O askerleri ben linç ettim!..
Savunduğunuz o hainlere hakettiği cezayı verenlerden biri de benim. Vatana ihanetin fetvasını ben verdim, hainlerin infazını ben gerçekleştirdim.
Önceki gün CNN ekranlarında ilginç bir tartışmanın kapısı
aralandı.
CHP'li Canan Kaftancıoğlu, darbe gecesi şehitler
Köprüsü'nde halkın üzerine kurşun yağdıran askerleri
masum, onları canı pahasına etkisiz hale getiren direnişçileri
ise katil olarak damgalayıp şunları söyledi:
"O gece köprüye çıkan askerler darbeci olsalar ve
halkın üzerine kurşun yağdırmış olsalar dahi onların adaletini
savunmak zorundayız. O askerleri linç edenler bir an önce bulunup
yargı önüne çıkarılmalı!"
Bu sözleri söylerken sanki ülkenin dönüm noktasından değil de basit
bir iş görüşmesinden bahsediyor gibiydi. Hani havadan sudan
konuşsan, bu kadar rahat anlatamazsın!
Amacım, o geceye dair anıları ve acıları tekrar önünüze sermek
değil lakin, milletin öfkesini tahrik etme yolunu seçen bu
hanımefendiye de bir cevap vermem gerekiyor.
Önce şunu açıklığa kavuşturalım.
Kimse çeyrek aklıyla milleti kandırmaya, olayları başka zemine
çekmeye çalışmasın.
Çünkü o geceyi unutmadık!
Köprüye çıkan askerlerin "Neler oluyor?"
diye soran vatandaşa, "Darbe oluyor, evlerinize
gidin" diye emir yağdırmasını, bir başka askerin,
"Tayyip gitti, bundan sonrası çok güzel olacak"
diye tıslamasını unutmadık!
Onların karşısına çıkan insanların elinde silah namına bir şey
yoktu. Ve o insanlara neler yapıldığını hepimiz çıplak gözle
izledik, gördük.
Önce, savunmasız şekilde kendilerine,
"Yapmayın" diyen Erol Olçok'u vurdular. Hemen
ardından vurulan babasına doğru koşan Abdullah'ı hedef gözeterek
katlettiler. Kendilerini durdurmak için yanlarına giden bir kadını
geri gönderip, arkası dönükken sırtından vurup şehit
ettiler.
Hareket eden arabaların üzerinden tankları geçirdiler. Araçlarının
içindeki savunmasız ve masum insanları tank paletlerinin altında
kıyma haline getirdiler.
O hanımefendiye sesleniyorum.
Şerefiniz, namusunuz ve kadınlık onurunuz var ise, açın o
görüntüleri tekrar izleyin.
Polis dahil olmak üzere sokağa çıkan herkesin, ateş eden askerlere
dahi, "Siz bizim evladımızsınız, bize silah
doğrultmayın" diye yalvardığını göreceksiniz.
Silahı elinden alınan bazı askerlere saldırmaya çalışan öfkeli
grupları, "Yapmayın! Onlar bizim çocuklarımız, bizim
mehmetçiklerimiz" ikazıyla durduranları
göreceksiniz.
Polislerin tanktan çıkarıp sarıldığı, halkın silahını teslim ettiği
için alnından öptüğü askerleri göreceksiniz.
Daha önce de yazdım.
O gece köprüde kopan koluna kolsuz bedeniyle uzanmaya çalışan
insanlar gördük. Yola dökülen bağırsaklarını karnının içine
doldurmaya çalışan mazlumlar gördük.
16 yaşındaki Abdullah Olçok'un nasıl katledildiğini biliyor
musunuz? Belki insan olduğunuzu hatırlarsanız diye
anlatayım.
Abdullah, o gece babası Erol Olçok'un vuruluşunu gördü. Kurşun
yağmuru altında yüzüstü yatarak babasına doğru hamle
yaptı. İki elini çenesinin altında yumruk yapmış,
dirseklerinden destek alarak sürünürken sizin savunduğunuz bir
masum asker kendisini o pozisyonda vurup şehit etti.
Öylece kalakaldı Abdullah!..
Oğlunu morgda bulan, Abdullah'ının iki elinin yumruk şeklinde
çenesinin altında kenetlenip kaldığını gören annesi Nihal Olçok,
hala iki elini çenesinin altında yumruk yaparak
ağlıyor.
Bir gün Abdullah'ın adını ağzınıza almadınız. Çünkü AK Partili
birinin çocuğuydu Abdullah!
Bir gün 250 şehide ağlamadınız.
Bir tek şehit ve gazi yakınının acısına ortak olmadınız. Çünkü size
göre onlar Tayyip Erdoğan'ın çağrısı üzerine sokağa çıkan
koyunlardan ibaretti!
Onların suçu sizin gibi marketlerde makarna, yakıt istasyonlarında
benzin kuyruğuna girmemek miydi ki onları bir kez bile dile
getirmediniz?
Lideriniz, önderiniz Kemal Kılıçdaroğlu gibi tankı gördüğünde
kaçmadıkları için mi onlara vebalı gibi davrandınız
hanımefendi?
O gece linç edilenler yok muydu?
Elbette vardı ama şunu unutmayın. Seçimlerin ve davranışların
sonuçları vardır. Onlar, davranışlarının sonuçlarını
gördüler, akıttıkları kanda boğuldular.
Selman Öğüt'ün yüzünüze tükürürcesine söylediği hakikate
dayalı sözleri anlamadıysanız, bir kez de ben
tekrarlayayım.
"Yargı, adalet, hukuk" kılıfına büründürmeye
çalıştığınız entrikalarınız, vatan sevdası düşük olanlarda işe
yarayabilir. Fakat sizi temin ederim ki ülkesine sadakatle bağlı
insanlar üzerinde işe yaramayacak.
Burası bizim ülkemiz ve buranın çürüyen bir mezarlık haline
dönüşmesine izin vermeyeceğiz. Yakılmış, yıkılmış ve insanları
katledilmiş bir ülkenin ferdi olmayacağız. Kanı ihanet şehvetiyle
tutuşan hainlerin önüne kurbanlık koyun gibi yatmayacağız.
Tüm hayatımızı bu ana, onurun ve görevin her şeyden önce geldiği bu
ana hazırlanarak geçirdik. Burası bizim ülkemiz. Ölümü burada
karşılayacağız, kaderimizle burada yüzleşeceğiz.
Bundan böyle bu diyarda bize acı çektirmeye çalışanlar, bizden
daha çok acı çekecek. Buna yeltenenin soyunu kurutmak
bizim namus borcumuz olsun.
Vatanımıza saldıranları, bedeli ne olursa olsun durduracağız
ve bu çabayı gösterirken hiç de nazik
davranmayacağız.
Hanımefendi...
Madem bu hainler için adalet istiyor, linç edenlerin yargı önüne
çıkarılmasını istiyorsunuz, o zaman size şöyle bir teselli
verebilirim.
Linç suçunu tamamen üstleniyorum.
Savunduğunuz o hainlere hakettiği cezayı verenlerden biri de
benim. Vatana ihanetin fetvasını ben verdim, hainlerin
infazını ben gerçekleştirdim. Pişman değilim, yine olsa yine
yaparım. Bunun bedeli neyse, ödemeye hazırım!
Hadi şimdi gidin, benim hakkımda suç duyurusunda bulunun!
*****
Dipnot: Bir sonraki yazıda, havayolu şirketlerinin
Kudüs'e gitmek isteyenlere uyguladığı yasaktan beter kotayı
yazacağım.
*****
SOSYAL MEDYADA TAKİP İÇİN: