Başbakan Erdoğan konuştuğu sempozyumda geçmişte yaşananları ihanet olarak değerlendirdi."Camiler yerle bir edildi." dedi.
Abone olAK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bizim metropollerimiz vardı ama o metropoller beceriksiz ve estetik dünyası olmayan, estetik ruhu olmayan ellerde adeta nekropole yani ölü şehirlere dönüştü'' dedi.
Başbakan Erdoğan, AK Parti Genel Merkez Yerel Yönetimler Başkanlığı'nın ''Yaşanabilir ve Estetik Şehirler'' temasıyla düzenlediği, ''AK Parti 4. Yerel Yönetimler Sempozyumu''nda insanın şehri değil, şehrin insanı şekillendirdiğini söyledi.
HER İSTANBULLU AZ ÇOK ŞAİRDİR
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın ''Beş Şehir'' adlı kitabında her İstanbullunun az çok şair olduğunu yazdığını anlatan Erdoğan, ''Neden? Çünkü bu aziz şehir bizatihi adeta bir şiir gibidir'' dedi.
Erdoğan, olimpiyatlarla ilgili toplantıda söylediği ''İstanbul'a gelen İstanbul'da cömertliği öğrenir'' sözlerini anımsatarak, şöyle konuştu:
''Çünkü İstanbul kendisi cömerttir. O cömertliği İstanbul'u gezen herkese verir. İstanbul kıskanç değildir çünkü İstanbul kendisinden her şeyi verir. Şiir gibi bir şehir içinde yaşayanları şair haline getirir. Masal gibi bir şehir içinde yaşayanları masal kahramanı yapabiliyor. Bursa'ya bakınız, yeşil Bursa'ya insanların kazandırdığı bir özellik değildir. Tam tersine Bursa'yı, Bursalıları da türbelerine kadar yeşile aşık eden Bursa'nın özündeki o renktir, o ahenktir, o manevi ruhtur.
Konya bozkırın ortasında bir vaha gibi gelebilir size. Konya Ovası diyorlar ya. Oysa Konya bozkırın ortasına inşa edilmiş bir vaha değil, bozkırın ışığıyla, rengiyle, sessizliğiyle, dinginliğiyle oluşmuş, insanını da ona göre şekillendirmiş tabii bir şehirdir, doğal bir şehirdir.
ANKARA DEYİNCE AKLA RESMİYET GELİR, KRAVAT GELİR
Aynı şekilde Ankara denildiğinde birçoklarının aklına başkent gelebilir, resmiyet gelebilir, kravat gelebilir, gri ton gelir. Oysa siz farkına varsanız da varmasanız da Ankara Hacı Bayram Veli'dir. Bünyamin Ayaşi'dir. Ali Semerkandi Hazretleri'dir. Onların her daim var olan, varlığını hissettiren manevi iklimidir. Cumhuriyet dönemiyle de adeta o yükselişini sürdürmüş, orada da Gazi Mustafa Kemal olmuştur. Şehirlere gözlerine adeta mil çekilmiş gibi bakanlar şehri görmezler. Şehirlere kalp gözüyle bakanlar ise işte o manevi iklimi, o ruhu, o medeniyet birikimini ve mimari mirası görürler.''
BİZİM NESLİMİZ ALDIĞI MİRASA İHANET ETTİ
''Bizim neslimiz maalesef aldığı o değerli mirası ne yazık ki aynı şekilde ileriye taşımadı. Belki biraz aşırı olacak ama adeta ihanet etti'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
''Çünkü yaşadığım, doğduğum, büyüdüğüm İstanbul'da sadece bir ilçenin içinde bir rivayete göre 398, bir rivayete göre 800'e yakın caminin yerle bir edildiğini tarihi belgeler ortaya koyuyor. Bu sadece bir ilçe. İstanbul'umuzun genelinde kim bilir hangi rakamlara ulaşacağız. Türkiye'nin değişik yerlerinde bunlar var. Nedir bu? Bu bir ihanettir. Bu tarihe ihanettir. Bu sanata ihanettir.
ALLAH'IM BENİ EVİMDEN DIŞARIYA ÇIKARMA, AZ IDIRAP ÇEKEYİM
Üstad Necip Fazıl şehirlerimizin katledilmesi karşısında 1942'de yazdığı bir yazıda 'Allah'ım beni evimden dışarıya çıkarma da az ızdırap çekeyim' diye dua ediyor. Yine üstadın o dönemin belediye reislerine ilişkin yazdığı şu satırlar son derece önemlidir. Aslında bu satırlar her birimizin ezberlemesi, başucu hatırlatması gereken satırlardır çünkü ben de belediye başkanlığından geldim, sizler de şu anda belediye başkanları olarak huzurumdasınız. Diyor ki üstad, 'bizde belediye reisi seçmekte miyar yani kriter, bedii idrak kıymetinden başka her şey olmuştur'. Mesele bu. O bedii idraki kaybetmişiz. İşte ben AK Parti'li belediyeler diyorum ki o bedii idraki yakalayan belediyelerdir, belediye başkanlarıdır. Onun için şehircilik davalarımızda bütçe, gelir, nizam, talimatname, kayıt gibi endişeler daima birinci plana geçirilmiş ve hepsi birden yerine getirildiği halde eser öksüz kalmıştır. Devam ediyor üstad, 'bana gözü olmayan şoför mü, bedii idraki olmayan belediye reisi mi zararlı diye sorsalar ikincisi gösteririm' diyor. Demek ki bedii idraki olmayan belediye o kadar zararlı. İşte böyle belediye reislerinin elinde Türkiye'nin o aziz şehirleri, kimlikli, kişilikli, ruh ve estetik sahibi şehirleri maalesef harap olup gitti.
