O anı ilelebet hatırlayın ve asla unutmayın!
Başımızda gemileri yakan ve kesin zafere inanan bir adam var! Arkamızda düşman gibi bir deniz, karşımızda deniz gibi düşman var.
Yıl, 711... Dört gemi ve yedi bin asker ile İspanya sınırına
giriyor, Musa bin Nusayr’ın azadlı kölesi Tarık Bin
Ziyad...
Karaya çıkar çıkmaz, askerlerinin dehşet dolu bakışları arasında,
kendilerini Endülüs'e taşıyan 4 gemiyi ateşe veriyor!
Sonra...
Sonra yüksekçe bir yere çıkıyor, olup biteni şaşkınlıkla izleyen
askerlerine dönerek, tarihe kazınan şu konuşmayı yapıyor:
"Ey mücahitlerim! Gördüğünüz üzere arkanızda düşman gibi bir
deniz, karşınızda deniz gibi bir düşman var. Artık geriye
dönemeyiz. Düşmana saldırıp bu toprakları almadan başka çaremiz
yoktur.
Yapacağınız kahramanlık asırlarca anılacak, bütün İslam
aleminden hayır dua alacaksınız. Savaşta sizin önünüzde olacağım,
bütün gücümle düşmana saldıracağım. Düşman komutanını bizzat kendi
elimle öldüreceğim. Eğer hedefe varamadan şehid düşer isem, hemen
içinizden birini komutan tayin edin ve sakın savaştan
dönmeyin."
Hemen ardından kral Doderiche'e bir mektup gönderiyor.
Mektupta bir ilahi davet var:
"Seni ve senin halkını İslâm’a davet ediyoruz. Müslüman olur
iseniz kardeşimiz olursunuz, bağrımıza basarız. Red eder iseniz,
aramızı kılıç düzeltecektir, bilesiniz!"
Kral, askerlerinin çokluğuna güvenerek, bu teklifi kabul
etmiyor.
Yedi bin asker, karşılarında kudurmuş denizler gibi kabaran düşman
ordusunun arasına dalıyor. En önde Tarık Bin Ziyad var. Sözünü
tutuyor, kralı kendi elleriyle öldürüyor.
Bu kelimelerle tarif edilemeyecek zafer sayesinde İslam,
Endülüs topraklarında 275 yıl hüküm sürüyor.
Belki pek çoğumuzun duyduğu bu hikayeden ibaret olmayan hikayeyi,
şundan dolayı anlattım.
Zafer, bazen ordulardan çok daha fazlasını gerektiriyor.
İnanç gibi...
İman gibi...
15 Temmuz gecesi, tankıyla, topuyla, uçağı ve bombalarıyla bizi en
savunmasız anımızda yakaladığı sananlara karşı verilen direnişin
temelinde böyle bir inanç ve iman vardı.
O gece ile ilgili, daha önce rastlamadığım bir görüntü izledim dün
gece...
Tankların karşısına dizilmiş bir grup genç, kurşun yağmuru
altında ne yapabileceklerini kararlaştırmaya çalışıyor.
Aralarından bir kaçı kurşunlardan korunmak için geri adım atmaya
niyetlenirken içlerinden biri, bir kaç adım öne fırlıyor.
Gecenin karanlığını yarıp geçen ve sanki sonsuzlukta yankılanan şu
haykırış dökülüyor dudaklarından:
"Korkmayın! Kelime-i Şehadet getirin, gerisi
kolay!"
Bir başkası, adına tank dediğimiz çelik kırlangıç, kendisini altına
alıp paramparça edinceye kadar yerinden kımıldamıyor.
Bugün günlerden 13 Temmuz...
40 yıl boyunca bize nasıl ihanet edeceğini hesaplayan, sadece ama
sadece ihanet etmek için yanımızda dostmuş gibi duran dünyanın en
aşağılık örgütünün bizi sırtımızdan hançerlediği o korkunç
geceye iki gün var.
Vatan için gözünü kırpmadan şehadete yürüyen Ömer Halisdemir'in
emekliliğine 3 ay, şehadetine iki gün var.
Can oğlu Abdullah ile beraber Şehitler Köprüsü'nün ayağında kırılıp
düşen Erol Olçok'un şehadet haberini almamıza iki gün var.
İlhan Varank'ın Saraçhane'de uzayıp giden bir kan izinin ucunda
yattığını haber almamıza iki gün var...
Canları kırmızı bir nehir gibi akan diğer tüm şehitlerimizin
tamiri, tarifi imkansız acısını yaşamamıza iki gün var...
Ve yaşama amaçları sadece nefret olan aramızdaki insan görünümlü
korkunç insanların, "Bu bir kontrollü darbeydi"
diyeceği güne iki gün var.
Harekete geçmeden önce rüzgarın nereden estiğine dikkat eden,
içimizde olup, yanımızda olmayan ödleklerin saklanacakları geceye
iki gün var.
O anı ilelebet hatırlayın ve asla unutmayın!
Unutmayın!
Bu ülkede, halkını başka lordların emir komutası altına sokmak için
mücadele eden hainlerin hala aramızda bulunduğunu
unutmayın.
Ülkenin üzerine kuvvetli topuklarla basmaya çalışan ve halkı
ayakları altında ezmeye çalışan hainlerin planlarından
vazgeçmediğini ve aramızda onların ayaklarına çabucak kapanmaya
hazır hainlerin bulunduğunu unutmayın.
Aramızda henüz yakalanmamış düşmanlar olduğunu,
unutmayın.
Bizimle karşı karşıya gelmeyi göze alan, ama karşımıza çıkmaya
cüretleri olmayan korkakların en küçük hatamızda bizi yine
arkamızdan vuracağını unutmayın.
Tarık Bin Ziyad'ın yaptığı gibi, söylediği gibi...
Başımızda gemileri yakan ve kesin zafere inanan bir adam var!
Arkamızda düşman gibi bir deniz, karşımızda deniz gibi düşman
var.
Ama biz, geri dönemeyecek kadar ilerledik ve geri
dönmeyeceğiz!
"Geldiler", "gelecekler",
"yeni bir darbe yapacaklar" söylentileri sizi
asla tedirgin etmesin.
Gelmeleri, görev olarak gördüğümüz bir şeyi yapmamızı
kolaylaştıracak.
O görev, 249 şehidin intikamı olacak!
Şimdi...
Tıpkı 15 Temmuz'da olduğu gibi bir kez daha zafere el koyma
vaktidir.
Alanlara, meydanlara toplanarak, "Biz buradayız ve sizi
bekliyoruz" deme vaktidir.
Dipnot: Önceki gün Balıkesir'in Havran ilçesinde,
dün ise Balıkesir'de, 15 Temmuz'da sokaklara çıkan gerçek
kahramanlarla beraberdik. Bugün Gebze meydanında olacağız ve
15 Temmuz ruhunu yine beraber yaşayacağız.
SOSYAL MEDYADA TAKİP İÇİN: