Milliyet gazetesi yazarı Nuray Mert'e soyadından yola çıkarak 'namert' diye seslenen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a Mert'ten hadisli yanıt geldi
Abone olKonya mitinginde Milliyet gazetesi yazarı Nuray Mert'e soyadından yola çıkarak 'namert' diye seslenen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a Mert'ten hadisli yanıt geldi.
“Haksızlığın karşısında susan dilsiz şeytandır”
"Sayın Başbakan, Konya mitinginde, Dersim konusunda bir yorumuma gönderme yapmış. Bana katılmasını beklemiyordum. Ama bir Başbakan'dan, hakaret ifadeleri kullanmamasını beklemek en doğal hakkımız diye düşünüyorum" diye Erdoğan'ı eleştiren Mert, şunları yazdı:
"Soyadıma gönderme yapıp, 'namert' ifadesini kullanmış. Namertlik, böyle bir ifadeyi suskunlukla geçiştirmem olurdu. Dünyanın en cesur insanı değilim ama, böyle bir hakaret karşısında ses çıkarmamak korkaklık değil, alçaklık olur. Kendisini öncelikle nezakete davet ediyorum. Sonra, namert görmek istiyorsa, her devir iktidarın çizgisine göre tutum değiştirip, şimdi de mevcut iktidara yaranmak için bin bir takla atarak çevresine üşüşenlere bakmasını tavsiye diyorum. Çünkü ben namertliği, öncelikle sözünün arkasında durmamak olarak tanımlıyorum.
HİÇ GİZLİM SAKLIM OLMADI
Sayın Başbakan'ın, gönderme yaptığı konuşmayı, 26 Mayıs günü Avrupa Parlamentosu'nda düzenlenen Dersim Konferansı'nda yaptım. Gizlim, saklım hiç olmadı, bu konuyu da kamuoyu ile paylaşmak isterim. Dersim katliamı üzerine yapılan konferansta, 'tarihle yüzleşmenin, bugünü değerlendirmek açısından önemli olduğunu' ifade ettim. Konuşmanın ilgili bölümünde, Mesut Yeğen'in 8 Mayıs tarihli Taraf gazetesinde yayınlanan 'Kürt Meselesi: Büyük Uzlaşma' başlıklı yazısına gönderme yaptım. Yeğen, Kürt meselesinde yeni paradigmanın "Müesses nizam Kürtlere zora dayalı değil, yola dayalı ve uzun vadede gerçekleşecek bir Türkleşme önerdiği"ne işaret ediyordu.
GÖNDERME YAPTIM
Ben, aslında 'zora' dayalı siyasetler ile 'yola' dayalı siyasetlerin her zaman el ele gittiğini, birbirini tamamladığını söyledim. Dersim katliamı gibi bir olayın tekrar etmesinin söz konusu olamayacağını, ancak mantığın benzeştiğini hatırlattım. 1935'de Tunceli Kanunu çıktıktan sonra, düzenlenen tenkil operasyonunu anlatan Mahmut Akyürekli, ilgili çalışmasında, "Dördüncü Umum Müfettişi Alpdoğan, ilk iş olarak yol yapımına öncelik verdi" diyor (Dersim Kürt Tedibi, Kitap Yayınevi, 2011, 134). Bu vurguya gönderme yaptım.
SÖZLERİMİN ARKASINDAYIM
8 Mayıs tarihli Sabah gazetesinin, "DSİ'nin Genelkurmay'ın desteğiyle Şırnak ve Hakkari bölgesine inşa ettiği 11 'sınır barajı'nın sınırları kontrol altına alacak" olduğunu müjdeleyen haberine gönderme yaparak, güvenlikçi anlayışın nasıl benzerlikler sergilediğinin altını çizdim. Burada eleştiri konusu ettiğim, sadece mevcut iktidarın değil, mevcut devlet politikalarının ısrar ettiği güvenlikçi mantıktır. Sözlerimin arkasındayım, bu noktadaki eleştiri ve itirazlarımı demokratik ifade özgürlüğü çerçevesinde dillendirmenin 'mertlik', 'namertlik'le ilişkisini kurmak 'anlayış' meselesidir. Benim bildiğim, mertlik sözünün arkasında durmaktır. Bu konuda şimdiye kadar hiçbir tereddütüm olmadı. Daha önce de belirttiğim gibi, sözümün arkasında durmak benim için cesaret değil, sıradan bir haysiyet meselesidir.
Mevcut iktidara naçizane tavsiyem, haysiyetsiz destekçilere itibar etmek yerine, haysiyetli muhaliflerine katlanmanın her zaman, tüm taraflar için en doğrusu olduğu hususunu bir kez daha düşünmeleridir.
Maruzatım budur.