METROPOLLER BECERİKSİZ ELLERDE NEKROPOLE DÖNÜŞTÜ
Bizim metropollerimiz vardı ama o metropoller beceriksiz ve estetik dünyası olmayan, estetik ruhu olmayan ellerde adeta nekropole yani ölü şehirlere dönüştü. Eskiden yeşilin içine yeşille uyumlu yapılar inşa edilirken şimdi artık saksılarda çiçekler yetiştiriliyor.''
BIRAKALIM DERE YATAĞINDA AKSIN
Eskiden derelerin, nehirlerin kenarına evler inşa edilirken, derelerin örtüldüğünü, nehirlerin yatağının değiştirildiğini, şehirlerin adeta suyu yuttuğunu ifade eden Erdoğan, ''Bazen arkadaşlarımız diyor ki 'derenin yatağını şöyle biraz kaydıralım, biraz değiştirelim'. Yapma, er veya geç o dere yatağını bulur. Derenin hakkı vardır. Hakkını alır hakkını aldığı zaman bedeli ağır olur. Canlar gider, cananlar gider. Ondan sonra feryat etmenin de hiçbir anlamı kalmaz. Hassas olalım buralarda. Buradan 3-5 kazanacağız diye bu yataklarla oynamayalım. Bırakalım dere yatağında aksın'' diye konuştu.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Eskiden çocuklar için, yaşlılar için, engelliler için sokak inşa edilirken ne yazık ki insan her boyutuyla unutuldu. Şimdi çocuklar çocukluklarını yaşayabiliyor mu? Yaşayamıyor. Beton zeminler üzerinde çocuklara hayat inşa ediyoruz. Halbuki bizim onlara çimen zeminleri hazırlamamız lazım, toprak zeminler hazırlamamız lazım. Bırakalım oralarda yuvarlansınlar, bırakalım oralarda oynasınlar. Toprakla yoğrulsunlar. Biz topraktan geldik toprağa gideceğiz onun için bu çok önemli.''
Birçok yerde yüksek binalar inşa etmenin maharet zannedildiğini dile getiren Erdoğan, şunları devam etti:
BİZİM MİMARİMİZDE YATAY MİMARİ EGEMENDİR
''Ben ise yüksek binalar inşa etmeyi maharet kabul etmiyorum. 'Efendim yer yok'. Olduğu kadarını yapalım. Yüksek binalar inşa etmekle insanoğlunu biz topraktan uzaklaştırıyoruz. Bizim mimarimizde aslında bu yok. Bizim mimarimizde yatay mimari egemendir. Bu yatay mimariyi bizim en güzel şekliyle ortaya koymamız lazım. 'Efendim hala eskiye mi takılıp kalacağız'. Eğer eski dediğiniz şey eskimemişse ki makbul olan odur. Onu diri tutacaksın. Bugün turizmde sen onunla çekim alanı oluşturuyorsun. Yeni olarak ortaya koyduğun şeyin kıymeti harbiyesi var mı? O zaten Batı'da da var. Bize gelen geldiği zaman, dikkat edin onu arıyor, onu soruyor. Bunun dışındakiyle pek de ilgilenmiyor. Çünkü onda ruh yok ama öbüründe ruh var. Onda bir gönül zenginliği var. Bunu bizim çok iyi idrak etmemiz lazım. Bunun üzerinde de hassasiyetle durmamız lazım diye düşünüyorum. Bir dönem idrakini kaybetmiş, ruhuna yabancılaşmış, özünden uzaklaşmış mimarlar, belediye reisleri eliyle şehirlerimizin vecdi tüketildi. Şair Edip Cansever'in bir şiiri var. 'Bütün mimarlar yüksek, mühendisler de. Bir sen kaldın alçak mimar ey Sinan Usta' diyor.''
''Medeniyet tasavvuru olmayan, geçmişten beslenip geleceği inşa etmek yerine, köksüzlükten beslenip açlıkla hırsla tamahla betonlar dikenler yüzünden bizim neslimiz gerçekten viran bir miras devraldı'' diyen Erdoğan, şunları kaydetti:
YIKMAK KOLAYDIR, YAPMAK İSE ZOR
''Yıkmak kolaydır. Yapmak ise son derece zordur. Bizim şehirlerimiz birkaç 10 yıl içinde harap edilmiştir ama bizim onları harap hallerine mahkum etmek gibi bir niyetimiz asla yoktur. Asla umutsuz değiliz. Hele hele AK Parti'li belediye başkanlarımızla birlikte asla umutsuz olmayacağız. Yılgınlığa kapılmayacağız. Sabırla hareket edecek ama aynı zamanda estetikle, ruhla, medeniyet tasavvuruyla hareket edecek ve şehirlerimizi yeniden imar etmenin, yeniden inşa etmenin, bir ruh ve anlam üzerine inşa etmenin mücadelesini vereceğiz. Elbette çok ama çok zorlandığımız anlar oluyor. O noktada derdinizi biliyorum. Artan bir nüfus karşısında, göç karşısında acil çözümler üretmemiz gerekiyor. Ancak acil çözümleri dahi üretirken kadim şehir geleneğimizi göz önünde bulundurmamız, aciliyet dışındaki projelerde son derece hassas, son derece dikkatli davranmamız gerekiyor.''