Osman İkiz'in saldırı sonrası Norveç'in başkenti Oslo'dan izlenimleri.
Abone olOslo'nun en göz alıcı caddesi saray ile merkez istayonunu bağlayan Karl Johan Gate.
Cadde boyunca sayıları az olmayan pastel renkli, bakımlı binalar, bir tarafında üniversite, diğer tarafında parlamento ve yokuşun sonunda saray ile Karl Johan Gate, Oslo'nun gözbebeği.
Bu caddede yıllar önce birkaç kere dolaşmıştım.
Zengin ülkenin tasasız, iyi giyimli, hayatlarından hoşnut oldukları gülen gözlerinden, gülümser ifadeli yüzlerinden belli olan Norveç insanını görmüş gıpta etmiştim.
Bu kez de saraydan itibaren merkez istasyona kadar yürüdüm ve aynı insanları aradım. Yoktular. Onlar gitmiş ikizleri gelmiş gibiydi.
İkizlerinin de zengin ülkenin insanları oldukları giyimlerinden belliydi ama yüzlerinde o mutluk okunmuyordu.
Yüzlerine hüzün bulutları çökmüş gibiydi. Gözleri buğuluydu. Kimilerinin elinde mum, kimilerinin elinde çiçek vardı. Çocuklarının ellerinden sıkıca tutuyorlardı. Sanki biri gelip de çocuğu kaçıracakmış gibi ya da kötülük yapacakmış duygusunun esiri olmuş gibiydiler.
Mağazaların vitrinlerine bakmıyorlardı. Bir hedefe yönelmiş, bir hesaplaşmaya ya da bir görevi yerine getirmek üzere yola çıkmış gibi kararlı bir şekilde yürüyorlardı.
Herkes yas tutuyor
Caddenin eski canlı havası da, ortadan kaybolan güler yüzlü mutlu insanlarla yok olmuştu. Cadde de asık suratlıydı.
Karl Johan Gate'den, parlamentoya açılan eğimli giriş yolunu da iki asker tutmuştu. Ellerinde de tüfekler vardı.
Sokaklarında asker görmeye alışık olmadığımız Oslo'nun bu görüntüsü yadırgatıcıydı.
İleride Kral Karl Johan'ın oturur vaziyetteki heykelinin önünde durdum. Heykelin yüzü eskisi gibiydi. Babacan ve sempatik. Karl Johan'ın yanında durup bir süre geçenleri seyrettim.
Sonra aralarına karıştım. Stortinget Metro İstasyonu'nu geçip devam ettik. Meydana geldik.
Sadece bizim geldiğimiz taraftan değil, karşı taraftan da, yan sokaklardan da insanlar geliyor karşımızdaki kilisenin önünde toplanıyordu. Toplananlar daire oluşturmştu. Daire genişledi, büyüdü ve büyüdü.
Ortası bir çiçek denizi gibiydi. Herkes çiçeği ortadaki çiçek denizinin üzerine koydu. Çiçeklerin çevresine de mumlar yakıldı. Ön sırada gençler vardı. Kimi ağlıyor, kimi arkadaşına sarılıyordu.
Norveç halkı hunharca bir katliama kurban giden gencecik çocukların acısını paylaşıyordu. Norveç'in üzerine hüzün bulutları çökmüştü.
Bu Acı Unutulmaz
Gülümsemeyi unutmuş insanların gözlerinden okuduğum kadarıyla, bu acı ne kadar paylaşılsa da, katil ne kadar lanetlense, ne kadar ağır ceza verilse de geçecek türden değil. Bu acı unutulmaz.
Şehrin merkezinde 500 kiloluk bomba patlatan, sonra gidip korumasız, savunmasız, yüzlerce çocuğu, gelin sizi koruyacağım diye kandıran ve üzerlerine dom dom kurşunu yağdıran, insani duygularını yitirmiş katilin açtığı yara kapanacak gibi değil.
Olay bütün dünyada toplumsal belleğe kazındı.
Yüreklerde açılan yara kapanmasa da, acı unutulmasa da hayat devam edecek.
Hayatın eskisi gibi devam etmesi için politikacılardan medyaya uzanan yelpazede herkes ya konuşuyor ya yazıyor.
Başbakan Jens Stoltenberg, katilin savunduğu görüşleri paylaşanlara karşı mücadele için demokrasinin daha da geliştirileceğini söyledi.
Acılı günlerde herkesi teskin etmek, umut vermek, saldırganlara taviz vermemek liderlerin görevidir. Başka türlü konuşması, davranması da olanaksızdır.
Ama ilk şok atlatıldıktan sonra, biri çıkar da dünyaya örnek gösterilen Norveç demokrasisinin bugüne kadar neyi eksikti diye sorarsa acaba başbakan ne der?
Gene bir başkası çıkar da, ''Dünyanın en zengin ülkelerinden biriyiz, bütün dünya katledilen çocukların yasını tutarken, onların cesetlerini o ıssız adada günlerce yağmur altında neden bıraktınız'' diye sorarsa başbakan acaba ne der?
Uluslararası askeri operasyonlara katılan Norveç, bir katil çocukları tararken oraya polisleri gönderecek bir helikopter bulamadı.
Dikkat çeken birçok nokta, çıkarılacak çok ders var.