrer hale getirilip sorulmasına, solunumun durması üzerine doktorumun 'Yeter artık izin vermiyorum' çığlığına rağmen, gücümün yettiği, sağlığımın son aşamasına kadar ki süreçte cevapladım. Sayın mahkeme başkanı ve üye hakimin ' tansiyonunuz yükseldi, ara verin' ikazlarına rağmen devam ederek cevapladım.
'MAHKEME BELGELERİMİ OKUMADI'
Savunmamdan sonra mahkemeye iddia makamının isnatlarının tamamıyla çökmesini sağlayan 25 adet dilekçe verdim. Ekleriyle (toplamı bin sayfaya yakın beyan, bilgi ve belge) 350 sayfalık açıklamayla adalete yardımcı olmaya çalıştım. Bu benim görüşüm ve değerlendirmem. Ancak okunduğunu düşünmüyorum. Klasör olarak teslim edilen dilekçem Başkan'ın parafesiyle kalemdeki çuvala konulduğunu biliyoruz. O dönem avukatım olan A.D.' de yazdığım dilekçeyi kaleme vermişti. Cezaevi kanalıyla gönderilenler de okunmadı. Okunsaydı, gerçeği görürlerdi, ara kararlarında belirtirlerdi.
Bizi ağır bir şekilde yaralayan kurumumuzun, komutanlarımızın vefasızlığıdır.
Tirajı komik, ancak Adli Tıp Kurumu'na gönderilen evraklarımın Kadıköy Adliyesi'nden çıktığı basına konu olmuştu. Şundan emin olabilirsiniz ki; Şahsıma isnat edilen hiçbir suçu işlemedim. Esasen işlenemez bir suç. O yaptı, bu yaptı demem mümkün değil. Ancak doğası gereği emir komuta zinciri içerisinde gerçekleştirilmesi gereken bir fiilde, ne başı, ne sonu olmayan, sadece ben ve bir albayımın tutuklu olduğu 'siyasallaşmış hukuk sisteminin' haksızlıklarını yaşadığımızı ifade etmek istiyorum.
'KOMUTANLARIMIZIN VEFASIZLIĞIDIR...'
Hukukun olmadığı yerde adaletten söz edilemez. Tarih bunların örnekleriyle doludur. Bize yaşatılan hukuksuzluk dışında bizleri 'esir tutulmaktan daha çok üzen ve ağır bir şekilde yaralayan kurumumuzun, komutanlarımızın vefasızlığıdır.' Genel Kurmay eski Başkanı (E) Orgeneral Işık Koşaner'in yasadışı dinlenerek internet ortamında yayınlanan ve üçüncü Balyoz iddianamesine ' AÇIK KAYNAK DELİLİ (!)' nitelemesiyle alınan konuşmasını dikkatle okursanız, satır aralarında bunu görebilirsiniz.
TSK, 'Hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığına' olan inancını birçok kez dile getirmiş ve 'Adalet er ya da geç yerini bulacaktır' açıklamasını yapmıştır. Sözünü ettiğim konuşmada yürütülen davaları ve içeriklerin bilinmediği ve beklendiği (şayet ekleme, çıkarma yapılmadıysa ve Sayın Işık Koşaner'in kabul etmesi halinde) ve nedeni görülmektedir. TSK'ya yönelik saldırının içerik ve boyutunun bilinmemesi, anlaşılmaması ve adaletin yerini bulmasını bekleyerek TSK' nın güzide muvazzaf ve emekli personelinin ' esir edilerek, ömürlerini zindanlarda tüketmelerine seyirci kalınması' ' Silah arkadaşlığı' kavramıyla bağdaşamaz. Adalet yerini bulsa, 'Sokrates'in savunması' ile bulurdu.
Uzun tutukluluk süresini eleştirip, “ iddianamelerin hazırlanmasıyla suçlu ilan edildik”
Büyüklerimiz, ' Kötü, emsal olmaz' deseler de hukukta kıyas ve emsal her zaman vardır. Üç ay tutukluluğu hem de iddianame hazırlanmadan deliller toplanmadan cezaya dönüştüğü ifade edilirken, tutukluluk gerekçeleri ortadan kalkan bir yargılamada üç, beş yıl tutukluluk süresi makul görülmekte ve sürenin toplumu irite etmesi yerine, iddianamenin oluşturulmasıyla insanlar suçlu ilan edilmektedir.
'TSK, VEFASIZLIK ETTİ'
Her meslek grubu kendi insanı için bir şeyler yaparken TSK'nın sessizliği (yargıya müdahale anlamında değil asla) hem ' esir alınanları' hem de Türk milletini üzmekte, vefasızlık olarak yorumlanmaktadır. Bu konuda daha fazla hususları ifade etmek istemiyorum. Burada ifade edeceğim tüm hususlar şahsım, avukatlarım tarafından yasal zemin ve ortamlarda dile getirildiği için rahatlıkla dile getiriyorum.