ABD, nükleer saldırılara karşı Füze Kalkanını geliştirerek yeni bir silahlanma yarış başlattı.
Abone ol2001'de Anti-Balistik Füze Anlaşmasından çekilen ABD, nükleer saldırıya karşı Füze Kalkanını geliştirerek yeni bir silahlanma yarış başlattı.
Geçtiğimiz hafta içinde artık bir nükleer güç olduğunu ilân eden Tahran, dünya gündeminin bir müddet daha İran ve nükleer endeksli olacağını garantiye aldı. Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'ın 'kinlerinden gebersinler' ifadesiyle meydan okuduğu ABD yönetimi ise İran ve Kuzey Kore gibi ülkelerin nükleer açlığını kabartmakla suçlanıyor. Suçlamalar özellikle İran'la nükleer işbirliğini sonlandırmak istemeyen Moskova'dan yöneltiliyor. Moskova ABD'nin 30 Aralık 2001'den beri yürürlükte olan Anti-Balistik Füze Anlaşmasından (ABM Anlaşması) çekilmesinin ve füze kalkanı oluşturmaya kalkışmasının dünyayı daha güvensiz hale getirdiği ve İran gibi ülkelerin nükleer silah edinme arzusunu kamçıladığı kanaatinde. Rusya'nın eleştirilerinde yer almasa da ABD'nin Nükleer Silahların Yayılmasını Engelleme Anlaşmasını (NPA) imzalamayan Hindistan'ı nükleer kulübe kabul etmiş olması da dünyanın yeni bir nükleer silahlanma yarışının arifesinde olduğunu gösteriyor.
Uzmanlar Soğuk Savaş'ın sona erdiği düşünülen 1990'lardan sonra dünya devletlerinin ikinci bir silahlanma hamlesi başlattıklarını ve 2006 yılının bu anlamda bir dünya savaşı hazırlığı görünümü verdiği görüşünde. Silahlanma yarışını Soğuk Savaş döneminin bütün nükleer başlıklı füzelerini modernize etmiş ve çok farklı taşıyıcı sistemler geliştirmiş olan ABD önde götürmekle birlikte, Rusya bu yarışı dünya geneline yayan atılımlar atıyor. Mart 2006'da bir açıklama yapan Rusya Devlet Başkanı Vladımir Putin mevcut dünya düzeninin Rusya ölçeğinde bir ülkenin güvenliği için nükleer silahlanmayı zorunlu kıldığını söylemişti. Putin, Rusya'nın nükleer silahlanma konusundaki önceliğinin Sovyet döneminden kalan nükleerlerin yenilenmesi olduğunu da açıklamış, bu amaçla Kazakistan'ın uranyum madenleri ve Ukrayna'nın türbin üretim tesislerinin kullanımında ortak projeler üretileceğini kaydetmişti.
YENİ NESİL NÜKLEER FÜZELER
Rusya'nın nükleer silahlanma stratejisinin ABD'nin füze kalkanı projesini akim bırakacak yenilikleri devreye sokmak olduğu biliniyor. Başkan Putin, ülkesinin 'dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan yeni balistik füzeler geliştirdiğini' açıklamış bulunuyor. Putin'in 'yeni nesil nükleer füzeler' adını verdiği bu füzelerin ABD'nin füze kalkanına yakalanmayacağı iddia ediliyor. Gerçekten de Rusya'nın 1997'den bu yana geliştirdiği hareketli Topol-M (SS-X-27), denizden kullanılan Bulava-30 (SS-NX-30) ve deniz altı nükleer gücü Borei'ler bir taraftan ABD'nin ABM'ler ile kurduğu füze kalkanını delebilecek durumda, diğer taraftan START anlaşmaları çerçevesinde yapılmış nükleer cephane indirimini anlamsızlaştırmış bulunuyor. Rusya'nın havada iken hedef değiştirebilen Topol-M'leri çok farklı taşıyıcılara yükleyebildiği de biliniyor. Rusya bir taraftan ABD'nin füze kalkanını anlamsızlaştırırken, diğer taraftan kendi geleneksel radar sistemini de modernize ederek alternatif füze kalkanını oluşturmaya çalıştığı biliniyor. Savunma Bakanı Sergey İvanov'un konuyla ilgili son açıklaması, yeni nesil erken uyarı radar sisteminin kıtalararası balistik füzeler dâhil bütün füze sistemlerine karşı başarılı olduğu şeklinde.
ABD'nin ABM anlaşmasından çekilme gerekçesini savunan uzman Charles D. Fergusen, ülkesinin üç kaynaktan gelebilecek nükleer tehditle karşı karşıya olduğunu söylüyor. Washington'da resmî politikaya dönüşmüş bu görüşe göre, Rusya ile yapılan anlaşmalara rağmen Rusya'nın nükleer cephanesi ABD için tehdit olmaya devam ediyor. Başta El Kaide olmak üzere terör örgütlerinin nükleer bir saldırı planlayabileceğinden endişe eden ABD, son olarak 'haydut devletler' diye adlandırdığı Kuzey Kore ve İran gibi ülkelerden gelebilecek bir nükleer saldırıya karşı kendini hazırlıklı hissetmek istiyor. Amerikalılar Rusya'nın kontrolündeki nükleer silah, teknoloji ve bilgi birikiminin teröristlerce satın alınması veya kaçırılmasından ya da İran ve Pakistan gibi ülkelerin terör örgütleri ile işbirliği yapmasından endişe ediyor. Fakat nükleer silahların yayılmasına engel olmak ve nükleer teknolojinin güvenliğini korumak üzere tesis edilen Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı kısıtlı bütçesi ve yaptırım gücüyle ABD'nin beklentilerini yerine getiremiyor. Dahası ABD Hindistan'a yönelik nükleer açıklık politikası ile Ajans'ın işini zorlaştırmış durumda.
ABD'nin kendi nükleer cephanesini büyütmek ve modernize etmek konularında Rusya'nın arkasında kalmadığını söyleyen uzmanlar, yine de Washington'un Soğuk Savaş sonrasında tutarlı bir nükleer strateji geliştiremediği kanaatinde. Uzmanlara göre Soğuk Savaş döneminde benimsenen 'bir nükleer saldırıyı dehşet dengesi ve ikinci vuruş kabiliyeti ile önleme' politikasının yerine Washington'da hâkim olan muhafazakâr ideolojinin askerî ve siyasî doktrini olan 'önleyici saldırı'nın ikâme edilemeyeceğini söylüyorlar. Önleyici saldırı doktrininin konvansiyonel savaş için geçerli olabileceğini, ancak nükleer bir saldırı ile kışkırtılmamış bir nükleer saldırının asla kabul edilemeyeceğini söyleyen uzmanlar, bu anlamda ABD'nin İran'a yönelik muhtemel bir operasyonda kısıtlı da olsa nükleer silah kullanmasının ABD'nin dünya hâkimiyetini sona erdirecek bir felakete sebep olacağı kanaatindeler. Uzmanlar ABD'nin sadece Rusya'nın elinde olan silahlarla alakalı değil, İran ve Kuzey Kore gibi ülkelerin veya terör örgütlerinin eline geçebilecek silahlarla alakalı da Rusya ile diyalog kurmasının önemini hatırlatıyor. ABD'nin sırf Hindistan'ı Rus nüfuzundan kurtarmak için bu ülkenin nükleer emellerini meşrulaştırmasının domino etkisi yapabileceğini de hatırlatarak, Hindistan'ın İran'a nükleer malzeme ve teknoloji aktardığı yönündeki iddiaların da ABD'nin kendi teknolojisini kendi aleyhine kullanması anlamına geleceğini kaydediyorlar.
ÇİN VE HİNDİSTAN GERİDEN TAKİP EDİYOR
ABD kendi nükleer cephanesini yeni nesil Trident II D-5'lerle tamamen yenilemiş durumda. Rusya'nın yaptığı gibi havada hedef değiştirebilen kıtalararası füze geliştirmek yerine nükleer füze taşıyabilen radara yakalanması çok güç B-52 ve B-2 uçaklarını geliştiren ABD, Rusya ve Çin'e karşı hazırladığı savaş stratejisini tek konsept üzerine kurmuş bulunuyor: Karşı taraf saldırmadan saldırabilen ve tek vuruşta karşı tarafın cevap şansını ortadan kaldıran bir karma strateji.
ABD ve Rusya'nın nükleer cephanelerini hızla yenilemesine karşılık Çin, uzun bir müddettir nükleer yarışı geriden takip ediyor. Modernizasyon ve menzil problemli nükleer füzeleri olan Çin'in nükleer başlık taşıyıcısı olarak kullandığı füzeler 8 bin kilometreye varan bir menzile sahip olmakla birlikte bütün füzeler sıvı yakıt kullanıyor. Bu da füzelerin bakımını ve saldırıya hazır tutulmalarını zorlaştırıyor. Çin'in 1980'lerden bu yana yeni nesil kıtalararası füzeleri (DF-31 ve uzun menzilli DF-31A) geliştirmek için çalıştığı bilinmekle birlikte şu anda hangi aşamada olduğu bilinmiyor. Çin'in önündeki hedeflerden biri de nükleer bir saldırıdan sonra karşı cevap verebilecek potansiyeli elde etmek.
Nükleer silahlanmada ABD ve Rusya'yı geriden takip eden, fakat geleceğin büyük nükleer güçlerinden biri olacağı şüphe götürmeyen diğer ülke Hindistan. Hindistan, ABD'nin gerek Rusya'ya, gerekse Çin'e karşı ekonomik ve siyasî nüfuz arayışından istifade ediyor. Enerji ihtiyacını karşılamak üzere ABD'den nükleer santral desteği alan Hindistan yine de Rusya'yla sıcak ilişkilerini devam ettiriyor. Rusya ABD'nin Hindistan'a verdiği nükleer vizeden dahi faydalanmış durumda. Bush'un bölgeye yaptığı ziyaretin hemen sonrasında Rusya Hindistan için iki nükleer santral inşasının ihalesini almayı başardı bile.
İRAN NÜKLEER KULÜPTE
Nükleer silahlanma yarışında geriden gelen Çin ve Hindistan gerek ABD gerekse Rusya için nükleer bir pazar olarak da görülüyor. ABD'nin Avustralya üzerinden Çin'e nükleer madde satma hamlesini Rusya'nın Hindistan, Çin ve İran ile gerçekleştirdiği silah ticaretinin sürekli büyüyen hacmi karşılıyor. Rusya sadece İran'da inşa edeceği nükleer tesislerden 12 milyar dolar kazanmayı bekliyor.
Rusya ile ABD arasındaki siyasi nüfuz mücadelesinden faydalanan ülkelerin başında İran geliyor. İran bir taraftan ABD'nin Rus nüfuzunu kesmek için Hindistan'a yaktığı yeşil ışıktan faydalanıyor, diğer taraftan Hindistan'dan bile nükleer malzeme almayı başarabiliyor. Diplomatik manevralarıyla ABD ve BM'nin baskılarına kulak tıkamayı başaran İran geçtiğimiz hafta devlet törenleri eşliğinde yaptığı açıklamayla nükleer enerji üretimi için gerekli olan uranyum zenginleştirmesini tamamladığını duyurdu. Henüz nükleer silah üretimi için kullanılamayacak olsa da zenginleştirmenin bu yolda aşılması zor olan en son kademe olduğu biliniyor.
İran'ın nükleer enerji üretebilecek teknolojiyi edindiği haberinin Washington ve Tel Aviv'de bomba etkisi yaptığı muhakkak. Bu etki İran'ın Mart ayı sonunda Hürmüz Boğazı'nda gerçekleştirdiği askerî tatbikat sırasında dünyaya tanıttığı radara yakalanmayan su altı füzeleri ile birlikte düşünülünce daha da rahatsız edici oluyor. Strateji uzmanları Washington'da potansiyel bir Hitler olarak görülen Ahmedinecad'ın ülkesini nükleer bir savaşın eşiğine sürüklediğini, ABD'nin İran'ın Natanz'daki tesislerini kısıtlı etkili nükleer bombalarla ortadan kaldırmayı dahi düşünebileceğini söylüyorlar.
İran'a yönelik bir askerî müdahale hâlâ uzak görülüyor. Yine de Washington'un Bakü ve Ankara ile temaslarını sıklaştırdığı, Ahmedinecad'ın sertleşen söyleminin Rice'ın dilinde yankı bulduğu günümüzde dünyanın nükleer bir felakete Soğuk Savaş bittiği günden bu yana daha fazla yaklaşmamış olduğu da açık.
NÜKLEER KULÜP
Nükleer silah bulunduran ülkelerden Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore ve İsrail Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşmasını imzalamayı reddediyor. Anlaşmada imzası olan İranın nükleer enerji üretmek için gerekli olan uranyum zenginleştirmesini başardıktan sonra nükleer silah üretimine kalkışıp kalkışmayacağı merak konusu.
NÜKLEER KIYAMETTEN KIL PAYI
1983 yılında Rusya'nın nükleer kumanda merkezinde görevli Albay Stanislav Petrov'un bulutların üzerindeki güneş ışığı yansımalarının radarda beş Amerikan nükleer füzesi olarak görülmesi üzerine gösterdiği soğukkanlılığın dünyayı kurtardığı biliniyor. Sonradan 'Dünya Vatandaşlık Ödülü' verilen Petrov, Amerikalıların asla beş füze göndermeyeceğini, bir nükleer savaş başlayacaksa bunun binlerce füzeyle başlatılacağını düşünerek kırmızı düğmeye basmama kararı almış. 1995 yılında da Norveç'ten kaza sonucu fırlatılan bir füzenin nükleer olma ihtimali Rusya'yı kırmızı alarma geçirmiş. Füzelerin ateşlenmesine birkaç dakika kala müdahale eden Boris Yeltsin sayesinde dünya nükleer bir kıyameti kıl payı atlatmış.
KIYAMET SAATİ
1947 yılında Atom Bilimcileri Bülteni (Bulletin of the Atomic Scientists) tarafından geliştirilen kavram dünyanın nükleer bir felakete ne kadar yaklaşmış olduğunu gösteriyor. Felakete kaç dakika kaldığı farklı tarihlerde belirlenmiş dakika kehanetlerinin birbiriyle kıyaslanması ile anlam kazanıyor. Buna göre 1947'de nükleer felakete 7 dakika yaklaşmış olan dünya, felakete en fazla 1953 yılında belirlenen 2 dakika ile yaklaşmış. Dünyanın bir nükleer felaketten en uzak olduğu yıl ise 17 dakika ile 1991 yılı. Saat 1994 yılından sonra sürekli olarak felakete yaklaşıyor.
6 ve 9 Ağustos tarihlerinde Japonya'nın Hiroşima ve Nagasaki kentlerine atılan atom bombaları şehirleri yerle bir etti. Tokyo'ya atılan nükleer yakıcı etkili bombalar yüz binden fazla insanın ölümüne yol açtı.
1952 yılında ABD nükleer silahların yeni nesili olan hidrojen bombasını imal etti. Böylelikle ABD ile Sovyetler Birliği arasında başlayan nükleer silahlanma yarışı 1991 yılına kadar sürecekti.
SSCB ABD'nin üstünlüğüne
1949 yılında atom bombasını 1953 yılında hidrojen bombasını geliştirerek cevap verdi. 1954-1957 arasında ABD Sovyetlere karşı çevreleme politikasını hayata geçirdi.
1957 yılında SSCB Sputnik'i uzaya fırlatarak kıtalararası fırlatma sistemini geliştirmiş oldu. Böylelikle ABD'yi doğrudan vurabileceğini göstermişti.
1958'den sonraki on yıl 'Dehşet Dengesi' politikasının hükmettiği yıllar oldu. İki ülke de bir nükleer savaşın karşılıklı kesin mahvoluş anlamına geldiğini bildiklerinden sıcak savaştan uzak durdular.
1972 yılında ABD ve SSCB SALT I anlaşmaları ile anti-balistik füzelerin yayılmasına engel olma kararı aldılar. Araya giren Afganistan ve Vietnam krizleri bu anlaşmanın ikinci aşamaya geçmesine engel oldu.
ABD ve SSCB ancak 1981 yılında yeniden masaya oturdu. Nükleer silahların kısıtlanmasını öngören START I görüşmeleri Rusların masayı terk etmesi üzerine askıya alındı. Anlaşma ancak 1991 yılında imzalanabildi.
1993 yılında imzalanan START II ile ABD nükleer başlıklı füze sayısını 3500'e, Rusya da 3000'e indirdi. Anlaşma aynı zamanda SSCB'nin yıkılışı ile kriz olan Kazakistan, Ukrayna ve Beyaz Rusya'nın elinde kalan nükleer silahlar konusunu da halletmişti.
2001 Ağustos'unda ABD 1972 yılından beri taraf olduğu anti-balistik füzelerin yayılması karşıtı anlaşmadan geri çekildi. Bu durum ABD'nin kendini bir nükleer savaşa hazırladığı imajını verdiğinden dünya çapında yeni bir nükleer silahlanma temayülü oluşturdu.
2002 yılında taraflar birbirlerine karşı iyi niyetlerini ifade eden Moskova Anlaşması'nı imzaladılar. ABD kendi silahlanmasının Rusya karşıtı olmayıp yeni nükleer güçlerle alakalı olduğunu ilan etti.
2006 yılında İran nükleer enerji üretimi için gerekli uranyum zenginleştirme teknolojisini geliştirdiğini ilan etti. Hindistan'ın nükleer bir güç olduğu ABD tarafından kabul edildi. Küresel terör tehdidi devam ediyor.
1949 - SSCB ilk nükleer silahını deneyerek dünyadaki 2. nükleer güç oldu. Gece yarısına
3 dakika.
1953 - ABD ve SSCB termonükleer silahlarını denediler.
Gece yarısına 2 dakika.
1960 - Süper güçler arasındaki Dehşet Dengesi nükleer savaş ihtimalini zayıflatıyor.
Gece yarısına 7 dakika.
1968 - Fransa ve Çin nükleer silahlar geliştirdi. Nükleer kulüp genişliyor.
Gece yarısına 7 dakika.
1972 - ABD ve Rusya SALT I anlaşmasını imzaladı. Karşılıklı silah indirimi. Gece yarısına
12 dakika.
1980 - Terör dünya çapına yayıldı. Nükleer silahsızlanma görüşmeleri askıda.
Gece yarısına 7 dakika.
1984 - Doğu ve Batı blokları hızla silahlanıyor. Görüşmeler sonuçsuz.
Gece yarısına 3 dakika.
1990 - Soğuk Savaş sona erdi. Doğu Avrupa'da demokratikleşme rüzgarları.
Gece yarısına 10 dakika.
1991 - ABD ve RUSYA START anlaşmasını imzaladı. Nükleer başlıklı füzeler azaltılıyor.
Gece yarısına 17 dakika.
1995 - Eski Sovyet nükleer tesislerinden bilgi ve malzeme sızdığı anlaşıldı. Gece yarısına
14 dakika.
1998 - Hindistan ve Pakistan nükleer testlerini açıktan yapmaya başladı. START IIde tıkanıklık. Gece yarısına 9 dakika.
2002 - Amerika ABMden çekildi. Terör örgütlerinin nükleer silah edinme çabaları. Gece yarısına 7 dakika.
2006 - İran nükleer kulübe dahil olduğunu ilan etti. Hindistan'ın nükleer gücü ABD tarafından tanındı. Almanya nükleer silah edinme projesinden bahsediyor. Rusya bir dizi ülkeye nükleer teknoloji satmaya hazır olduğu mesajlarını veriyor. Putin'in enerji endeksli dış politikası Washington'da endişelere yol açıyor. Gece yarısına çok az kaldı
FÜZE KALKANI
ABD'nin radar ve uydular aracılığı ile yaklaşan nükleer füzeleri tespit edip anti-balistik füzelerle havada iken etkisizleştirme prensibine dayalı korunma sistemi.
U-235
Zenginleştirilmiş Uranyum. Enerji üretimi için % 3-5 oranında, silah üretimi için ise % 20-80 oranında zenginleştirme gerekiyor. İran % 3,5 seviyesinde.